İşte bu kitabı okumalıyız!..

Aziz dostlarım, geçen hafta size Kuşeyrî Risâlesi konusundaki hayal kırıklığımı genişçe anlatmış, bozuk ve anlaşılmaz, üstelik de birbirini tutmaz Türkçesi yüzünden bu eseri okumayacağımı söylemiştim. Bu hafta ise Kuşeyrî Risâlesi’nin yerini çok güzel ve oldukça akıcı Türkçesiyle dolduran, gönül rahatlığıyla okuyabileceğimiz bir eserden bahsedeceğim.
Bahsedeceğim bu eser, 700 yılı aşkın süredir sadece İslâm âlemindeki Müslümanları değil, bütün dünyadaki insanları irşâd eden, yani hak yola sevkeden, gönüllerini kurtuluşa, saadete, huzur ve sükûna, tek kelimeyle yaşanan İslâm’a açan, Kur’ân’ı çok değişik, fakat oldukça doyurucu bir şekilde tefsir edip açıklayan eşsiz bir eserdir. Bu eser, bütün cihanda gönülleri pas bağlamamış herkesin sevip saydığı bir büyüğümüz tarafından, o dönemin edebiyat dili olan Farsça ile kaleme alınmıştır ve nazım şeklinde düzenlenmiştir. Bu eserin yazılışı bile zaten başlı başına bir kerâmet, insanın gözünü kamaştıran bir çeşit mucizedir. Düşününüz ki, o dünya çapındaki eşsiz veli ve yol gösterici, bu eseri kâtibine mısralar hâlinde, beyitler hâlinde yazdırıyor. O mısra ve beyitler üzerinde dönüp düzeltme yapmıyor. Yüce Rabbimiz’den aldığı ilhamla ha bire yazdırıyor ve her yazdırdığında edep, ahlâk, irfan, bilgi ve İslâm’ı kalben yaşamaya teşvik eden hikmetler, hikâyeler sayfalara dökülüyor. Bu şekilde yazdırılan ve elli bin mısradan oluşan böyle bir öğüt kitabı, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kimse tarafından, hiçbir zaman ortaya konamamıştır ve bundan sonra da konması imkânsızdır.

Mesnevî-i Şerîf’ten bahsediyorum...

Mısırlı bir felsefeci bir gün Mehmet Âkif’in huzuruna gelir ve “Efendim, ben felsefeyle uğraşa uğraşa sonunda imanımı kaybettim. Bundan dolayı son derece huzursuzum. İnanmak istiyorum, fakat okuduğum o felsefe eserlerinin üzerimdeki etkisi yüzünden bir türlü imana eremiyorum. Bana bu konuda bir yardımınız, bir tavsiyeniz, bir himmetiniz olur mu? Sizden ben işte bunu istirham etmeye geldim” der. Mehmet Âkif merhum, “Efendi, hemen o altı ciltlik iman şaheserini okuyun, muradınıza kesinlikle ereceksiniz”  öğüdünde bulunur. O Mısırlı filozof bu öğüdü tutar ve daha birkaç cildini okur okumaz imanına yeniden kavuşur.
Dünden bugüne, yerli yabancı pek çok kişinin hidayete ermesine, Rabbini hakkıyla tanımasına vesile olan bu eserin hangi eser olduğunu çoktan tahmin etmişsinizdir. Evet, haklısınız, “Mesnevî” den bahsediyorum.
İşte bugünlerde ben 17. yüzyılın büyük şair, âlim, hattat ve gönül adamlarından Süleyman Nahîfî tarafından şiir diliyle Türkçemiz’e aktarılmış ve Mevlâna hazretlerinin torunlarından değerli edebiyatçı merhum Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu’un gayretiyle sadeleştirilmiş, tek cilt hâlinde, oldukça zarif bir şekilde yayınlanmış olan “Mesnevî-i Şerîf*” kitabını döne döne okuyorum. Yayınevi büyük boy sekiz yüz sayfalık bu esere, herkes okusun ve birbirlerine hediye etsinler diye on beş lira gibi oldukça düşük bir fiyat koymuş. Bu âlicenap tutumdan dolayı Timaş Yayınevi yetkililerini yürekten tebrik ediyor ve ilk baskısı kırk bin olan bu eserin değil yüz binlerce, milyonlarca satmasını ve okunmasını diliyorum.

‘Sırrını herkese açmaz...’

Aziz gönüldaşlarım, imkân ve zaman bulduğunuzda bu büyük eseri pâk ve tertemiz gönüllerinizle okuduğunuzdan - okuyacağınızdan eminim, fakat yine de bana hayli zaman önce yapılmış olan bir uyarıyı size de nakletmeden edemeyeceğim. Evet, bir zamanlar Mevlevilik yoluna baş koymuş bir üstadımız şu nasihatte bulunmuştu:
“Mevlâna hazretlerinin Mesnevisi, Kur’ân’ın tefsiri olduğu için aynen Kur’ân gibi her sayfasını çevirip okuyana sırrını açmaz ve cazibesini göstermez. Yerli veya yabancı nice insan Kur’ân meâlini okur, ama kalbinde en ufak bir titreme, en küçük bir ürperti ve dolayısıyla Allah aşkı oluşmaz. Çünkü Kur’ân kalbi temiz olmayana, lâyık olmayana kendini kapatır, alelâde bir kitapmış gibi gösterir. Ancak içi pak, kalbi pak ve Allah arzusuyla yanıp tutuşanlara sırrını açar, onları kendine çeker ve âyetlerini her okuduklarında yeni yeni mânâlar farkettirir. Mesnevî de aynı şekilde her okuyana kendisini güzel göstermez, içi bozuk ve dünya hırsıyla tutuşmakta olanlara, Rabbimize karşı bir karış bile yaklaşmak yerine sürekli uzaklaşanlara güzelliğini açmaz ve onları yanına yaklaştırmaz. O yüzden Mesnevî’yi okumaya niyetlendiğin zaman kalbinin pırıl pırıl olup olmadığına, kendini ilâhî mesajları duyup Rabbine tam anlamıyla yönelmeye hazır olup olmadığına bak. Hazır hissediyorsan, o zaman oku, işte o zaman okuduğun hem sana fayda verir, hem ruhun açılır, hem de her beytinde ayrı bir güzellik, her hikâyesinde ayrı bir ibret bulursun. Böylece dünyan da güzelleşir, âhiretin de.”
Daha sonra bu konu açıldığında, pek çok kişi de bana yukarıdaki tavsiyenin denenip görülmüş bir gerçek olduğunu dile getirdi. O yüzden, haddim olmayarak bu uyarıyı siz gönül dostlarıma da aktarmak istedim.

...Kuluyum, kölesiyim Kur’ân’ın!..’

Bu arada bazı gafillerin Mevlâna hazretlerini gerçek bir İslâm âlimi, bir mürşid, bir veli ve bir hidayet rehberi olduğunu görmezlikten gelerek, neredeyse onu basit bir filozof, İslâm nurundan uzak bir şair gibi takdim ettiklerine sık sık şahit oluyoruz. Bu kişilerden hele bazıları var ki o mübarek insana çamur atacak kadar edepsiz ve dinsiz davranışlar da sergileme cüretini gösteriyorlar. Bu saçmalığı yayınevi de göz önüne almış olacak ki, eserin dış kapağına o çağlar üstü velinin şu rubâîsini koymak ihtiyacı duymuş ve bence son derece isabet etmiş:
 “Ben bu canı bu tende taşıdığım sürece kuluyum, kölesiyim Kur’ân’ın! Ben, tozuyum, toprağıyım o temiz, pâk Muhammed’in yolunun. Naklederse bir kimse, benim bu sözümden başka bir söz, kesinlikle o kimseden de uzağım, o söze de yabancıyım ben.”
Aziz dostlarım, Mevlâna hazretleri bize ölümü bile sevdiren velidir. Batı dünyasında bildiğiniz gibi bir çeşit veli demek olan yüzler ve yüzlerce saint (sen)ler, yani azizler vardır. Fakat ölüm gününü  “şeb-i arus / düğün günü”  olarak yaşamış ve yaşatmış bir tek azizleri yoktur. Mevlâna hazretleri bize ölümü yok oluş değil gerçek diriliş, daha asıl sevgiliye, yani asla ihanet etmeyen, hiçbir zaman aldatmayan, sevdikçe sevgisi artan Tek ve Gerçek Sevgili’ye kavuşma ânı olarak tanıtmış, öğretmiş ve bizzat kendisi bu hakikati o güzel ölümü ile ispat etmiştir. Yedi asırdır, bizler her sene onun ölüm yıldönümünü kutluyor ve kendisine rahmet okuyoruz. Bize ve bütün dünya insanlığına Mesnevî gibi bir eser bırakarak en büyük hizmeti yapmış olan o çok muhterem veliye Yüce Allah sonsuz rahmet eylesin ve makamını yüceltsin!
—-
* Timaş Yayınları, +90 (212) 511 24 24 www.timas.com.tr

Yazarın Diğer Yazıları