İstihbaratçıların yıldızı barışır mı?

İstihbaratın bizdeki yeri apayrıdır! Milli Mücadele sırasında Karakol, MM teşkilatlarının ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa’nın hizmetleri hala dilden dile anlatılır. Mustafa Kemal Paşa’nın Lozan görüşmeleri sırasında anlaşmaya muhalefet eden ‘2.Grubu’ tasfiyesi de istihbarat desteğiyle gerçekleştirmiştir. Ancak 1927’de istihbaratın kapısına kilit vurulmuştur! İstihbarat yeni bir isimle sahneye çıksa da 27 Mayıs 1960’a kadar varlığı - yokluğu hissedilmemiştir. Personel sayısının yetersizliği nedeniyle TSK’nın takviyesiyle ayakta kalabilmiş, hatta askeri hiyerarşi içinde değerlendirilmiştir. 
MİT, devleti ele geçirmeye çalışan Susurluk çetesini ihbar etmiş ama 28 Şubat Sürecinde post modern darbeyi desteklemiştir.Süleyman Demirel’in darbe girişimlerini haber vermemekle eleştirdiği MİT ilk kez yöntem değiştirmiş ve Ergenekon operasyonunda devreye girmiştir. Ne var ki Mahkemeye sunduğu Ergenekon teşkilat şeması ve belgelerin tutarsızlığı hem davaları sulandırmış hem de devlet kurumlarının güvenirliğine zarar vermiştir! 
Maalesef bizdeki istihbaratçılar Türk insanının göğsünü kabartacak haberlerle gündeme gelmemiştir! Özellikle Kuzey Irak’ta hayatını kaybeden kahraman istihbaratçıları hayırla yâd ediyoruz ancak kurumsal operasyonlar genellikle yüzümüzü yere baktırmıştır. Çeçenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Irak ve son olarak Suriye’deki iç çatışmaların başlangıcında yer almış ancak sözkonusu ülkelerin halkları daha sonra CIA ve KGB’nin insafına terkedilmiştir. Ayrıca yurtdışında birçok lider Türk istihbaratıyla ilişkileri yüzünden hayatını kaybetmiştir!
Türkiye süper güç, küresel güç veya merkezi güç kategorilerine girmemektedir. Küresel güç sınıfındaki bir devlet; 1) Nükleer santral kurabilme, 2) petrol ve doğalgazı çıkarma, rafine etme, uluslararası piyasalara satabilme yeteneklerine sahiptir. Türkiye süper güçlerin siyasi ve teknolojik desteği olmadan bunları başaramayan bölgesel bir güçtür! Ancak 2014 Ocak ayında Japonya’daki konuşmasında Başbakan Tayyip Erdoğan artık bölgesel güç olma hedefinden de vazgeçtiğimizi dünyaya açıklamıştır. Bu doğrultuda istihbaratın devletin büyüklüğüyle paralel olarak iş yapabileceği gerçeğini de bir kenara yazmak gerekir.
Ekonomik ve askeri gücü yetersiz bir devletin sessiz kalması ise çoğu kez güçsüzlüğe veya korkaklığına yorumlanır. Süper güçlerin satrancında piyon olmak veya insani/ahlaki kaygısızlıkla suçlanmamak için kelimenin tam anlamıyla entelijansiya (devlet zekasını ve aydınlarını) öne sürülmelidir. Jeopolitik ve kültürel güç yerinde kullanılırsa İran-Irak savaşındaki gibi hem kendi ülkemizin hem de vekaleten savaşın (proxywar) kurbanlarının daha fazla zarar görmesi önlenebilir hatta fayda üretilebilir.
Burada önemli olan istihbaratçıları motive eden devlet refleksinin doğru kullanılmasıdır. Soğuk savaşın sağ-sol kutuplaşmasını bugün vatanseverler - hainler bağlamında hortlatmak sadece milletin sosyal dokusuna zarar verir. İktidar önceliği kendini korumaya verir mesaisini cadı avına hasrederse orta ve uzun vadede hem kendisine hem devlete hem de millete zarar verir.
Sultan Abdulhamid’in Yıldız istihbaratı kendisini 31 Mart hadiselerinden korumadı. Uzay savaşına hazırlanan SSCB’de ise KGB,Moskova’yı birkaç kilometre ötesindeki banliyölerde kaynayan öfkeye uyandıramadı. Muhaberat devletine dönüşmek sorunu ortadan kaldırmaz, akıbeti geciktirir fakat toplumsal nefreti körükler.
Dünyanın her ülkesinde istihbarat kurumları arasında rekabet vardır. MİT, Emniyet, Jandarma istihbaratları arasındaki yetki paylaşımından kaynaklanan sorunlar çözülürse aralarındaki rekabetten memleketin hayrına sonuçlar da devşirilebilir. Fakat bunlardan birinin diğerlerini baskılaması anlamındaki bir yetkilendirme sorunu yeni sorunlar doğurabilir. Nitekim MİT, daha Mesut Yılmaz döneminde Emniyet (Yıldız) istihbaratının envanterindeki dinleme cihazlarını kullanmak istiyordu. Şimdi Emniyet pasifize edildi, Genelkurmay’ın GES komutanlığındaki dinleme cihazları MİT’e devredildi, Suriye’ye giden tırlar davasında da Jandarma istihbarata gözdağı verildi. 
Oysa ülkemiz uydu takip sistemleri ve sofistike radar donanımları ile her an dinleniyor ve izleniyor. Müttefikimiz ABD ve NATO’nun koruma kalkanını(!) kırmaya yönelik Rusya’nın elektronik karşı tedbirlerini de hafife almamak lazım. MİT tırları ve Dışişleri sızmanın bu yönü nedense gözardı ediliyor!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Deniz Baykal’ın kasetini izlediği bilgisayarın kamerasından görüntülenmesi gibi ciddi iddiaların aksi kolayca ispatlanabileceği halde yapılmıyor. Yine Erdoğan’ın dini ve milli değerlere hakaret eden kadroları niye yanında tuttuğu da partililerini dahi düşündüren ciddi bir muamma. Son dönemin böcek, MİT belgeleri, Uludere faciası, yolsuzluk operasyonu ve dinleme skandallarının hiçbirini çözemeyen bir hükümet var karşımızda. TBMM’de görüşülen MİT Kanun tasarısı bunları çözer mi, sanmıyorum! Sadece kendilerini aklamaya ve failleri bulunamayan skandalların üstünü tamamen örtmeye yarar!

Yazarın Diğer Yazıları