İthal tur operatörlüğü sistemi üzerine-1

Sabah gazetesinden Dilek Taş’ın hazırladığı habere göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) “iflas ettiklerini açıklayarak turizmcilerin büyük mağduriyetler yaşamasına neden olan seyahat acenteleri yüzünden, 1972 yılından bu yana üzerinde küçük revizyonlar yapılan 1618 sayılı TÜRSAB kanununda değişikliğe hazırlanıyor. Yurt dışındaki modeli inceleyen yetkililer, tur operatörlüğü sistemini Türkiye’ye getirecek. Bu uygulama ile A, B ve C olarak sınıflandırılan seyahat acenteleri yerine ‘tur operatörü’ ve ‘satış acentesi’ olarak gruplandırılması olacak”.
Turizm sektörüne yabancı olan vatandaşlarımızın yukarıdaki haberi okuduklarında “yasal değişikliğe gösterilen gerekçeyi haklı bulmamaları” mümkün değil, zaten can alıcı nokta da orada. “Mağdur edilen turizmcilerin mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması için” gerekçesine kim karşı olabilir. Ama yasal değişikliğe gerekçe gösterdikleri sorunlar ile gerçekte ulaşmak istedikleri hedefler saklanıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığımızdan beklentimiz; TÜRSAB yöneticilerinin bazılarının ticari ilişkilerine ve gelecekte varmak istedikleri hedeflere ulaşmak için zorunlu gördükleri yasal değişikliklere “Bakanlık olarak aracı olmamaları yönündedir”. Yasal değişiklikleri talep edenler “Bu değişikliklerin ülke turizmi için yapılmasını istiyorlarmış görüntüsü vermeleri” yetkilileri yanıltmamalıdır.
Bugün Almanya pazarında TUİ, İngiltere pazarında Thomas Cook isimli tur operatörlerinin hakimiyeti söz konusudur. Bu tur operatörlerinin genel özellikleri de çok uluslu şirketler olmaları ve dünya borsalarında şirket hisselerinin işlem görmesidir. Şirketlerin ortakları arasında havayolu şirketlerinden bankalara kadar çok değişik hissedarlar olmasından dolayı, yabancı tur operatörleri ekonomik sistemle tam bir entegrasyon halinde çalışmaktadırlar. Yani tüm ekonomik faaliyetler kayıt altındadır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinden ricam, 1618 sayılı TÜRSAB kanununda değişikliğe gitmeden önce, düşünülen “tur operatörlüğü ve satış acenteciliği” ayrıştırmasına dikkat etmeleri yönündedir. Şöyle ki, Almanya’dan bir tur operatörü ile hizmet anlaşması yapan A grubu bir Türk seyahat acentesi uçak anlaşması yapmadığına göre, tatil paketini fiyatlandırıp satmadığına göre hangi kategoriye konulacaktır?
Burada asıl devrede olması gereken diğer bir bakanlık Maliye Bakanlığı olduğu halde hiç kimse Maliye Bakanlığı’nın veya bu bakanlıktan yetkililerin de görüşünü almaktan bahsetmiyor. Yani A, B ve C grubu seyahat acentelerini tur operatörü veya satış acentesi yaptığınızda önemli olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kasasına girecek parada bir artış olacak mı? Yabancı kaçak çalışanların sayısında azalma, Türk vatandaşlarının turizm sektöründe iş bulma imkanları artacak mı? Bu soruların cevabı “evet” ise o zaman tüm değişiklikleri ben de destekliyorum.
Ama sırf birileri gelişmekte olan Türk Turizminin “patronu” olma hevesi ile bu değişiklikleri istiyorsa, o zaman bu patronların tüm seyahat acentelerini denetimleri altına aldıktan sonra şirketlerini yüzlerce milyon dolar karşılığında uluslar arası turizm kartellerine bir gün satmayacaklarının taahhüt altına alınması zorunludur.

Yazarın Diğer Yazıları