İthal tur operatörlüğü sistemi üzerine (2)

Geçen hafta üzerinde değişikliğe gidilmesi düşünülen 1618 sayılı TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) kanunu ile ilgili olarak çekincelerimi dile getirmiştim. Bu kanunda yapılacak değişikliklerle sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen ve dışarıdan turist getiren seyahat acentelerinin statüsünün tamamen değiştirilerek, sayıları 6.300 civarındaki A, B ve C grubu seyahat acentelerinin  “satış acentesi” olmaya zorlanacağını, bunu kabul etmeyen acentelerin de ya bu işi bırakacaklarını ya da  “tur operatörü lisansına”  sahip diğer acentelerin birer şubesi konumunu düşeceklerini söylemeye çalıştım.
Eğer burada gerçekten düşünülen  “insanların mağdur”  olmasını engellemek ise öncelikli olarak Türkiye’den başka ülkelere tur organizesi yapan seyahat acentelerine  “tur operatörlüğü lisansı”  vererek işe başlamak gerekir. Sonuçta A grubu belgeye sahip bir seyahat acentesi bugünkü yasal uygulamalara göre Türkiye’den başka ülkelere tur organizasyonu yapabilir. Bu faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için gerekli olan tüm kara, hava ve deniz araçları ile konaklama tesisleri kiralayıp işletmeciliğini yapabilir.
Ticari anlamda hiçbir kısıtlama görülmez iken, denetim anlamında çok ciddi sıkıntılar olduğundan ve kanunen kendilerine yetki verilen kuruluşlar üzerlerine düşen görevi yapmadıklarından, bugün “insanların mağduriyetini”  öne sürerek yasaların arkasına sığınarak güçlerine güç katmak istiyorlar. 1618 sayılı kanun da değişikliğe gidilmeden önce, ciddi bir sektör taraması yapılması gerekmektedir. Komisyonculuk yaparak bugünkü noktalara gelen ve kendilerini  “sektörün lideri”  gören bazı turizmci tiplerinin, öncelikli olarak bu ülkeye ne kadar istihdam ve vergi geliri kazandırdıklarına bakmak gerekli.
İngiltere’deki veya Almanya’daki turistler eğer bir tur operatörünün yaptığı ticari hatalar sonucunda  “mağdur” olursa, bunu o ülkenin yetkilileri düşünmek zorundadır. Merkezi İngiltere veya Almanya’da olan bir turizm şirketinin neden olduğu  “mağduriyet” o ülke turistlerini öncelikli olarak ilgilendirir. Türkiye’yi ilgilendiren kısmı ise eğer merkezi yabancı ülkede olan turizm şirketi ülkemizdeki işletmelerin paralarını ödememiş ise bu noktada başlar. Kültür ve Turizm Bakanlığımız kendi vatandaşlarının  “mağduriyetini” gidermek adına yabancı turizm şirketlerinden  “teminat alma yoluna gitmelidir” . Nasıl Türkiye’deki A, B ve C grubu seyahat acentelerinden belli bir teminat alınıyor ise yabancı turizm şirketlerinden de getirdikleri yolcu sayılarına göre kişi başı bir teminat bedeli alınmalıdır.
Maliye Bakanlığımız olaya hemen el koyup, her biri  “vergi mükellefi” olan turizm işletmelerinin ileride “mağdur” olmalarını engellemek için yabancı turizm şirketleri ile yapılan  “konaklama sözleşmelerinin” Maliye logolu olma zorunluluğu getirmelidir. Bu zorunluluk getirildikten sonra hem yerli konaklama işletmesi hem de yabancı turizm şirketinin sözleşmeleri  “uluslararası”  nitelik kazanacaktır. Eğer bir taraf diğerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmez ise araya Bakanlıklar girecektir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜRSAB yetkililerine nâçizâne önerim, öncelikli olarak  “tur operatörlüğü lisans”  uygulamasını Türkiye’den başka ülkelere tur organize eden seyahat acenteleri için uygulayınız ve aşamalı olarak diğerlerine geçiniz.

Yazarın Diğer Yazıları