Meral Akşener'den cumhurbaşkanı adayı açıklaması

Meral Akşener'den cumhurbaşkanı adayı açıklaması
İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündem yaratacak açıklamalarda bulundu. 5. yıldönümü nedeniyle FETÖ''nün 15 Temmuz darbe girişimine değinen Akşener, "Bizler önce, iktidarın 15 Temmuz felaketinden ders alacağını umduk. Maalesef bu umudumuz boşa çıktı. ''Kandırıldık. Milletimiz affetsin'' deyip, ellerini yıkayıp çekildiler, olanlardan hiçbir ders almadılar." dedi.

Akşener, "FETÖnün siyasi ayağını araştırılması" için verdikleri önergelere her defasında hayır denildiğini hatırlatarak, "Üstüne bir de utanmadan, bize çamur atmaya kalktılar. Ama milletimizin yüksek feraseti sayesinde, o çamur ellerinde kaldı." şeklinde konuştu.

Erdoğan''ın Çin Devlet Başkanı ile yaptığı telefon görüşmesini de eleştiren Akşener, "Uygur kardeşlerimize, her türlü alçaklık yapılırken, sayın Erdoğan, yapanların kuruluş yıldönümünü kutlama peşinde. Dünya Uygur’lara sahip çıkarken, "sayın Erdoğan, Çin’le ilişki geliştirme peşinde." dedi.

Akşener konuşmasının son bölümünü ise Millet İttifakı''nın cumhurbaşkanı adayına ayırdı. Akşener, Erdoğan''ın da, iktidar medyasının da, “İYİ Parti’nin, Millet İttifakı’nın, Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” diye merak ettiğini ifade ederek, "Buradan, kendilerine açık ve net cevap vermek istiyorum: Rahat olun, stres yapmayın, kendinizi de çok yıpratmayın. Siz hiç merak etmeyin, Bizim Cumhurbaşkanı adayımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak. Kesin bilgi, yayalım." diye konuştu.

Akşener''in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;

Sözlerimin başında, önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta,

tütün üreticilerini zora sokan bir düzenlemeyle ilgili,

görüşlerimi paylaşmış, iktidarı da uyarmıştım.

“Tütün üreticilerimizi, açta, açıkta bırakacak bu düzenlemeyi erteleyin,

Onlara hazırlıklarını yapacak zaman verin.” demiştim.

Nitekim sağduyu galip geldi, ve yasanın yürürlüğü 6 ay ertelendi.

Ama maalesef atılan bu doğru adıma rağmen,

yasağı protesto eden üreticilerimizden, 16’sı evlerinden gözaltına alındı.

Aralarında, 66 yaşındaki bir üreticimiz de var.

Bu vatandaşlarımızdan 10’u ise, tutuklanarak cezaevine gönderildi.

İşe bakar mısınız?

İktidar yanlışı görüyor, yasağı erteliyor.

Bu durumda, o üretici kardeşlerimiz ne yapmış oluyor?

Bir yanlışı protesto etmiş oluyor.

Buna rağmen, evlerinden alınıp, cezaevine gönderiliyorlar.

Allah aşkına, devletin yönetmenin bir ciddiyeti olur.

Bir ucu erteleyip, diğer ucu içeri atar mı?

Böyle şirazesinden çıkmış bir yönetim anlayışı olabilir mi?

Bu kafayla devlet yönetilir mi?

Buradan Sayın Erdoğan’a çağrıda bulunmak istiyorum.

Bu yanlışı derhal düzeltin.

Yazıktır, günahtır.

Böyle haksızlık, böyle adaletsizlik olmaz.

Böyle devlet yönetilmez.

Değerli dava arkadaşlarım;

Yarın, 15 Temmuz hain FETÖ kalkışmasının 5’inci yıldönümü.

Aziz milletimizin, devletini sokaktan topladığı, o kara günün yıldönümü.

Milletimiz, meşrutiyetten bu yana,

tercihini, hep demokrasiden ve milli iradenin üstünlüğünden yana kullanmıştır.

Her darbe, her muhtıra ve her vesayet girişimi sonrasında,

darbecilere en ağır siyasi bedelleri ödetmiştir.

Nitekim bu büyük millet, 15 Temmuz’da gösterdiği destansı duruşla,

Demokrasi yoluna nasıl baş koyduğunu, bir kez daha dünyaya ilan etmiştir.

Bu vesileyle, 15 Temmuz şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Hal böyleyken,

Bizler önce, iktidarın 15 Temmuz felaketinden ders alacağını umduk.

Maalesef bu umudumuz boşa çıktı.

“Kandırıldık. Milletimiz affetsin” deyip, ellerini yıkayıp çekildiler,

olanlardan hiçbir ders almadılar.

Ders almadıkları gibi,

“FETÖnün siyasi ayağını araştıralım.” diye verdiğimiz önergelere,

her defasında hayır dediler,

üstüne bir de utanmadan, bize çamur atmaya kalktılar.

Ama milletimizin yüksek feraseti sayesinde, o çamur ellerinde kaldı.

Hukukun üstünlüğünü, liyakati, demokrasinin gereklerini,

kavrayacaklar diye umduk.

Tam aksine, geçen her sene,

Türkiye’yi, demokrasiden, adaletten ve devlet aklından, daha da uzaklaştırdılar.

Üstüne bir de ucube bir sistem uydurup,

milli birlik ve beraberliğimizi, koltuk siyasetinin zehirli diliyle kirlettiler.

Aradan beş sene geçmiş.

Yetki var, ama sorumluluk yok.

Suç var, ama üstüne alan yok.

Beraber yol yürünmüş, kurumlar paylaşılmış, zengin olunmuş,

günahın tövbesi dışında, siyasi bedeli yok.

Buradan iktidara seslenmek istiyorum;

Milletimiz bunu görmüyor mu sanıyorsunuz?

Türk Milleti gerçeği, tüm çıplaklığıyla görüyor.

Gördüğü için de, ilk sandıkta sizi uğurlamaya hazırlanıyor.

Siz istediğiniz kadar duymazdan gelin.

İsteseniz de, istemeseniz de,

o gerçek artık, Türkiye’nin dört bir yanında konuşuluyor.

Türkiye’nin dört bir yanında, artık Millet Bizi Çağırıyor!

Aziz milletim;

Çaktırmamaya çalışsa da, aslında bu gerçeği, Sayın Erdoğan da görüyor.

İşte tam da bu gerçeğin telaşıyla, her hafta, yeni bir gafın altına imza atıyor.

Bu haftanın gafı, 2 gün önceydi.

Kendisi yine, çıktığı bir kürsüde dedi ki;

“Memleketi bunlara teslim edemeyiz.”

Aynen böyle dedi.

Arkadaş devleti teslim aldığını sanıyor ya,

seçim kaybedince de, teslim edeceğini düşünüyor.

Şu zihniyete bakar mısınız?

Şu gaflete bakar mısınız?

Bak Sayın Erdoğan;

İktidar olmak, milletin verdiği bir yetkidir, ve bu yönüyle bir bayrak yarışıdır.

O nedenle, iktidar teslim edilmez, devredilir.

Millet, sandıkta kararını ortaya koyar,

ve iktidar da, o karara göre devredilir.

Millet işareti verdiğinde, bu iş biter.

Hiçbir güç, o yüce kararın üzerinde değildir.

Yani, sen ve küçük ortağın, beğenseniz de, beğenmeseniz de,

demokrasilerde esas olan, milletin iradesi ve milletin kararıdır.

Ama eğer, millet iradesiyle probleminiz varsa,

eğer aklınızdan, başka bir şeyler geçiyorsa,

benden sana tavsiye, çok uzaklara gitme, yakın tarihimize bak.

Millet iradesinin, nasıl bir sel olduğunu,

nasıl önünde hiçbir engelin tutunamadığını, açıkça görürsün.

Sayın Erdoğan;

Ez cümle;

Günü geldiğinde, Türkiye’yi kimin yöneteceğine, sen değil, milletimiz karar verecek.

Ve o karar verildiğinde, sen de, aynı senden öncekiler gibi,

yapılması gerekeni yapacak, ve elinde çiçeklerle iktidarı devredip,

senden sonra gelene, görevinde başarılar dileyeceksin.

Bu kadar basit.

Bunu böyle bil, aklını başına al!

Aziz milletim;

Vatanımız bizim en kutsal hazinemiz.

Bu, öyle hamasetle geçiştirilecek bir şey değil.

“Irmağının akışına ölürüm.” derken,

aynı zamanda, o ırmağın akmaya devam etmesini de sağlamak zorundayız.

“Vatan sana canım feda.” derken,

aynı zamanda, sahip olduklarımızı da, yaşatmak zorundayız.

Doğamıza, topraklarımıza, değerlerimize, kültürümüze, çocuklarımıza, sahip çıkmak zorundayız.

Ama maalesef,

bu gerçeğin bilincinden çok uzak olan bu iktidar,

son zamanlarda, bir kültür mirasımızı daha, yok etmekle meşgul.

Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk;

“Torosların tepesinde, bir Yörük çadırı görebiliyorsanız, dumanı da tütüyorsa,

hala umut var demektir.”

İşte o Yörük çadırları, bu günlerde maalesef ağır bir tehdit altında.

Yörüklük, göçebelik veya konar-göçerlik, bizim kadim kültürümüzdür.

Tarihimizdir.

Anadolu coğrafyasında yerleşmemizi,

ve bu coğrafyada, kendimize yer edinmemizi sağlayan, üretim biçimimizdir.

Yani bu yönüyle Yörüklük, aslında bir üretim kültürüdür.

Yazın dikine yaylalara doğru, kışın tersine platoya doğru bir yolculuktur.

Bir yaşam biçimidir.

Ama ne yazık ki, Yörüklüğü de, Yörükleri de,

ve onların üretim biçimi olan, konar-göçer yaşamı da yok ediyorlar.

Yörüklerin, sürüleriyle birlikte yaptıkları,

o geleneksel yolculuğa bile, tahammül edemiyorlar.

Karşılarına, jandarmayı, zabıtayı çıkarıyorlar.

Mera parası, orman parası, toprak bastı parası derken,

karşılarına her tülü engeli çıkarıyorlar.

Bırakın sahip çıkmayı, yollarını kesiyorlar.

Daha 20-25 yıl önce, yüzlerce aile, o yolları,

30-40 bin hayvanlık sürüleriyle gidip geliyordu.

Bugün ise, 20-30 aile, az sayıda hayvanıyla baş başa kalmış durumda,

ama buna rağmen, bir de yolları kesiliyor.

Afyon’da dinleme imkanı bulduğum,

Sarıkeçililerin durumu buna çok açık bir örnek.

Maalesef, 20 göçebe ailenin yolculuğunu bile düzenlemekten aciz,

bir çapsız yönetim anlayışıyla, karşı karşıyayız.

İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz?

Yörüklüğün, yani “Konar-göçer hayvancılık ve yaylacılık kültürünün”,

egemen yurdu Anadolu’yken,

İtalya, Yunanistan ve Avusturya, kendi ülkelerindeki konar-göçerlik kültürünü,

UNESCO’nun “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine eklediler.

Biz ne yaptık?

Biz maalesef, 2008’den beri olan biteni ancak seyrediyoruz.

Türkiye, 2008 yılında müracaat etmesine rağmen,

Yörüklerimiz bu listeye hala girebilmiş değil.

Yani;

El oğlu, kendi kültürünü yaşatmaya çalışırken,

biz, binlerce yıl önce, atalarımızın gördüğü gerçeği bile göremiyoruz.

Böylesine köklü bir kültürel mirasımızı, ısrarla yok ediyoruz.

Oysa, doğusundan batısına, bu coğrafya,

küçükbaş hayvancılık coğrafyasıdır.

Anadolu’nun otlakları, yaylaları, yaylakları, mera hayvancılığı için çok uygundur.

Anadolu, Palandöken’den, Çaldıran’a,

Bulanık ve Iğdır Platosundan, Yüksekova’ya;

Banaz’dan Ermenek’e,

Antalya’dan Muğla’ya,

küçükbaş hayvan sürülerinin dolaştığı,

yaylacılığın kadim üretim biçimi olduğu, muazzam bir coğrafyadır.

Ama görüyoruz ki, Sayın Erdoğan hala meselenin farkında değil.

O nedenle, buradan Yörük kardeşlerime seslenmek istiyorum:

İlk sandıkta milletimizden yetkiyi alıp, size hak ettiğiniz değeri göstereceğiz.

Bundan şüpheniz olmasın.

İşe, 13 yıl önce UNESCO’ya yapılan başvuruyu, sonuçlandırarak başlayacağız.

Sonra;

Yaylak, kışlak ve otlakların konuşlanma alanlarını,

“Kırsal Turizm” bölgesi ilan edeceğiz.

Bu alanların yakınlarına, yerel ürün pazarlama çadırları kuracağız.

Mobil mekânlar oluşturacak, günlük ziyaretler düzenleyeceğiz.

Böylece, çocuklarımıza ve gençlerimize,

Yörük kültürünü ve üretim tarzını, yerinde gösterip, öğreteceğiz.

Göç yollarının haritasını çıkarıp, tescilleyecek ve kamusal güvenliklerini sağlayacağız.

Göç yolları üzerindeki, kamuya ait hazine arazilerini, mera ve otlakları,

oba oba tahsis edeceğiz.

Kiralama giderlerini, üretimlerine göre, puanlama sistemiyle karşılayacağız.

Göç yolu ve süresi boyunca, oba, nüfus ve sürü kriterlerine göre,

Veteriner Hekim, teknisyen, sağlık ve eğitim gibi konularda, mobil hizmet üniteleri kuracağız.

Bu hizmetleri, son konaklama yerlerinde düzenli olarak,

haftalık periyotlar halinde sürdüreceğiz.

Mobil süt sağım üniteleri tahsis edeceğiz veya kiralayacağız.

Hayvanların, dış parazitlerden korunması için, seyyar havuzlar tahsis edeceğiz.

Bulaşıcı ve ölüme yol açan hastalıklara karşı, aşılarını yapacağız.

Yol boyunca, ihtiyaca göre,

temiz içme suyu, mobil tuvalet, banyo, kitaplık ve internet erişimi sağlayacağız.

Seyyar Güneş Enerji Sistemleri tahsis edeceğiz veya kiralayacağız.

Yörüklerimize, konar-göçerlere hedefler verecek,

hayvancılığı geliştiren, verimliliği artıran ve sistemde kalma sözü verenlere,

kırsal kalkınma destekleri sağlayacağız.

Böylece piyasaya uygun ürün üretilmesini teşvik edeceğiz.

Ayrıca;

Yörük çocuklarımızı burslu okutacak,

eğitimden uzak kalmalarına kesinlikle izin vermeyeceğiz.

Tarım Meslek Liseleri için, ek puan vereceğiz.

Üretimde kalmak isteyen gençlerimize,

kendi üretim işletmelerini kurabilecekleri, sermaye desteği sağlayacağız.

Sayın Erdoğan;

Yaylalar, meralar, sandığının aksine, rant devşirilecek kupon araziler değildir.

3-5 müteahhidin çöküp,

taş kaya çıkaracakları, maden açacakları yerler, hiç değildir.

Yaylalar, Yörüklerimizindir.

Konar-göçerlerindir.

Keçilerindir, koyunlarındır.

Senin işin, Yörüklerimize sınır çizip, bu kadim kültürü öldürmek değil,

tam aksine yaşatmaktır.

Sen onlara sırtını dönmüş olsan da,

biz geldiğimizde, Toroslarda tüten o dumanın sönmemesi için ne gerekiyorsa yapacağız.

Bu bizim, atalarımıza olan vefa borcumuzdur.

Değerli milletvekilleri;

Söz hayvancılıktan açılmışken, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

Biliyorsunuz, mübarek Kurban Bayramı yaklaşıyor.

Her yıl, kurban ibadetimiz dolayısıyla ülkemizde,

yaklaşık 900 bin büyükbaş,

3 milyona yakın da, küçükbaş hayvan kesiliyor.

Yani aslında, ülkemizde bir yıl içinde kesilen, toplam küçükbaş hayvanın yarısı,

büyükbaş hayvanın da dörtte biri, kurban için kesiliyor.

Böylece, yaklaşık 325 bin ton karkas et, tüketime sunulmuş oluyor.

Bu ne demek biliyor musunuz?

Toplam yıllık et tüketimimizin, yaklaşık dörtte biri,

kurban ibadetimiz üzerinden sağlanıyor demek.

Yani, yaklaşık 25 milyon vatandaşımız, kurban eti dışında, et tüketemiyor demek.

Nitekim, ilçe ziyaretlerimizde vatandaşlarımızla dertleşirken,

“Ayda kaç kilo et alıyorsunuz?” diye sorduğumda,

sıklıkla aldığım cevap, “kurbandan kurbana” oluyor.

Türkiye artık maalesef,

kasaptan, 5 liralık kıyma, yarım kilo çorbalık tavuk kırpıntısı alınan bir ülke haline geldi.

İşte size, Ak Parti iktidarının, dahiyane politikaları ve üstün liyakatli bakanları ile,

milletimize ve besicilerimize reva gördüğü tablo.

Tablonun vahametine bakar mısınız?

Ayıptır, günahtır.

İşte o nedenle;

Tam da bu hazin tablodan yola çıkarak, Kurban Bayramı’na özel bazı önerilerimiz var:

Bu bağlamda, ilk olarak, Et ve Süt Kurumu’na seslenmek istiyorum;

Hem büyükbaş, hem de küçükbaşlar için, Kurban Bayramı dönemine özel,

“karkas kesim referans fiyatı” ilan edin.

Bu fiyattan, üreticinin elinde kalan hayvanları, satın alacağınızı taahhüt edin.

Yapabilirseniz peşin ödeyin,

yok yapamazsanız, yüzde 25 avans ödeyin.

Kalanı için de, aylık bazda bir ödeme planı oluşturun.

İkinci çağrım ise, başta Millet İttifakı belediyeleri olmak üzere,

tüm Büyükşehir ve İl Belediyelerine:

Şehrinizde misafir ettiğiniz besicilere, ve hayvanlara gereken konforu sağlayın.

Kaba ve karma yem yardımı yapın.

Besicilerden alınan ücretleri ve sağlanan gelirleri, asgari seviyede tutun.

Et ve Süt Kurumu devreye girmezse, siz devreye girin,

ve elde kalan hayvanları satın alın.

İhtiyaç sahiplerine ve gıda yardımı yaptığınız vatandaşlarımıza,

buradan üretilecek etleri, taze ya da işlenmiş olarak dağıtın.

Bu, hem zorluk çeken vatandaşlarımız için, önemli bir hizmet olur,

hem de, yüzbinlerce vatandaşımızın, ekmek yediği bir sektöre, can suyu olur.

Sağduyu sahibi tüm Belediye Başkanlarımızın, bu çağrımıza destek vereceklerine,

ve mübarek kurban bayramında, milletimiz için böyle hayırlı bir adımı,

hep birlikte atacağımıza, yürekten inanıyorum.

Aziz milletim;

Hayvancılıktaki durum böyleyken, tarımda durum farklı mı?

Maalesef değil.

Yabancı ülkelerin çiftçilerini zengin etmeyi,

kendisi için adeta görev sayan, Tarım Bakanı ile patronu,

zenginliklerimizin peşkeş çekilmesine, ısrarla ve inatla seyirci kalıyor.

Biliyorsunuz fındık, Türkiye’nin en önemli ve stratejik tarım ürünlerinden biri.

Bundan bir ay sonra, hummalı bir çalışma başlayacak, fındıklar toplanacak.

Üreticisiyle, işçisiyle, yüzbinlerce vatandaşımız emek verip,

tüm dünyadaki fındığın, yüzde 70’ini üretecek.

Fındıktaki hikâye, yıllardır aynıdır.

Önce, “Bu sene çok fazla üretim var, rekolte yüksek.” denir.

Sonra, “Dünyada fındık tarımı gelişiyor, biz ürünümüzü satamayacağız.” denir.

Sonra, aslında olmayan, sanal, Hamburg Fındık Borsası’ndan bahsedilir.

“Fındık Borsası Karadeniz’de olacak, o borsa buraya gelecek.” denir.

Arkasından, “FİSKOBİRLİK nerede, ne oldu?” denir.

“Depolama imkânı yok, depo yok, alıcıların depoları dolu, almayacaklar.” denir.

“Lisanslı depoculuk geliştirilecek.” denir.

İşte bütün bu karmaşa içinde, bir fiyat açıklanır,

ve üreticinin ürünü elinden alınıverir.

Sonra ne olur?

Götürülür ve yabancılara teslim edilir.

İşte bu yüzden, yıllardır, fındık ihracat gelirimiz,

1 buçuk ile 2 buçuk milyar dolar arasında, gidip gelir.

Yani, 17 milyar liralık üründen, yaklaşık 15-16 milyarlık ihracat yaparız.

Oluşturduğumuz bütün ihracat katma değeri, işte bu kadar olur.

Yani sıfır olur.

İşte size, Ak Parti iktidarının, tarımdaki akıl dolu ihracat vizyonu…

Geçen yıl, bizim de ısrarla önerdiğimiz ve takip ettiğimiz fiyat,

üreticimizi biraz olsun rahatlattı.

Ama fındık üreticisine, her yeni yılda, yeni yeni edişeler yaşatmaktan,

maalesef geri durmuyorlar.

Bu yılın fiyatı, henüz açıklanmadı.

Ürün ne olacak, kaça gidecek, masraflar çıkacak mı, çark dönecek mi?

Karadeniz kara kara bunu düşünüyor.

Buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum;

Taban fiyatı açıklamakta gecikilirse, üreticinin kaybı büyük olur.

Ziraat Odalarımızın yaptığı hesaplamalara göre,

2021 yılı için, fındığın kilo başına maliyeti, 22 lira 85 kuruş.

Senin ekibin yan gelip yattığı için, mecburen benim uzman arkadaşlarım oturdu çalıştı.

Artan maliyetleri, dolar kurunu, refah payını, enflasyonu,

ve de en önemlisi, bu yıl dünyadaki rekolte düşüşünü göz önüne aldığımızda,

bu yıl için, kilo başına 35 lira uygun olacaktır.

35 liralık fiyat, hem hareketlenecek piyasaların,

hem emeğin, hem de bu alanda dünya devi olmanın hakkıdır.

Sayın Erdoğan;

Rizelilik, kürsülerden üfürmekle olmaz.

Rizelilik, Karadenizli fındık üreticisini, yabancı şirketlere ezdirmeyerek olur.

Eğer, her fırsatta söylediğin gibi, gerçekten Karadeniz’in oğluysan,

o zaman, bu sefer yabancı lobilerin elemanlarını bu işten uzak tut,

ve fındık üreticilerimize sahip çık.

Eğer sen sahip çıkmazsan, ilk sandıkta biz gelip gerekeni yapacağız.

Bunu da böyle bil.

İYİ Parti iktidarında;

ilk iş, Milli Fındık Politikamızı oluşturacağız.

Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından yapılan müdahale alımların süresini,

ilgili hasat döneminden başlayarak, bir sonraki yılın, 1 Temmuz tarihine kadar,

devam ettireceğiz.

Yaşlı fındık bahçelerinin yenilenmesi projemizi, hızla hayata geçirip,

fındıktaki verim ve kaliteyi arttıracağız.

Fındık, aynı zamanda bir sanayi ürünümüz.

O nedenle, Ar-Ge çalışmalarının yapılabilmesi,

işlenmesi ve mamul haline getirilerek ihraç edilebilmesi için,

yani katma değerli ihracat için,

Karadeniz Bölgemizde, Fındık Organize Sanayi Bölgesi kuracağız.

Fındıkta alan bazlı gelir desteği,

yaklaşık 7 yıldır, 170 lira olarak ödeniyor.

Tüm maliyetler hızla artarken, bu durumu kabul edemeyiz.

O nedenle, bütün destekleri,

mazot, gübre ve ilaç gibi, gider kalemlerinin maliyetlerini dikkate alarak, arttıracağız.

Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçilerimize,

hibe destekli, makine, alet ve ekipman desteği sağlayacağız.

Buradan fındık üreticilerimize seslenmek istiyorum:

Fındığa ve sizlere de hak ettiğiniz değeri göstereceğiz.

Biz gelince, Türk fındığı, dünyada hak ettiği yeri alacak.

Türk çiftçisi de, bir daha asla yabancı şirketlerin oyuncağı olmayacak.

İYİ Parti iktidarında, çiftçimiz kazanacak, milletimiz kazanacak, Türkiye kazanacak.

Bundan emin olun.

Aziz milletim;

Sayın Erdoğan bu sıralar,

Çin Komünist Partisi’ne şirin görünmeye çalışmakla meşgul.

Kendisi, ÇKP’nin, 100’üncü kuruluş yıldönümü için,

yeni kankası, Şi Cinping’i arayıp, pamuk gibi, yumuşacık mesajlar vermiş.

Yalnız yanlış olmasın, Türkiye’dekini değil, orijinalini aramış.

Peki görüşmede neler var?

Mesela, ilişkileri ilerletme arzusu var.

Mesela, Çin politikalarına tam destek var.

Bol miktarda takdir var, teşekkür var, övgü var.

Peki Uygur’lara yapılan soykırıma dair bir şey var mı?

Yok.

Zihniyete bakar mısınız?

Uygur kardeşlerimize, her türlü alçaklık yapılırken,

Sayın Erdoğan, yapanların kuruluş yıldönümünü kutlama peşinde.

Dünya Uygur’lara sahip çıkarken,

Sayın Erdoğan, Çin’le ilişki geliştirme peşinde.

Vicdanı olan herkes, Çin’in yaptığı soykırımı kınarken,

Sayın Erdoğan paracıkların peşinde…

Yazıklar olsun.

Dava arkadaşlarım;

Sayın Erdoğan, dış politikada şekilden şekile giredursun,

biz yollardayız, milletimizin dertlerini dinlemeye devam ediyoruz.

Pazartesi günü Tunceli’deydik.

Diyap Ağa’nın memleketi bizi bağrına bastı.

Gösterdikleri ev sahipliği için,

Tuncelili kardeşlerime bir kez de buradan şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Erdoğan;

Sen vaktinin tamamını, milletinin dertleri dışındaki her meseleye, cömertçe harcarken,

Tunceliler zor durumda.

Nereye gitsek, geçim sıkıntısı, kime sorsak yokluk, yoksulluk.

Pertek’te, market sahibi bir kardeşim diyor ki;

“İşler çok kötü.

Ben aynı zamanda emekliyim.

Devletime 9 bin 500 işgünü prim ödedim.

Aldığım maaş bin 100 lira.

Bu hak mı?

Bu reva mı?”

Bir başka market sahibi vatandaşımız diyor ki;

“Geçen hafta 50 liraya aldığımız salça, bu hafta 55 lira.

Alışveriş yapan benim komşum.

Ona fiyatı söylemeye ben utanıyorum, ülkeyi yönetenler utanmıyor.”

Ayrıca, Perteklilerin bir de köprü sorunu var.

Binali Yıldırım’la birlikte, seçim döneminde söz vermişsiniz.

Sonra, aynı 3600 ek gösterge sözünüz için yaptığınız gibi,

kulağınızın üstüne yatmışsınız.

Vatandaş Elazığ’a, hala feribotla geçiyor.

Hastası oluyor, acil ihtiyaçları oluyor.

Bazı zamanlarda, feribotu kaçıran, neredeyse iki saat bekliyor.

Vicdansızlığa bakar mısınız?

Sayın Erdoğan;

O beş müteahhidine verdiğin sözü tutmak için,

“İnadına Kanal İstanbul!” demeyi biliyorsun.

Madem öyle, bir zahmet Pertekli vatandaşlarımıza verdiğin sözü de tut,

ve şu köprüyü artık yap.

Hem vatandaşın derdi çözülsün, hem de köprüyle birlikte, Adana Trabzon’a bağlansın.

Söz verip de tutmamak devlet insanlığına yakışmaz.

Ayıptır, günahtır.

Değerli milletvekilleri;

Vatandaşımız artık her şeyin farkında.

Bu iktidarın, kendisine verecek bir şey kalmadığını görüyor.

Mesela, çay bahçesinde sohbet ettiğim bir kardeşim diyor ki;

“Türkiye uçuyordu.

Uçan Türkiye nerede kaldı?

Uçan Türkiye’ye ne oldu?

Biri bize anlatsın.”

Sayın Erdoğan;

O biri ben değilim, sensin sen!

Hadi çık da anlat bakalım.

Uçan Türkiye’ye ne olduğunu, Tunceli’ye anlat.

Ama bu sefer masal anlatma, gerçekleri anlat.

Anlat ki herkes anlasın.

Kim uçmuş, kim uçmamış herkes öğrensin.

Mesela, besici bir kardeşim diyor ki;

“Her sürü sahibinin en az 200 bin, 300 bin lira borcu var.

Yayla kiraları ortada.

Süt para etmiyor.

Yün zaten boş.

Et de para etmiyor.

İktidarın buralara uğradığı yok.

Onları bulup soramıyoruz.

Bari size soralım, biz ne yapacağız?”

Anlat bakalım Sayın Erdoğan…

Bunu da anlat.

Ben milletimin ayağına gidiyorum, onların dertlerini, sorunlarını sana iletiyorum.

Bu soruların muhatabı sensin.

Anlat bakalım;

Müteahhitlerin uçarken,

borç içinde yüzen insanımız ne yapsın?

Danışmanların 5 maaş alırken,

1100 lirayla ev geçindiren emeklimiz ne yapsın?

Sen havuzlu saraylarında sefa sürerken,

işsiz kahvesinde, çaresiz bekleyen kardeşim ne yapsın?

Ya çıkacaksın, milletine olanı biteni anlatacaksın;

Ya da tutmadığın sözlerin, uçuruma sürüklediğin ekonominin,

ve anlattığın masalların hesabını sandıkta vereceksin.

Ya anlatacaksın, ya da tıpış tıpış gideceksin.

Bu kadar basit.

Değerli milletvekilleri;

Milletimiz bize, muhalefet etme görevi verdi.

Bizim muhalefet anlayışımız, sorumlu bir muhalefet yapmayı emreder.

O yüzden, yorulmadan milletimizi dinliyor,

koltuklarımızı değil, ayakkabılarımızı eskitiyoruz.

Gördüğümüz, dinlediğimiz eksikleri, yanlışları,

bu kürsüden dile getirip, iktidarı uyarıyoruz.

Bunu yaparken de, çözüm önerilerimizi tüm Türkiye ile paylaşıyoruz.

Dünyada hiçbir demokraside, iktidar, muhalefete;

“Enflasyondan, döviz kurundan, yüksek faizden bahsetme.” demez.

“İşsizlikten, pahalılıktan, kuşa dönmüş maaşlardan bahsetme.” demez.

“3600 ek göstergeyi,

EYT’lilerin haklarını gündeme getirme.” demez.

“Yaptığımız israfı, saraydaki sefamızı yüzümüze vurma.” demez.

“Milleti soyup soğana çeviren garantili inşaatlara,

zengin ettiğim müteahhitlere sus, seseni çıkarma.” demez.

Diyemez.

Derse de onun adı, demokrasi olmaz.

İşte bütün bu gerçekleri yüzlerine vurduğumuz için,

muhalefet, daha az konuşabilsin,

ülkenin ve milletin gerçekleri, daha az dillendirilebilsin diye,

Ak Parti iktidarı, meclis iç tüzüğünde değişiklik yaptı.

İstiyorlar ki, muhalefet konuşmasın.

Formalite icabı, birkaç dakika konuşsun, adet yerini bulsun.

O kadar.

Bir yandan arkadaşların bu acizliğine gülüyorum,

Ama diğer yandan da, memleketi düşürdükleri duruma üzülüyorum.

Akıllarınca sanıyorlar ki, uyduruktan bir meclis işleyişiyle,

hem milletimizi, hem de dünyayı, demokratik bir ülke olduğumuza inandıracaklar.

Yazıktır, günahtır.

Sayın Erdoğan;

Demokrasi, yönetenin değil, muhalefet edenin söz hakkının güvencesidir.

Milletin hakkının, hukukunun, iradesinin güvencesidir.

O nedenle de Gazi Meclisimiz, aynı zamanda Millet’in Evi’dir.

Sen, demokrasiye gıcık oluyor olabilirsin.

“Demokrasi amaç değil, araçtır.” diyor olabilirsin.

Hatta kendi kendine, “Egemenlik kayıtsız şartsız şahsımındır.”, diyor da olabilirsin.

Ama bu aziz millet, demokrasisine el sürdürmez.

İradesine müdahale ettirmez.

Gün olur, o sandık milletin önüne gelir.

Ve o gün geldiğinde, bu yapılanların hesabını milletine verirsin.

Demedi deme.

Değerli milletvekili arkadaşlarım;

Onlar, istedikleri kadar engel olmaya çalışsınlar, biz durmayacağız.

Havuz medyası, TRT ve Meclis televizyonu, istediği kadar sansürlesin, biz susmayacağız.

Yılmadan, yorulmadan, milletimizin sesini, bu kürsüden duyurmaya devam edeceğiz.

Bu hafta Milletin Kürsüsü’nde,

Sayın Erdoğan ve iktidarının sırt çevirdiği, nice meslek grubundan biri olan,

eczacılarımızın dertlerini dinleyeceğiz.

Bugün aramızda, eczacılık öğrencisi genç bir kardeşimiz, Kemal Hündür var.

Buyur Kemalcim, söz de kürsü de senindir.

Teşekkür ederim Kemal.

 

Ayrıntılar geliyor...