İyi seyirler Türkiye...

Yollar kesik.. Kontrol başkasında. Şeklen bayrak dalgalandığına bakmayın. Yakında daha başkalarını da göreceksiniz. Şimdilik alıştırma aşamasındayız o kadar.
Az bir zaman sonra yeni devletçiğimiz, yeni bayrağımız ve yeni bir ülke içinde ülke haritasının sınırlarıyla bölünmüşlük alanının koordinatları belli olacak. Türkiye’nin açılım süreci boyunca aldığı yol bu. 
Son durum bize neyi gösteriyor ve ne söylüyor biliyor musunuz?
“Artık yerel denetim gücü biziz. Bölge bizden sorulur. Biz sadece dağa çıkan terör örgütü değiliz. Aynı zamanda kurulan Kürdistan’ın güvenlik güçleriyiz” diyor.
Orada bulunan Valiler ve Kaymakamlar ise, “T.C.’nin etkisiz elamanlarından” başkası değil. 
Bu manzarayı işgal yıllarından biliyoruz. Dönemin hükümetleri 1919’da İzmir’i işgal edecek Yunan subaylarına karşı konulmamasını bütün askeri birliklere emir olarak bildirmişti. O da yetmemiş, alicenap halkımız, yani ülkesi işgal edilecek halk, kimi subayları atından zorla indirip kendi elleriyle Yunan subaylarına teslim etmişti. Niye? Analar ağlamasın diye. Peki, ağlamadı mı? Tarihe sorun..
Aynı sessizlik ve benzer çığlıklar şimdi de yaşanıyor. Öyle aydınlar, resmi devlet görevlileri, hükümet tapınıcıları var ki, “kan akmıyor, daha ne olsun” diyerek, kendi elleriyle ülkesinin bölünmesini seyrediyor, yapılanları destekleyen yayınlar yapıyor, bölünmeye razı olmamız için gerekçe uyduruyor, sebepler sıralıyor.
Bunlar kendilerini halka dindar gösteriyor aynı zamanda.
Şu işe bakın ki aynısını yine 1915’lerden sonra bin kere yaşadık. Öyle müftüler hocalar, âlim sıfatlı zatlar gördük ki, İngilizlere mi Amerikalılara mı manda ve himaye kurdursak yarışına girmişlerdi. O günlerde milliyetçilere  “maceraperestler” diye hakaret ediyorlardı. Ve yine ne hayret ki, “bu sersemler, ülkeyi kan gölüne çevirip hepimizi öldürtecekler” demekteydiler.
Şimdikiler de aynısını söylüyor. “Analar gözyaşı mı döksün? Demokratik haklar verilmesin mi? N’olmuş özerklik olunca? Türkiye bölünür diyenler hayal kuruyor..vs” demiyorlar mı?
1071’de Sultan Alparslan’ın orduları bu toprakları vatan yaparken analar gözyaşı dökmeden mi yaptı? Romen Diyojen’in orduları yetimler ordusuyla mı savaştı? Mehmet Akif, analar gözyaşı dökmeseydi kimin “İstiklâl Marşını” yazacaktı?
Fatih’in orduları İstanbul’u gölge askerlerle mi aldı? Eğer o askerler ve o askerlerin analarının yürekleri yanmasaydı Hz. Peygamber’in hadisi nasıl gerçek olacaktı?
Şimdi vatanımızı bölenler, ülkemizi eğip bükenler, Alparslan’ın ayak bastığı toprakları Alparslan’ın torunlarının gözünün içine baka baka yavaş yavaş ele geçirip, haraç kesenler demokrasi efsunuyla, “analar ağlamasın” güzellemesiyle, hükümranlık haklarımızdan vaz geçmemizi istiyorlar.
Malazgirt Ovası’nın şehitlerine sorun. Selçukoğullarının yetimlerine, gazilerine, şehitlerine sorun. Doğru olan, hak olan bu mudur? 
PKK, yol keserek, yol kapatarak, halkın arasına saklanarak güvenlik birimlerine sadece ateş açmıyor. Aynı zamanda Türkiye içinde yeni kurulmakta olan Kürdistan’ın yeni güvenlik gücünü pekiştirmeye, “burası bizden sorulur arkadaş” diyerek, çevirme ve yol kontrolleri yapıyor.
Ülkeyi yönetenler ise, sadece seyrediyor...
Ona destek veren Türkler ise efsunlanmış gibi hülyalara dalmış gidiyor..
İyi seyirler büyük tarih yapan bu milletin uyuyan torunları... Herkes bilsin ki eğer yeryüzünde Türkiye, İngiltere, Fransa, İspanya ve diğer tüm devletler varsa anaların gözyaşları, yürek sızıları sayesindedir. Hangi devletin arkasında bir kahramanlık hikâyesi yoktur?

Yazarın Diğer Yazıları