Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

İzmir Kızılelması

Bu yıl İzmir'in kurtuluşu büyük bir coşku içinde bir bayram havası ile kutlandı. Bu olağanüstü bir kutlama idi. Türk milleti adeta güzel İzmir'e yeni kavuşmuş gibi idi. Bu kutlamalara belediyeler de katılıyordu. Törenler günlerce sürdü. Medyada da konu ile ilgili pek çok makaleler ve yorumlar yapıldı. Biz burada kimsenin dikkatini çekmeyen bir yönüne temas edeceğiz. İzmir'in işgali ile başlayan ve kurtuluşuna kadar süren, daha sonra da günümüze kadar gelen bir konudur bu. İzmir'in işgalinin ertesi günü Türk gazeteleri şu genel başlığı taşıyordu: ''Düşman İzmir'e çıktı, silah başına...'' İşte millî mücadele böyle başlamıştır. Daha sonra ise düşmanın adım attığı Türk topraklarından denize döküldüğü güne kadar sürüp gitmiştir. Düşman İzmir'e girdi, silah başına... başlığı ile çıkan gazetelerin kısa bir süre sonra yayınladıkları bir şiir vardır ki hemen bütün Türkiye'yi ışık hızı ile işgal etmiştir:

Doğma güneş yasımız var

Git haber ver diyar diyar

Türk'ün kolları bağlandı

İzmir'i ondan aldılar

Çok kısa bir süre sonra bu şiir halk şairlerinin dilinde bestelenerek de söylenmeye başlanmıştır:

Aydın, Aydın, güzel Aydın

Keşke yanıp yıkılaydın

Karalar mı giydi bu yaz

Yeşil duvaklı bağların

Kargalara mesken olmaz

Kartal yuvası dağların

Dağdan dağa, ilden ile bir matem parolası gibi bu mısralar dolaşıyordu:

İzmir Türk'ün ana yurdu

Vermez onu altun ordu

Düşman İzmir'e girerken

Bütün millet ağlıyordu

Bütün bir millet tek bir dille konuşuyordu sanki:

Yaşadıkça Türk evladı

Değişir mi Aydın adı?

Alem cünûn mu getirdi

Yoksa tarih mi bunadı?

Ve sanki bütün bir millet şiirin mısraları ile yemin ediyordu:

Aydın Aydın güzel Aydın

Korkma benden ayrılmadın

Bekle geleceğim yarın

Fakat bu yarınlar bitmiyordu. Çocuklar, minikler bile artık rüyalarında İzmir'i sayıklar olmuştu. İşte böyle bir rüya gören küçük kızının anlattığı rüyayı şiir diline aktaran bir babanın yazdığı mısralar:

 

Anne deniz nerde? Yalımız nerde?

Hani gideceğiz yakında der de

Uyuturdun beni dizinde anne

Geçende ablam da öyle diyordu

Bu yaz da İzmir'e girmezse ordu

İnanmam senin de sözüne anne

......

Bahçeler bağlar kimlerin işine yarıyor anne

Şimdi bir kuş olsam, kanadım olsa

İzmir'e giden yol eğer bu yolsa

Tek başıma bile giderim anne

Bir çetin bilmece sorsam Paşa'dan

Söylemem bir şehir bağışlamadan

Mutlaka İzmir'i isterdim anne...

Fetihler devri Türkiye'sinde ordularımızın her hedefi bir Kızılelma ülküsünü ifade ederdi. İstanbul gibi, Ayasofya gibi ve Viyana ve Peşte gibi, Roma gibi Türk kültüründe Kızılelma'nın yerleri vardı. Ama artık Türkiye, Türkün ve İslâmın son kalesi durumunda idi. Şimdi herkesin dilinde İzmir bir Kızılelma durumunda idi. Ankara önlerinde savaşırken bile İzmir tek hedefimizdi. Türk orduları düşmanı Anadolu toprağına ayak bastığı yerden denize dökünceye kadar kazanılan hemen her zaferi yarım sayıyordu. Öyle oldu. Sakarya günlerinde İzmir'in kaybedilişinin üçüncü yılı gelmişti. Ankara'ya gelen İzmir'in büyük evladı İstiklal Marşımızın da ilk bestekârlarından olan ateşli Türk Milliyetçisi İsmail Zühdü'nün yaptığı bir İzmir bestesi vardır ki o yıllarda hemen herkesin dilinde dolaşıyordu:

İncil mi koydular Kur'an yerine?

Hep haç mı takdılar minberlerine

Düşman sövüyor mu makberlerine

Almadım çoktandır haber İzmir'im

İzmir'im, İzmir'im, güzel İzmir'im

Ankara'daki Cebeci yaralılar hastanesinin büyük koğuşunda İsmail Zühdü'nün korosu ile okuduğu bu bestede ikinci kısım şöyle idi:

İzmir'im gittin mi, duruyor musun?

Feryad ediyoruz, duyuyor musun?

Neden susuyorsun, uyuyor musun?

Uyan gün batıyor, uyan İzmir'im

Bak doğan güneşler alkan İzmir'im

O günler ki bütün vatan sathı gibi İstanbul da kan ağlayan bir vatan köşesi idi. Daha sonraları ünü dünyayı tutan Nazım Hikmet'in bile uzun bir şiiri İzmir içindir.

...... Bir deniz ki yol vermiş Hakanımın atına

Şahid olmuş Fatih'in koca saltanatına

Sahilde üç kişiyiz: Ben,

Bir delikanlı bir de bir ihtiyar.

İhtiyar ah İzmir, dedi ufka daldı

Delikanlı sarsarak bu ufka dalen pîri

Dedi ne yana düşer bana göster İzmir'i?

Bu uzun şiirin o yıllarda Ankara'da yayınlanan tek gazete olan Hakimiyet'deki yayınının altında şairine hitaben şu satırlar vardır:

''Hey babayiğit delikanlı, İzmir'i mi kurtaracaksın tek başına? İzmir çoktan kaybedildi. Kütahya, Afyon, Bursa, Eskişehir düşman istilası altında. Vatanın her köşesi acılar içinde. Ankara önlerinde bir avuç insan yeryüzündeki son Türk devletinin son kalesini savunuyor. Her taraf acılar içinde çocuk."

Kurtuluş Savaşı yıllarında bu İzmir özlemi öylesine bütün ülkeyi sarmıştı ki İzmir'in ateşli bir evladı olan Süvari Kolordusu Komutanı Fahreddin Altay'ın ordusunda bir akıncı kolu komutanı olan Yıldırım Kemal arkadaşlarına Kütahya Savaşları'nın en yoğun bir anında şunları söyler:

''... Ben İzmirsiz yaşayamam. Amma İzmir'in kurtuluşunu göremeyeceğim. Çünkü insan en büyük idealine ancak yaklaşırmış, fakat ulaşamazmış... Fakat siz İzmir'in kurtuluşunu göreceksiniz."

Arkadaşlarının sert çıkışı karşısında susar. Fakat üç gün sonraki Afyon çatışmalarında en ön saflarda şehid olmuştur. Fahreddin Paşa, Kurtuluş Savaşı anılarında bu kahramanın şehid olduğu günleri onun adını zikrederek anlatır. İzmir kurtarılmıştır. Türk ileri hatlarında savaşan Yıldırım Kemal'in arkadaşları kan ter içinde İzmir'e girerken yaşlı bir adam elinde bir Türk zabitinin resmini göstererek onlara sorar: "Bu benim oğlumdur. Adı Yıldırım Kemal'dir. Onu tanır mısınız, gördünüz mü?" Yoluna çıkan her nefere, her Türk zabitine aynı soruyu soran bu ihtiyara şehid Yıldırım Kemal'in arkadaşları şu cevabı verirler:

- Biz hepimiz bir Yıldırım Kemaliz. Baba, gel bizi öp, bize sarıl...

İhtiyar şehid babası durumu anlar. Ve oğlunun her arkadaşına sarılıp, onlarla hasret gidermeye çalışır. Bugün Anadolu coğrafyasında Afyon sınırındaki tren istasyonu Yıldırım Kemal adını taşır. Çünkü bu büyük kahraman orada şehid olmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları