Je Suis Charlie

Fransa’nın başkenti Paris te, “Charlie Hebdo” adlı mizah dergisi çalışanlarının peygamber efendimize karikatür yoluyla hakaret edildi savıyla, 7 Ocak’ta başlayıp 9 Ocak’ta toplam 17 kişinin ölümüyle son bulan terör hareketi, başta Batı ve İslam dünyası olmak üzere bütün dünyada önemli yankı buldu. Kuşkusuz önemli bir olaydı ama bu kadar görünebilirliği ve önemli hale gelmesinin çeşitli nedenleri var. Birincisi, bu olayın Fransa gibi önemli ve Batılı bir ülkede meydana gelmesi, zira bu olay Ira’ta, Suriye’de veya Türkiye’de meydana gelseydi sıradan bir olay niteliğinde görülürdü. İkincisi, bu olayın Fransa gibi demokrasi, laik, insan hakları, özgür ifade ve hukukun üstünlüğü gibi çağdaş değerlere sahip bir ülkede cereyan etmesidir. Bu tür çağdaş ülkelerde insanlar “ölmek ve öldürmek”  seçeneklerinin dışında, başka türlü de kendilerini ifade ve protesto etme imkanına ve kültürüne sahiptir. Üçüncü olarak, dünyanın en önemli iletişim teknolojisine sahip olan ülkelerden biri olan Fransa’nın bu imkanı iyi kullanarak, hem kendi ülkesinde yaşayan insanlar, hem de diğer onlarca ülkeye naklen yayınlayarak dünya insanlarının ibret almasını ve ders çıkarmalarını sağlamayı amaçlamasıdır.

Fransa İslamiyet ve Müslümanlar konusunda önemli bilgi birikimi ve tecrübeye sahip bir ülkedir. Üç yüz yıldan fazla birçok Müslüman ülkeyi ve halkını yönetimi altında (sömürge olarak) bulundurmuştur. Bugün ise Avrupa’da ülkesinde en fazla Müslüman nüfus barından ülkedir. Göçmen işçilerin ikinci ve üçüncü nesilleri birinci nesillere benzemiyor. Fransa’da dünyaya gelmişler ve iki kültürün çelişkisini yaşamaktalar. Ebeveynlerin kültürünü tam olarak tanımıyorlar, çoğunlukla anne-baba eğitimsiz ve Batılı toplumlara göre hem yoksul hem de cahil, yeni nesil bunu zor kabul ediyor ve çoğunlukla bunalımdalar. Aşırı eğilimlere daha çabuk meyletmektedirler. Fransa’da yaşanan bu olay tipik bir göçmen hikayesidir. Aslında Batı eğitimli bu çocukların Yemen’deki cahil ve bağnaz bir imamdan emir alıp, masum insanları peygamber için öldürme noktasına gelmesi, inanılacak bir durum değildir. Peygamber efendimizin Müslümanlara öbür dünyada şefaat etmek için benim için kaç kişi öldürdünüz, diye bir soru sormayacağını ve tam tersi bu günahı bağışlamayacağını bilmek için İslam alimi, şeyh veya bir grubun imamı olmaya gerek yoktur. Ruh sağlığı bozuk bu insanların İslam adına işlediği bu cinayetler hem İslam’ı kirletmekte hem de Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanların hayatlarını zorlaştırmaktadır. Batılı ülkeler göçmen işçilere sadece belli bir ekonomik konfor sunmakla kalmıyor aynı zamanda kültürel özgürlük de vermektedir. Kendilerine sunulan bu nimetler için teşekkür etmedikleri gibi, kendisine iş veren, kendisini hoşgörüyle karşılayan komşusunu kâfirdir, diye öldürebilecek duruma gelebiliyorlar, sonra da İslamofobi (İslam korkusu) var diye bağırıyorlar.
Diri diri insanı torağa gömen, canlı insanın ciğerini çıkartıp yiyen, kamera önünde insanın boğazını bıçakla kesen, altı yaşında bir kız çocuğuyla evlenebilineceği vaazını veren, kadının İslam’da nasıl dövüleceğinin tarifini yapan hocalar görüyoruz. Bunların hepsini Allah adına yapmaktadırlar. Bu nasıl bir din anlayışı, bu nasıl insanlar bilmiyoruz. Yaptıkları sapıklıkları kutsamak için İslam’ı karıştırmaktadırlar. Bu bizim inandığımız ve bildiğimiz dinden farklıdır. Karıncanın ezilmesine, bir ağacın kesilmesine izin vermeyen İslam ve onun peygamberi adına nasıl bu cinayetler işlenir. Kendisini dindar olarak tarif eden bir kısım insanların Paris cinayetini dolaylı olarak aklamaya çalıştıkları görülmektedir. Terör kötüdür ama onlar da peygamberimize hakaret etti gibi gerekçeler sunmaktadırlar. Bu davranışlar ve düşünceler, İslam’a ve Müslümanlara zarar vermektedir. İslam’ın ve peygamberinin böyle bir desteğe ihtiyaçları yoktur. Başbakan Davutoğlu’nun medeni ve çağdaş ülkelerle birlikte Paris’teki protesto yürüyüşüne katılması hem İslam hem de Türkiye için iyi olmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları