Je Suis Paris

13 Kasım 2015 tarihinde, Paris'te, IŞİD terör örgütü 132 kişinin canına mal olan büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Ocak ayında da ünlü dergi "Charlie Hebdo"ya saldırmış ve üç kişi hayatını kaybetmişti. Bir yıl içinde iki büyük saldırı, Fransız halkını üzdü ve hükümetini sorgulamaya itti. Paris'te yaşanan bu terör olayları sadece Fransa'yı değil, diğer Avrupalı ülkeleri ve halklarını da korkutmayı başardı. Bu olayların Fransa'da olmasının iki temel nedeni var. Birincisi, Avrupa'da en fazla Müslüman nüfusun (6 milyon) Fransa'da bulunması ve bu nüfusa orantılı olarak da daha fazla radikal İslamcıya sahip olmasıdır. İkincisi ise Fransa, Müslümanları daha iyi tanıma ve tecrübeye sahip olmasına rağmen, radikaller üzerinde, İngiltere ve Almanya kadar sıkı bir kontrole sahip olmamasıdır. Zira İslamcı militanların, Fransa'ya girip çıkması, İngiltere ve Almanya'ya göre daha kolaydır. IŞİD, Paris'te yaptığı bu acımasız vahşetle Fransa'da yaşayan Müslümanların hayatını zorlaştırmıştır. İktidar, muhalefet ve Fransız halkı bu kez Müslümanlar için, çok daha sıkı bir kontrol ve daha katı bir politika istemektedir. Fransız halkını anlıyor ve acısını paylaşıyoruz. Bu cani militanlar İslam'ı temsil etmemektedir. İslam dini diğer bütün kutsal dinler gibi barışçıdır. Fransa'da yaşayan 6 milyon Müslüman içinde bulunan altı yüz radikal için, masum insanların huzurunun kaçırılması yeni bir hata olacaktır. Fransa'da uzun yıllar yaşayan, eğitimini orada alan, oranın ekmeğini yiyen ve suyunu içen biri olarak, Fransa'nın acısını paylaşıyor ve bir daha acı yaşamamasını ve hükümetin de masum, sıradan ve ekmeğinin peşinde olan Müslümanlara karşı daha itidalli davranmasını diliyorum.

Suriye de umut!

Suriye sorununu görüşmek üzere 17 ülke, 14 Kasım 2015 tarihinde üçüncü kez Viyana'da bir araya geldiler. Bu kez sanki çözüme daha fazla yaklaştılar. Çözüm garanti olmamakla birlikte diğer toplantılara göre daha fazla umut vermiştir. Toplantı sonrası yapılan resmi açıklamada, altı ay içinde ateşkes ilan edilecek, muhalefetin de içinde olduğu ortak geçici bir hükümet kurulacak ve bu hükümet 18 ay içinde yeni bir anayasa yapacak ve seçime gidecek. Bu kararları, o toplantıda Türkiye'yi temsil eden Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu yaptığı açıklamayla teyit etmiştir. Taraflar bir ay içinde tekrar bir araya gelecekler ve alınan kararlar Birleşmiş Milletler gözetiminde gerçekleşecektir. Bu süreç sağlıklı bir şekilde ilerlerse iki yıl içinde tamamlanmış olacaktır. Tarafların oy birliğiyle aldığı tek olumlu karar, Suriye'nin toprak bütünlüğünün devamıdır. Ülkeler, diğer konularda, az ya da çok, farklı seçenekler ve farklı yaklaşımlara sahipler. Örneğin Suriye'de savaşan grupların hangisi terör örgütü hangisi muhalefet aralarında tam bir mutabakat yok. Bu tür sorunları ortadan kaldırmak için Ürdün devleti görevlendirilmiş ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile koordineli çalışarak, bu örgütler diskalifiye edilecektir. Muallakta kalan bir başka ciddi sorun, Beşar Esad'ın durumudur. Esad'ın gidişini takvime bağlatmak isteyen Suudi Arabistan'a Rusya ve İran şiddetle karşı çıkmış ve bir tarih vermekten kaçınmışlardır. Esad'ın varlığı sürdükçe hiçbir şeyin değişmeyeceği muhakkaktır. Dolayısıyla bu görüşmeler ve çabalar neye yarayacak anlamak mümkün değildir. Türkiye'nin sorun çözülünceye kadar "uçuşa yasak bölge" yapılması ve mültecilerin geçici olarak oraya yerleştirilmesine, Rusya ve ABD karşı çıkmıştır, bunun anlamı, en fazla mülteci ağırlayan Türkiye başta olmak üzere, Lübnan ve Ürdün'ün bu işten çok zararlı çıkacaklarıdır. Suriye'de çözüme karşı, daha önce direnç gösteren Rusya ve İran dört yıl boyunca, yaşadıkları ciddi olumsuzluklar ve ileride daha fazla yaşama ihtimali korkusu nedeniyle daha yapıcı davranmaya başlamışlardır. Örneğin Mısır'da Rus yolcu uçağının düşürülmesi, bunun terör örgütlerinden ziyade bir istihbarat örgütü tarafından yapılabileceği kuşkusu Rusya'yı daha makul seviyeye getirmek için kullanılmış olacağı akıllara gelmektedir. Ekim ayının başında İran'ın en iyi yetiştirilmiş 15 elit askerinin Suriye'de öldürülmesi ve İran'ın Suriye'de, çok büyük paralar harcamasının iç kamuoyunda ciddi eleştirilere uğraması, İran yönetimini uzlaşmaya itmektedir. Ruslar, 1979-1989 yılları arasında Afganistan'da yenilmesiyle yaşadığı, "Afganistan sendromu" nedeniyle Suriye'ye karadan asker sokmaktan kaçınmaktadır. Dolayısıyla Ruslar, Batılı ülkeler engellediği takdirde, Suriye'de kesin bir netice alamayacağını bilmektedir. Örneğin, Rus savaş uçakları Suriye'den havalandığı andan itibaren, Amerikan cihazları tarafından tespit edilerek karşı tarafa bildirme riski hep olacaktır. Dolayısıyla Ruslar için de başarı kolay olmayacaktır. Viyana görüşmeleri bir barış ışığı yakmıştır, ama bu ışık kalıcı olacak mı zaman içinde hep beraber göreceğiz. Temennimiz 4 yıldır süren ve kardeş Suriye halkını perişan eden 300 bin kişinin öldüğü ve ülkenin harap olduğunu da dikkate alarak, barışın bir an önce gelmesi taraf ülkelerin insan haklarına ne kadar saygılı olduklarının da ölçüsü olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları