Kadın istismarı ve Aile Günü

Bugün kadınların özgür olduğunu ve insanca yaşadığını mı zannediyorsunuz? Oysa İlk ve Orta Çağlar dahil, dünyanın hiçbir evresinde kadın bugünkü kadar sömürülmedi. Savaşlar yahut insan ticaretiyle köleleştirilen, cariye olarak yahut ev işlerinde kullanılan kadınların oranı günümüzle kıyas kabul etmeyecek kadar düşüktü.
Kadınların pazarlama (marketing) aracına dönüştürülerek nasıl istismar edildiğini herkes görüyor. Fakat bir yandan da o kadar normal gösteriliyor(!) ki kimse sesini yükseltemiyor. İstismara bulunan kılıf öylesine güçlü ki dokunan yanıyor: Çıplaklık kadının özgürlüğünü temsil ediyor!
Bu gerekçeye inanmaz ve daha ileri giderseniz, Türkiye’de gericilik ve irtica ile dünyanın diğer ülkelerinde ise faşistlik ve bağnazlıkla suçlanıyorsunuz. Onlara göre aleni cinsellik bile alkışlanacak bir davranıştır.
Reklam ve pazarlama çılgınlığı bütün insani değerleri tüketmeyi sürdürüyor. Yerel veya uluslararası boyutlardaki yarış olanca hızıyla sürüyor. Hız deyince de akla ilk gelen otomotiv firmaları oluyor. Oto fuarlarına bakın, her arabanın başında birkaç tane yarı çıplak model görürsünüz. Reklamına alet olmak istemediğim bir lastik firması ise yıllardır kadın derisiyle lastik derisini eş tutuyor. Her anlamda hem kadını hem lastikleri yerlerde süründürüyor.
Tek maksatları kâr. Çıkarcılık iliklerine kadar işlemiş. Kadınları sömürürken kontrolden çıkıyorlar. Birileri onlara kontrolsüz gücün güç olmadığını, bu çılgınlığın bir gün kendi ailelerini de girdabına çekebileceğini hatırlatması gerekiyor.

***


8 Mart Dünya Kadınlar Günü bir acıyla gündeme gelmiştir. 1857 yılında ABD’nin New York şehrindeki bir tekstil fabrikasındaki greve polis  müdahale eder. Çıkan arbedede çoğu kadın 129 işçi can verir. Amerika bu acıyı unutturmaya çalışırken Rusya hatırlar. Bolşevik devrimin etkisiyle 1921 yılında 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı toplanır. Türkiye’de de aynı yıl, 8 Mart  “Emekçi Kadınlar Günü”  olarak kutlanmaya başlar.
Yüz yıllık bir gecikmenin ardından 1960’lı yılların sonunda ABD’de de anma programları düzenlenir. Sonuçta BM 1977’de 8 Mart’ı  “Dünya Kadınlar Günü”  olarak ilan eder. Amerikalıları utandırmamak için, BM resmi sitesinde niçin 8 Mart’ın seçildiği bilgisine hâlâ yer vermemektedir. Sözün özü Kadınlar Günü, BM için de sadece 35 yıllık bir konudur.

***


Aileden, önce dede ve nineler uzaklaştırıldı. Onları kendi başlarına bıraktık, huzur evlerine terk ettik. Kadın günü, çocuk günü var fakat dede ve nineler günü yok! Aile dağılıyor. Aile fertlerini tek tek korumaya kalkışmak ise başlı başına ayrı bir sorun. Çocuklar ergenlik çağlarından itibaren zaten evden kopuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, boşanma oranındaki artış, evlenme oranındaki artışı yakaladı. Bu hızla giderse toplumun temeli olan aile yok olabilir. Anayasa Türk toplumunun temeli olarak aileyi sayıyor ve koruma görevini devlete yüklüyor. Oysa bu oranlar ispatlamaktadır ki, devlet ‘anayasa suçu’ işlemektedir.
Kadınlar işyerinde, sokakta hatta aile içinde şiddete maruz kalırken aynı zamanda çoğu kadın halen devlette memur olamamakta, öğrenim hakkı engellenmekte, lojmanlardan ve hastane kapılarından girerken dahi kıyafeti yüzünden dışlanmakta, güncel deyimiyle eziklenmektedir.
Bırakın başörtüsünü, mazbut kıyafetli kadınlar bile çoğu şirketin vitrinine çıkartılmamaktadır. Bu sorun tahmin edilenin de üzerinde yaygındır. Sözde hükümete yakın olduğu iddia edilen ve şimdilerde görevden alınan bir TV yöneticisinin, sunucu kadınlardan dekolte kıyafet giymelerini istediği önceki günlerde basına yansımıştı...
Kadının yaratılışını değiştirerek erkeğe benzetmek, yahut giysisini çıkartmaya çalışmak kadını özgürleştirir mi? Kadını gerçekten insan olarak kabul ediyorsanız neden kıyafeti yüzünden baskı altına alıyorsunuz? Birey esas alınacaksa, herkes insan olarak ele alınmalı ve ailenin korunmasına öncelik verilmelidir. 8 Mart’ı  “aile günü” olarak kutlamayı tercih ederim.

Yazarın Diğer Yazıları