Kadınlar Saltanatı

Deniz Bayramoğlu "Gündem Özel"inde sultanları ele aldı. Buna Osmanlı İmparatorluğu'nda kadınlar saltanatı demek daha doğru. Konu köklerimizle ilgili olunca, alanıma girdi. İki profesör Abdülkerim Özcan ile Hakan Erdem uzman olarak çağrılmıştı. Ancak, bir doçent, Özlem Kumrular'ın öne çıktığını fark ettim. Çünkü araştırmalarını Korfu'dan Venedik'e kadar hemen her yerde sürdürdüğünü anladım. Doğrusu gözlerim İlber Ortaylı hocayı aradı. Eksikliği hemen anlaşıldı. Bu konuların piri olması, her zaman aratıyor.

İlk sultan olarak Selçuk Hatun'u görüyoruz. Gerçek anlamda politik hakimiyet ise Hafsa Sultan'la başlıyor. Ondan sonrası çorap söküğü. Doğrusu benim bilgimin sınırlı olduğunu itiraf etmeliyim. Kösem'den Hatice Turhan Sultan'a ve bunlara ilaveten birkaç ismin koca imparatorluğu yönettikleri anlatıldı. Arada padişah kız kardeşleri ve kızlarını da siyasetin içinde görüyoruz. Çocuklarına ve torunlarına taht yolunu açan bunlar. Amaçları aslında ülkeyi yönetmek. Bu ihtirasın pek çok kafaya mal olduğu ise ortada. Geride bıraktıkları olumlu şeyler yok mu? Elbette var. Camiler, külliyeler, kervansaraylar, imaretler, hamamlar, şifahaneler ve çeşmeler.

Konu, sonunda hareme ve bunun dağıtılmasına geldi. Son saraylıların perişanlıkları anlatıldı. Çocukluğumda bunlardan ikisini tanıma imkânım oldu. Bizim caddenin 80 numaralı evinde küçücük bir odaya sığınmışlardı. Üstte yok, başta yok. Çok da yaşlılardı. Peş peşe vefat ettiler. Cenazelerini belediye üstlendi.

Son döneminkiler

Hilafetin kaldırılmasıyla Osmanlı Hanedanı yurt dışına yollandı. Sıra Cumhuriyetin sultanlarına geldi. Bunları tek tek ele alırsak fazla heveslileri göremiyoruz. Ne Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, ne kısa süreli evliliğindeki eşi bu işlere girdi. Aynı şekilde Mevhibe İnönü politikaya bulaşmayanlardandı. Berin Menderes ve Nazmiye Demirel'i de "apolitik" sınıfa sokabiliriz. Bu listeye Atıfet Sunay'ı dahil edebiliriz. Hiç unutmuyorum Ali Baransel, kadıncağızın yalnızlığına üzüldü. Benden onunla röportaj yapmamı istedi. Yeşilyurt'taki evine gidip konuştum. Karşımda olgun bir kadın mevcuttu.

Bütün cumhurbaşkanı ve başbakan eşlerini tanıdığımda sultan sıfatını hak edecek tek isim görürüm; "Semra Özal". Eşi Turgut Özal'a etkisi ortadaydı. "Papatyalar", "Has Bahçenin Gülleri" cinsinden etkinliklere bayılırdı. Hacca gitti, Günay gecelerinden vazgeçmedi. Galiba, ne ondan önce ne ondan sonra başka Hafsa Sultan çıkaramadık. Semra Özal tek başına duruyor. Kendisine sağlıklı uzun ömür dileklerimi yolluyorum. Sanat ve sahne dünyasının ünlüleri ona yetiyor.

***

Bu kadar olmaz

TRT Spor'da "Spor Bahane"yi bekliyorum. Araya "özel yayın" sokuşturuldu. Konuk Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'tı. Ev sahibi konumunda ise Erdoğan Aktaş. Arda Turan-Fatih Terim kapışmasının öne çıktığı söyleşi oldu. Türkiye'nin en donanımlı bakanının centilmen yanını bir kez daha izledik. Aktaş'ın ısrarla Arda'nın avukatlığına soyunmasını anlayamadım. Aynı soruları takla attıra attıra yöneltip durdu. 20 dakikada bitecek sohbet tam 78 dakika sürdü. Buna süründürüldü demek daha uygun. Erdoğan Aktaş'ın yaptığına yayıncılık demek mümkün değil.

Kaptan ya da tenor

Spor Bahane ilan edilen günden sonra başlayabildi. Doğrusu Bilal Meşe'nin neler söyleyeceğini merak etmiştim. Kelimelerini seçerek az ve öz konuştu. Sazı İlknur Özzengin'e bıraktığını anladım. Bu kız konuk Orhan Ayhan'la paslaşmasının semeresini aldı. Dolu dolu bir program oldu. Ayhan'ın uzun yol kaptanlığı ve opera sanatçısı -tenor- olma isteklerini ilk kez duydum.

Söyleşide bir başka Ayhan daha vardı; "Korhan Ayhan". Onu görmeyeli en az 6 yıl oldu. Pek çok kez aynı ortamı paylaştık ama kimi özelliklerini yeni öğrendim. Kikboks yaptığı gibi. Bir de Mete Kalkavan ile aynı hakem kursundan mezun olduğunu. Korhan uzun yıllar Avustralya Fox Tv'de spor özetleri editörü olarak çalıştı. Yine bu ülkede üniversite bitirip mastır yapması da önemli. En güzel tarafı lüzumsuz konuşmaması. Hani bir laf vardır; "Alan kazanır".

***

Farkı fark etmek

Aynı konunda iki programdan söz etmek istiyorum. a Spor'daki "Transfer Raporu" için "bilgilendirme" demek mümkün değildi. Emre Bol ve Ertuğrul Akgündüz'ün Gökmen Özdenak ile didişmelerinde ölçü kaçtı. Hatta, hakarete varan hitaplar vardı. Bu kadarı gerçekten çok fazla.

NTV Spor'daki "Transferdeki Son Durum" için mükemmel yakıştırması yetmez. Mert Aydın ve Emek Ege'nin Ömer Üründül'le konuşmalarına puan versem 10 üstünden 10 olur. Mert Aydın'ın "Belhanda geliyor, Sneijder gidecek mi" sorusu ve Üründül'ün "gerekçeli evet"ini örnek verebilirim. Ne diyeyim, ekranların başarısını insan unsuru tayin eder. Aynı Ömer Üründül'ü zaman zaman a Spor'da da izliyoruz. Oraya da kaliteyi taşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları