Kamu diplomasisini millileştirmek...

Günümüz diplomasi alanında rekabet edebilirliğin sağlanması ve bu süreçte başarı kaydedebilmek için geleneksel etkileşim araçlarının dışına çıkarak farklı güç unsurlarını kullanmak gerekiyor. Artık sert diplomatik bildiriler, notalar vb.. usuller devletlerarası ilişkilerde tek başına belirleyiciliğini yitiriyor. Bu tür uygulamalarla yüksek dozlu krizlerin atlatılması mümkün görülmüyor. Böyle bir ilişki iki devlet arasında gerçekleşebildiği gibi birden çok devleti ilgilendiren bir sahada da etkili oluyor.

Burada elde edilecek başarı o devletin dış dünyadaki görünümüyle sınırlı kalmaksızın ekonomisi, turizmi ve sosyal yaşamı gibi farklı kategorileri olumlu/olumsuz yönlendiriyor. Diplomasiyi günün koşullarına uygun şekilde kullanan ve uygulayan sistemler ekonomik çekiciliğin pek çok boyutunda öne çıkıyor. Derecelendirme kuruluşlarının yaklaşımı, turizm sektöründe büyüme, doğrudan dış yatırımların artışı ve vatandaşların seyahat özgülüğünün kalitesi o ülkenin KAMU DİPLOMASİSİ etkinliği ile eş zamanlı gelişim gösteriyor.

Peki nedir bu kamu diplomasisi?

Türkiye bu konuda hangi seviyede duruyor?

Kamu diplomasisi araçlarını geçmişte kimler nasıl kullanıyordu?

İşte bu soruların cevabını ararken aslında Türkiye'nin terör örgütleriyle mücadelesinde uluslararası dayanaklarının nasıl yönlendirildiğini ve bu süreçte nasıl hoyratça kullanıldığını tespit ediyor ve/veya hatırlıyorsunuz.

Yumuşak güç unsurları

Konuya biraz daha odaklanmak için şu kavramsal bilgileri de paylaşalım.

Kamu Diplomasisi, Türkiye'nin uluslararası kamuoyunda bilinilirliğini ve etkinliğini artırmayı, dünyanın farklı kesimleri nezdinde doğru bir şekilde tanıtılmasını hedefleyen orta ve uzun vadeli sistemli çalışmaları içeriyor. Temelinde doğru bilgi, hedeflenen ülke veya toplumların kültürlerine hakimiyet ve iletişim bulunuyor. Bu 3 aracı doğru kullanabilmek için yumuşak güç unsurları öne çıkıyor. Yumuşak güç ise artık topla, tüfekle kazanılamayan bir mücadelenin teknik yardım, sivil toplum, eğitim, medya gibi araçlarla hedefe taşınması anlamına geliyor. Türkiye belli bir süre özellikle teknik yardım faaliyetleri -ki bu konuda TİKA öndeydi- ile özellikle Afrika'da ve gelişmemiş ülkelerde sempati kanalları meydana getirmeyi başardı. Örneğin Türkiye'nin teknik yardımlarının üçte biri Afrika ülkelerine gerçekleşti ve yapılan yatırımlar bu ülkeler arasında en fazla istihdam yaratan projeler.

Ancak bu spesifik başarı tüm kamu diplomasisi araçlarında ve hedef alınan her ülkede benzer sonuçlar vermiyor. Bu hususta Başbakanlık bünyesinde görev yaparken TİKA tarafından yeni bir organizasyon modeli ile bahsettiğimiz eksikliğin kapatılmasına yönelik önerilerimiz olmuştu. O dönemde geliştirilen benzer fikirler 30 Ocak 2010 tarihli Resmi Gazete'de resmen Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü'ne dönüştü.

Krizden ders çıkarılmalı

Bu koordinatörlük Türkiye'de konuyla ilgili tüm kuruluşlar arasındaki uyumu ve faaliyetlerin etkinliğini sağlayacaktı. Büyük hedefler, önemli bütçeler ve iyi niyetle oluşturulan bu süreç İNSAN KAYNAĞI engeline takıldı. Yeterli donanıma sahip insan kaynağı sınırlı olduğu gibi bu açığı kapatmaya yönelik çabalar paralel devlet benzeri oluşumların da kıskacına alındı. Çünkü bu saha hızlı bir şekilde kapatıldı ve özellikle Türk milliyetçileri buradan soyutlandı, dışlandı. Oysa millî bir devlet, millî bir iktidar bu kadroların omuzlarında yükselebilirdi. Onlar değil malum çevreler tercih edildi.

Geçmişte kamu diplomasisi araçları ülkemizin ihtiyaçları ve millî dayanakları üzerine kurulsaydı bugün Hollanda, Almanya ve diğer ülkelerde bu ölçüde bir kara propagandayla yüzleşmeyecek, aksine oradaki soydaşlarımızın gücünü ve etkisini daha fazla ortaya çıkarabilecektik.

Dolayısıyla Türkiye bu uluslararası krizden dersler çıkarmalı ve kamu diplomasisi alanında liyakat ilkesini işletmeli; özellikle de Türk milliyetçilerini hızla konuşlandırmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları