Kanundaki ve yargıdaki yanlışlar

Pazar gününün yazısında cinsel istismar suçunun toplumsal ve psikolojik boyutlarından bahsettikten sonra, bugün gelelim Türk Ceza Kanunu(TCK)'ndaki cinsel suçlar düzenlemelerine ve bunların uygulan(ma)masına...

Türkiye'de ceza kanunlarındaki eksiklikler yıllarca tartışıldıktan sonra 2005 yılında TCK yenilendi. 2014 yılında yapılan değişiklik ile de cinsel suçlara ilişkin cezalarda artırımlar yapıldı.

Ancak bu, ne yazık ki suçu azaltmada etkili olmadı. Çünkü atlanılan şey şu: Cezaların miktarından önce, suçların nasıl düzenlendiği ve cezaların nasıl uygulandığını konuşmak gerekiyor.

Ceza miktarının arttırılması çoğu zaman cezasızlığı beraberinde getiriyor. Nedeni, kanunda artan ceza miktarı ile doğru orantılı olarak, yargıda artan indirimler.

Şöyle ki, 2014 yılında yapılan değişiklikle, TCK'nın cinsel istismarı düzenleyen 103'üncü maddesindeki ceza miktarı, suçun yalnızca 'cinsel amaçlı temas' ederek işlenmesi halinde 8 ile 15 yıl arası; 'tecavüz' olarak işlenmesi halinde ise 16 yıldan az olmamak üzere alt sınır çizilerek hapis cezası şeklinde belirlenmiştir.

O halde pek âlâ 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl ve daha fazla hapis cezası uygulanabilir. Ancak uygulanıyor mu?

Uygulama sorunlu!

"Mahkemede iyi halli olduğu için", "delil var ancak yeterli olmadığı için", "mağdur çocuğun rızası olduğu için", birçok cinsel suç faili serbest kaldı veya iyi hal indirimi aldı, alıyor.

Cezalar caydırıcı, mahkemeden çıkan kararlar caydırıcı değil. 'Nasıl olsa birkaç yılda iyi halden, aftan yararlanır çıkarım' düşüncesi, sapık arzulara sahip bu kimseleri cesaretlendiriyor.

Bu açıdan, indirimlerin tamamen yok edilmesi en büyük caydırıcılık olacaktır.

Bu sorunun çözümü, cezai ve idari tedbirlerin etkin uygulanmasından geçiyor.

Mağdur çocuğun yargılama esnasında ikinci defa mağdur olmasının önüne geçilmelidir. Bu konunun hassasiyeti gözetilerek delil toplanmalıdır.

2016 yılı adli sicil istatistikleri, cinsel istismar suçuna ilişkin kararlardaki berat oranını yüzde 20.9 olarak gösteriyor.

Oluşturulan komisyon, konunun yasal boyutunu ele alırken tüm bunlara dikkat etmelidir. Uygulamanın etkinliğini, dolayısıyla adalete güveni arttırmak için çalışmalıdır.

Adalete olan güvenin sağlanmasıyla, suçlu kimseler yargıdan korkar hale gelecek olduğundan, suç önlenmesinde etkin bir adım atılmış olacaktır.

Cinsel istismar suçunun düzenlenmesindeki en büyük yanlışlık kanunda çocuklar arasında yapılan ayrımdır. Uluslararası ve ulusal mevzuat uyarınca, "18 yaşını doldurmamış" herkes çocuktur! Ancak konu cinsel istismara geldiğinde mevzuat ikili bir ayrıma gitmekte ve çocukları 12 yaşını doldurmuş ve doldurmamış olarak sınıflandırmaktadır.

Bunun sonucunda da 12 yaşını dolduranlar açısından cezada indirim, hatta çoğu zaman cezasızlık görülmektedir.

Çünkü 2016 yılında eklenen bir cümle ile yargıda yapılan ayrım kanuna da taşınarak, TCK madde 103'ün ikinci cümlesinde 12 yaşını tamamlamamışlar için özel bir düzenleme yapıldı ve onların suçun mağduru olması durumunda verilecek cezanın 18 yıldan az olamayacağı ifade edildi. Bu da 12 yaşını dolduran, mesela 13 yaşındaki bir çocuğu 11 yaşındaki çocuktan ayrıştıran çok tehlikeli bir düzenlemedir.

Şöyle ki...

Bu şekilde bir ayrım 12 yaşın üstündeki çocuklarla cinsel münasebetin normal olduğu, 12 yaşın cinsellik yaşı olabileceği gibi bir algı oluşmasına sebebiyet verebilir.

Öncelikle 103'üncü maddedeki bu ayrım kalkması gerekirken, cinsel istismar konusuna dair çözümlerin konuşulduğu şu günlerde halen 12 yaş ayrımı dile getirilmektedir. 18 yaşından küçük herkes çocuktur ve cinsel istismar hepsinde aynı şekilde ele alınan bir suç olmalıdır. Akranlar ise, bu madde kapsamından çıkarılarak ayrıca düzenlenmelidir.

Bununla birlikte, çocukların gayriresmi evlendirilmesini engelleyici önlemlere önem verilmeli, bu tipten evliliklere karşı kamusal takip yapılmalıdır.

Sık duyar olduğumuz yurt ve kurslarda işlenen suçların önlenmesi için özel bir denetim getirilerek, gerekli idari tedbirler alınmalıdır.

Çocuklarla ilgili mesleklerde çalışan kimselerin sicil kaydı sık sık güncellenerek tutulmalıdır.

Bizim mevzuatımızda yer alan düzenlemeler dışında çocukların haklarını koruma altına alan pek çok uluslararası sözleşme var ve Türkiye, bu sözleşmelere taraf. Özellikle İstanbul Sözleşmesi, CEDAW, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi geniş kapsamlı kadın ve çocukları koruyan sözleşmelerdeki düzenlemeler, bir an önce iç hukukta -hakkıyla- uygulanmalı ve bunun için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Tüm saydıklarımın uygulanmasında, bu uluslararası sözleşmeler iyi bir yol gösterici olacaktır.

Yapılacak daha çok şey var. Bu konu zina veya herhangi başka bir konu ile "aynı torbaya" konulamayacak kadar titizlikle ele alınması gereken bir meseledir. Komisyonun ileriki günlerde ne gibi adımlar atacağını merakla bekliyoruz...

 

Yazarın Diğer Yazıları