Karizma ve pişkin delikanlı

Karizma ve pişkin delikanlı
O sinemamızın ünlülerinden biri. Yakışıklı, kadınların beğendiği, karizması ve tarzı olan biri. Kendine faydası pek olmaz, ancak her sanatçı gibi o da ışık saçan bir mumdur. Kendi dibine ulaşamayan ışığı, diğer fanilerin yolunu bulmasını sağlar ama.

Yıllar önce, bu karizmanın takıldığı bir kafede yaşanıyor hikaye... Yer Bebek. Delikanlının biri abayı yaktığı kıza nasıl açılacağı konusunu haftalardır kafasında evirip çeviriyor. Çare bulamıyor. Boşa koysa olmuyor, dolu da fayda etmiyor. Bir akşam vakti aklına çılgınca bir fikir geliyor. Yahu diyor, bu abi beni kırmayabilir, canım en fazla kovar, ne yapayım, derdimi ona anlatırsam, bir şeyler yapabilir. Adam da halden anlayan birine benziyor. Üstelik kadın dünyasını, o karmaşık evreni şüphesiz ki biliyordur ve benim başımdaki derdin de büyüklüğünün farkında olur mutlaka. Acaba gidip saygıyla selamımı sarkıttıktan sonra şöyle birkaç cümle yumurtlasam olmaz mı?
Neden olmasın diyor ve bütün cesaretini toplayarak dikiliyor jönün karşısına. "Abi" diyor yalvarmaya yakan bir ses tonuyla, "size saygıda kusur edemem. Ama başım dertte. Ne olur beni anlayın. Bir kızı deli gibi seviyorum, ama açılamıyorum. Çok düşündüm ve bana ancak sizin yardım edebileceğinize karar verdim." 
Karizma eğlenceli buldu hikayeyi. Güldü ve "Delikanlı" dedi, genizden gelen o bağrı yanık ve de kadınları alıp götüren ses tonuyla, "senin için ne yapabilirim?"

Sevinçten deliye dönen delikanlı, çarçabuk, "Abi birazdan kız gelecek. Onunla otururken, gelip arkadan elini omuzuma koyup, mesela, 'Nasılsın Tarık, yokluğunu özledik' gibilerinden bir şey dersen muhteşem olur. Kız bana hayır diyemez abi o zaman. Bunu yapar mısın?"

Kız geliyor, delikanlıyla bir masaya oturuyorlar. Delikanlı konuşmaya başlarken, karizma ayağa kalkıyor ve ağa adımlarıyla delikanlının masasına yaklaşıp elini omuzuna babacan bir tavırla atıyor. Ve kararlaştırdıkları cümleyi söylüyor.

Delikanlı pişkince omuzunun üzerinden bakıyor karizmaya ve sitemkar bir edayla şöyle diyor:
"Ya görmüyor musun, kızla konuşuyorum be abiiiii..."

Karizma kafeden çekip gidiyor aksi ve öfkeli bir suratla...

BEYEFENDİ

Fal işi derin bir mevzudur...

Kadın 50'li yaşları sürüyor. Seküler bir hayat yaşıyor, ancak dini inancı da sağlam. Kentli. 30 yıl önce üniversite bitirmiş. İş yerinde bir bölümün başında. İşi entelektüel kapasite gerektiriyor. Haftanın en az üç günü küçük kankası kıza sesleniyor. Birlikte işyerinin kafeteryasına geçiyorlar. Kahveler söylenip kemal-i afiyetle içiliyor. Sonra ters çeviriyor fincanı kadın. Fincan soğuyunca küçük kanka telefonla fotoğrafını çekiyor kahve telvesinin. Ve daha sonra bu foto internet üzerinden iş yapan falcı bacıya gönderiliyor. Ve büyük bir merakla beklemeye geçiliyor. Bacımız on dakika sonra geri dönerek, verilen adrese bilimsel bilgilerini boca ediyor.
Beyefendi bir kez daha tanıklık ediyor birkaç gün önce bu işe ve ilk elden küçük bir araştırma yapıyor, fal ile astroloji hakkında...
Üniversitede bir bölüm olarak yerini almış çoktan astroloji. İlk olarak ABD'de Kepler College (vakıf üniversitesi) kuruluyor. Ardından İngiltere'de Bath Spa Üniversitesi ve zamanla da diğerleri. Eğitim ve sertifika veriyorlar. Peki, nedir bu astrolojinin iştigal alanı? Göksel cisimlerin ve astronomik fenomenlerin, insan karakteri ve kaderi üzerine etkilerinin olduğu önermesini konu alan, bilimsel gerçekliğe sahip olmayan sözdebilim...
Peki fal ne?
O da şuymuş: Yazgıyı, şans ve kısmeti anlamak, gelecekte olacakları öğrenmek ereğiyle kahve telvesi, iskambil kâğıdı, el ayası, bakla, yüz, tarot gibi şeylere bakarak anlam çıkarma.
Peki amaç ne?
İnsan kendisi ve çevresiyle ilgili bilinmezleri anlamak, keşfetmek ister. Gelecekte ne olacağını öğrenip kaderine hükmetme peşine düşer. Ancak bu durumda tanrının alanına girmiş olur. Bu da kabul edilemez. Buna rağmen inanan inanmayan hemen herkes dalar bu fal, astroloji işine yine de. Özellikle de kadınlar, mevki sahibi erkekler, zenginler, fakirler... Eşitlik meydanı gibi maşallah, herkes orada...
Peki, bu insanların asıl derdi ne?
Mevzu derin diye söylendi Beyefendi, bu yüzden de cevap geleceğe havale...

OKUYUNUZ

Büyük Rus şairi Puşkin, sanatıyla halkların özgürlük türküsü haline gelmişti. Bu nedenle Çar I. Nikola'nın korkulu rüyası olmuş, gözetim altında bulundurulmuştu. Erzurum Yolculuğu her bakımdan önemli, tarihi bir değer taşır. Büyük bir sanat adamının doyumsuz izlenimleri. Z. Baştımar'ın aslından tam çevirisini yaptığı Erzurum Yolculuğu kulağımıza sanki çok ilginç bir yapıtla yüzyüze kalacağımızı fısıldar gibi...
İş Bankası Yayınları


İŞTE O KADAR

İnsan parasını kaybedince fakir, özgürlüğünü kaybedince esir, aşkını kaybedince şair oIurmuş.


HAYVANCA

Sultanahmet'te duvarda hareket çekebileceği kadar bir yer bulmayı başaran kedi, oyun derdinde ve rahat. Fotoğrafını çekmek için kıvranan turistle ilgilenmiyor bile. Bu kedi misafir sevmiyor galiba diye düşünüyor bizim sanatçı, onu çekmeye hazırlanırken. Ancak insanın aklına tuhaf bir şey de gelmiyor değil bu sahnede. Fotoğraf sanatçımız, muhtemen inanılmaz bir kılıkla çıkmıştır kedinin karşısına. Ve doğal olarak da hayvancağız, turisti bırakıp, daha ilginç bulduğu bizimkiyle ilgilenmeyi seçiyor...