Kartelleşmeyi engellemek

80’li yılların ortalarından itibaren gelişmekte olan tüm ülkelerdeki propagandanın temelini “devlet mallarının özelleştirilmesi” oluşturuyordu. Bu propagandanın daha etkili olabilmesi için de “devletin kumaş, ayakkabı v.b üretme” işleriyle uğraşmasının günümüz dünya ticaret mantığına ters olduğu ve liberal ekonominin takipçi olduğunu söyleyenlerin de özelleştirmelerin önünü açıcı yasalar yapmaları gerektiği sürekli salık verildi.
Tabii ki devletimizin elinde sadece kumaş, kundura, süt, et, balık, kağıt fabrikaları yoktu. Özellikle sahil bölgelerimizde yüzlerce “eğitim ve dinlenme tesisleri” vardı. Küresel dünyanın liberal ekonomisi ile entegrasyonun tam olabilmesi için buraların da özelleştirme kapsamında veya “yap, işlet devret” yöntemi ile uzun süreliğine kiraya verilmeleri gerekiyordu. Bu da oldu ve yüzlerce tesis ve hazine ve orman arazileri yabancı tur operatörlerinin kullanımına açıldı.
Buralara konaklama tesislerini yapan yabancı tur operatörleri, aslında tesislerin işletmeciliğinin kendilerinde olduğunu alalamak için değişik isimlerle kurdukları şirketleri devreye soktular. Her tesise bir kulüp adı verip sanki başka başka işletmelermiş algısını hem turistlerde, hem de bizim devletimizde oluşturdular. Oysa ki birkaç günlük araştırma ile bu tesisleri yapanların aslında aynı tur operatörüne ait alt şirketler olduğu kolaylıkla ortaya çıkarılabilirdi.
Tekelleşmenin ve tekel gibi hareket etmenin kendi ülkelerinde “büyük suç” olduğunun farkında olan bu tur operatörleri, “tekel algısını ortadan kaldırmak” için onlarca alt şirketle ülkemizde faaliyetlerine devam etmeye başladılar. Halen de bu şirketlerin sayısı her geçen gün birazda daha artmakta ve asıl sahip olan tur operatörü “turizm sektörüne” yavaş yavaş hakim olmaya başlamakta.
Devletin elinde ne var ne yok özel sektör tarafından ele geçirildikten sonra, “tekelcilikle suçladıkları devletin yerine, kendi özel sektör tekellerini oluşturmakta bir sakınca görmediler”. Aslında bütün gayeleri “kamuya ait olan değerlerin kendi özel tekellerinde toplanmasının önünü açmaktı.” Bu yasal değişiklikleri yaparken kamuoyunda oluşturulan algı “yatırımların daha fazla yapılacağı ve dolayısı ile istihdamın artacağı” şeklinde idi.
Bugün Avrupa kökenli tur operatörleri girdikleri her ülkede tekelleşmek için ellerinden gelen her çabayı gösteriyorlar. Hükümet edenlerimize düşen görev, bin bir güçlükle özellikle Rusya pazarında kendilerini kanıtlamış olan yerli tur operatörlerinin önlerini açıcı ve onları destekleyici uygulamaları gündemlerine almalarıdır.
Gelişen teknoloji ile birlikte özellikle Avrupalının tatil ihtiyacı ve talepleri artmaya devam etmekte. Pazarın ihtiyacını karşılayabilmek için şart olan “ürünlerde” Türkiye de olduğuna göre, küresel ve liberal ekonominin gereğini yapıp, küreselleştiği söylenen dünya da yerli tur operatörlerimizin o pazarlarda daha etkin faaliyetlerde bulunabilmeleri için her türlü desteğin verilmesi lazım geliyor.
Bu destekler verilirken sadece “yerli tur operatörlerinin şirket hisselerini satmayacaklarının taahhüt altına alınması en önemli noktayı” oluşturmakta. Yoksa, devlet desteği ile güçlenen yerli tur operatörleri paranın cazibesine kapılıp iyi fiyat verenlere şirket hisselerini satıp geçebilirler. Birkaç yıl bile olsa “tanıtıma ayrılan bütçeden belli bir kısım payın yerli tur operatörlerine aktarılması” ile işe başlanabilir. Bakın kısa sürede pazarlardaki dengeleri nasıl lehimize değişecek.

Yazarın Diğer Yazıları