Kaybolan nesil

Almanya’ya giden Bakan Yardımcısı Mehmet Ceylan, seyahati boyunca gördükleri ve yaşadıkları ile ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur. Yapılan bu değerlendirmeler idarecilerimiz için bir utanç belgesini oluştururken, milletimizi de derinden yaralamıştır. Bu yaralama ise her ailenin bir yakınının ekmek mücadelesi için yurt dışında yaşarken yok olması ve idarecilerimizin kendi insanına karşı duyarsızlığıdır.
Bakan Yardımcısının değerlendirmelerine göre,  “Almanya’da yaşayan Türklerin çoğu çocuk ve gençlerinin, Türkçe konuşmada zorlandığına şahit olduğu, bu gidişle dördüncü ve beşinci nesilde insanlarımızın Türkçeyi unutma ve asimilasyon konusunda tehlike çanlarının çaldığını” söylemesidir.
Günaydın beyim. Sadece Almanya değil tüm Avrupa’da bu böyledir. Ha bunları bilmek için de o ülkeleri ziyaretinize gerek yoktu. Yazları tatillerini ata yurtlarında geçirmek için gelen yurttaşlarımızı dinleseniz, ya da oralarda nasıl bir eğitim yapıldığını yazılanlardan okuyabilseydiniz daha önceden öğrenebilirdiniz. Öğrendiklerinizi de bugünkü gibi kamuoyuyla paylaşabilirdiniz. 
İnsanlarımızın karınlarını doyurma adına, bundan elli yıl önce ellerinde tahta bavullarla, bir avuç bulgur, pekmez ve turşu bidonlarıyla kara tren katarlarına bindirilerek çıkarıldıkları yolculuktan günümüze kadar  “Almancı”  diye adlandırarak sadece para olarak görmeseydik. Onların da gereksinimleri olduğunu düşünebilseydik, bugün bunları yaşıyor olmayacaktık. Yeni bir şeymişçesine bugün yapılan bu açıklamalar gelecek nesillerin Alman kültürüyle yetişip, Türkçeyi konuşamazsa bunlardan nasıl geçiniriz korkusudur.
Yoksa oralarda yetişen Türk neslinin yok olmasının, özellikle bu dönemde pek de önem arz etmediğidir. Eğer ses bayrağımız olan dilimiz bir önem arz etseydi, açılım adı altında ülkemizde Türk’e ve Türkçeye karşı üstü kapalı bir savaş yürütülmezdi. Konuya vakıf olmayanlar, size ne oldu da bunları söyler ve yazar oldunuz diyeceklerdir. Biz bir Türk’ün eline iğne batsa, ciğerine çuvaldız batanlardanız. Bu nedenledir ki karındaşlarımızın sıkıntılarını dün nasıl paylaştıysak bundan böyle de paylaşmaya devam edenlerdeniz.
Bugün sadece Almanya’da dört milyon olmak üzere tüm Avrupa’da on beş milyon vatandaşımızın yaşadığını, yalnızca Almanya’da okul çağında 450 bin çocuğumuzun bulunduğunu biliyoruz. Araştırmalar bu çocuklarımızın %15’inin okullarını terk ettiğini, yani diplomasız olduklarını, %40’ının ilk ve ortaokulda okuduğu, %22’sinin orta dereceli liselerde ve %5’inin üniversiteye devam ettiğini göstermektedir.
Okullara devam edememe ve işsizlik nedeniyle suç işlemelerinin ise birçok nedeni bulunmaktadır. Bunların başlıca nedenleri ise Almanlarla bizim aramızdaki inanç farklılığı, Türkiye’deki yönetimlerin bugün de dâhil olmak üzere duyarsızlığı, Almancayı Almanlar gibi bilmeyenlere iş vermeme ve okuma şansının tanınmaması, okumaya çalışanlar üzerinde Almanlarca manevi baskı oluşturulması, bazı menfaat guruplar tarafından çeşitli adlar altında oluşturulan inanç ve ideolojik kuruluşların baskılarıdır.
Bunlara karşılık Türkiye’den gönderilen ve Almanlarca atanan birkaç yüz öğretmenle sözüm ona Türkçe öğretimi yapılmaya çalışılıyor. Yapılan bu öğretim gönüllülük esasına dayalı olup, çocuğun sınıf geçme veya kalmasında bir anlam ifade etmiyor. Ayrıca Türkçe öğretimi Alman okullarının akşam tatilinden sonra, bizim çocuklarımıza tahsis edilen salon veya merdiven altlarına konulan sıralarda eğitim, aracından yoksun bir şekilde sürdürülüyor.  Milli hasletlerimizi öylesine kaybetmişiz ki, gurbetçi kardeşlerimiz izinlerini geçirmek için geldikleri ülkemizde bile ebeveynler ve çocuklar Türkçe konuşmayarak şov yapıyorlar.
Bize kendi halkımızı parçalara ayırtarak, farklı dillerde eğitim önerisinde bulunan ve bizim de emir telakki ederek halkımız arasına nifak sokma pahasına gereklerini yerine getirmek için çırpındığımız bu konu hakkında, siz neden farklı uygulama yapıyorsunuz diye soramıyoruz. Bunları sormadan ya korkuyoruz ya da işimize böyle geliyor.
Dün ve bugün dilini kullanamayan, inançlarını yaşayamayan esir Türkler var diye bağırdığımızda bizi Turancı diyerek cezalandıran ve Türk’üm demekten korkanlardan bir şeyler beklemek hayalden öte bir şey değildir. Bu kafalarla ülkemiz dışında yaşayan Türklerin akıbeti Macar ve Bulgar Türklerinin akıbetinden pek farklı olmayacaktır. Yarınlarda bu neslin varlığını, tarih sayfalarının yazdığı kadarıyla öğrenmiş olacağız.

Yazarın Diğer Yazıları