Kaybolmuş vicdanlar...

1980 darbesinin en sert vurduğu yapıların başında Ülkücüler gelir... Yaşı büyütülerek idam edilenler, işkence görenler, yaşanan travmalar, yasaklar... Halbuki 80 öncesinde bu insanlar çok zorunlu muydu sokağa çıkmaya? Vatan kurtarmak onlara mı kalmıştı? Birileri böyle söylüyordu.

Halbuki onların idealleri, ülküleri vardı.

İnandıklarına, kutsallarına saldıran anlayışa karşı, 3 maymunu oynamak yerine, ellerinden geldiğince mücadele ettiler. Evlerinde ailelerini, çocuklarını bırakıp ocağa koştular, vurdular, vuruldular...

Peki, zorları neydi, dertleri neydi? Hiçbir şey olmaksızın işlerine gidip gelseler, darbeyi belki radyodan dinleseler, gazeteden okusalar ne işkence görürler, ne de böylesine ağır yüklerin altına girerlerdi. Olmadı, yapamazlardı.

Çünkü yürüdükleri yol, Türkiye'nin yeni bir kurtuluş mücadelesiydi. Rejim değiştirilmek isteniyor, devlet kurumları kutuplaşıyor, kardeş kardeşe düşman ediliyor, sol terör örgütlerinin sayısı 40'ı aşıyordu.

Her gün cenazeler kalkarken, bu insanlar inandıkları yoldan dönmediler...

Aradan neredeyse 40 yıl geçti...

Ülkücüler hâlâ varlar, ancak eskisi gibi sert bir mücadeleyle değil, daha geri planda hareket ediyorlar. Bunun temelinde siyaset kurumundaki gelişmeler var. Parti genel merkezinin etkisi var.

Ülkücülerin yarıdan fazlası ise bu gidişin MHP'yi tamamen yok edeceğini, siyaset kurumunda bu denli silik kalınamayacağını vurguluyorlar. Anayasanın çiğnendiği, 'çözüm, açılım' adı altında etnik terörün devlet kurumlarına sızdığı, tarikat ve cemaatlerin bakanlıkları ele geçirdiği bir dönemde tepki gösteriyorlar.

Siyasi partiler kanununa göre, partilerinde kongre istiyor ve bunun için imza topluyorlar. Her şey yasal, her durum resmi... Mevcut genel başkanı seçen delegelerin yarıdan fazlası, tüm tehditlere rağmen "kongre toplanmalıdır" diyerek imza veriyor. Başlarına gelmeyen kalmıyor.

'MHP'deki değişim, Türkiye'yi refaha götürür, milliyetçilerin şahlanışını sağlar' diyenler "hain" ilan ediliyor.

Peki bu insanların ne zoru var?

Birçoğu maddi imkânları, toplumda statüleri olan kişiler. Evlerinden, çocuklarından uzaklaşıp, daha iyi bir ülke için çabalıyorlar.

Önlerine engel üzerine engel çıkarılıyor. Kardeşim, ağabeyim, başkanım dedikleri bir anda onu "düşman" olarak görebiliyor.

Zaten bir avuç kalmış hareket, ikiye ayrılıyor.

Yetmiyor...

Türkiye kucaklaşırken, milliyetçiler kucaklaşamıyor, insan gibi oturup sorunlarını çözemiyor, çözdürtmüyorlar...

Ne kadar "kongre" isteyen varsa hepsini FETÖ'cü ilan ediyorlar. İşin bir diğer ironik yanı da bazı parti yöneticileri FETÖ'cülerin TV ve gazetelerine el konulurken polisle çatıştıklarını unutup, kongre isteyenleri FETÖ'cülükle suçlayabiliyor.

Yarım asra yaklaşmış bir siyasi hareketin birbirini bu denli tüketebileceğini düşünemezdik.

***

7 Eylül 2016'da başlayan operasyonlar yeni bir sürece girdiğimizi gösteriyor. Kongre isteyen ve genel başkanlarına saygıda kusur etmeyen insanlar gözaltına alınıyor, ailelerinden ayrı tutuluyor, kimseyle görüştürülmesine izin verilmiyor.

Suçları ise MHP'de değişim istemeleri... Bu tablo karşısında ise Genel Başkan Bahçeli "Onlar Ülkücü değildir" açıklaması yapıyor.

Her şeyi düşünürdüm... Ancak bir genel başkanın bu denli acımasız olabileceğini düşünemezdim. Ortadoğu Gazetesi'ne ya da parti genel merkezine "FETÖ'cü" diye operasyon yapılsa buna inanabilir miyiz? Ya da böyle bir girişim sonrasında "Onlar hak etmişti, FETÖ'nün gazetelerine sahip çıkıyorlar, kanallarında konuşuyorlardı" mı diyeceğiz.

Sadece kongre istediler diye, Ülkücü olmaktan başka bir suç işlemeyen insanlar; gözaltına alınıyor, günlerdir ifadeleri alınmıyor ve haklarında en üst düzeyden 'Onlar Ülkücü değil' yorumu yapılıyor.

İnsanlık onuru, kul hakkı diye bir şey vardır...

Bu nasıl bir acımasızlık, bu nasıl insanlıktır?

Sahi, sizin hiç vicdanınız yok mu?

Yazarın Diğer Yazıları