Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI

Adnan İSLAMOĞULLARI

Keçecizâde Fuat Paşa'dan Mevlüt Çavuşoğlu'na...

Hayatımızdan sessizce çekilip giden kelimeler vardır. Bir kaç harften mürekkep o kelimeler bâzen tek başına merâmımızı anlatmaya yeter. Ve eksilen kelimeler merâmımızı anlatmaya yetmez olur. Son yıllarda devlet hayatımızdan eksilen bir kelime var ki, içinde bulunduğumuz bunalımı anlatmaya güç yetiriyor bir başına.

O kelime 'mehâbet'.

'Devletin mehâbeti', yitirdiğimiz tam olarak bu.

Bir imparatorluğun vârisi olduğumuzu hatırlarken vakarımızı unutuyoruz.

Son yaşadığımız Hollanda ve Almanya krizinde vakarsızlık ayyûka çıktı, devletin mehâbeti hâk ile yeksân oldu.

"Onlar birbirini ısırmazlar."

"Sen ne lâlesisin bilmiyorum ama..."

"Hollanda bizim kürdan cebimiz"

Yukarıdaki cümleler devletin en üst üç makamından, Cumhurbaşkanı'nın, Meclis Başkanı'nın ve Dışişleri Bakanı'mızın ağzından dökülen vecizeler, krizle ilgili.

Birincisinde, muhatabına it diyen bir devlet dili, ikincisinde bir Başbakana  kendi argosuyla (..t lâlesi) diyen bir devlet dili ve üçüncüsü de aklı sıra karşısındaki devletin coğrafyasını küçümseyen bir avamî mizah anlayışı...

Sonra "Biz Osmanlı torunuyuz" efelenmeleri...

Osmanlı deyince aklınıza kılıçtan başka bir şey gelmez mi sizin? Osmanlı'yı Osmanlı yapan yalnızca kılıç mıdır? Osmanlı diplomasi demektir aynı zamanda.

Birkaç örnek verelim devlet erkânına belki istifade etmek isterler.

Osmanlı Sadrazamları isimli dev eserinde İbn'ül Emin, Keçecizade Fuad Paşa ile ilgili politik nükteler yazar ve nüktedanlığının babasından miras olduğunu ifade eder.

Keçecizâde'ye, Sultan Abdülaziz'in 1867'deki Avrupa seyahati esnasında soruyorlar "En güçlü devlet hangisidir?" diye. Keçecizâde Fuad Paşa, "Şüphesiz ki Devlet-i aliye-i Osmaniye'dir. Çünkü yıllardır siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz ama bir türlü yıkılmıyor" şeklinde cevap verir.

Fransız İmparatoru III. Napolyon, bir gün opera salonuna girerken, Osmanlı sefiri Keçecizâde Fuat Paşa'nın ayağa kalkmadığını görür ve protokol nâzırı olan memura der ki: "Gidip sorun bakalım. Yoksa kendisini Kanunî'nin elçisi mi zannediyor?" Bu suale Keçecizâde'nin cevabı tokat gibidir: "Hâşâ! Eğer ben Kanunî'nin sefiri olsa idim, sizin kralınız, benim olduğum yere, benden izin almadan girebilir miydi?"

Keçecizade Fuat Paşa bir gün Babıali'de yürüyordur. Muhaliflerinden birisi ise Babıali'nin parke döşetilerek genişletilen caddesini överek "Çok münâsip, gerekli bir iş yapmışsınız Sadrazam Hazretleri" türünden bir lâf eder. Nüktedan Paşa'nın cevabı hazırdır: "Bize atılan taşlarla döşettik..."

Paşaya sormuşlar; "Paşam, gerçek dostların kimler?"

"Şimdi iktidardayım, bilemem!"

***

Demek ki diplomasinin kendine has bir dili vardır. Ve muhatabına "..t lâlesi" demeden de meram anlatılabilir. Böyle sunturlu hakaretlerle ve sokak ağzıyla ancak devleti küçültürsünüz...

Yazarın Diğer Yazıları