Kendi adaletini arayan vatandaş

15 Temmuz darbe girişimi Türkiye'nin sosyal dengesini, adalet sistemini, güçler ayrılığını tepe taklak etti. 15 Temmuz darbe girişimi savuşturulmuş olsa da içten içe çürüyen devlet sisteminin sarsılmasına yol açtı.

Darbe girişiminden sonra; Türkiye'nin en kritik iddianamelerini hazırlayıp, yargılamasını yapanların FETÖ'cü çıkması, TSK'nın en mühim operasyonlarında yer alan FETÖ'cü generallerin varlığı ve en önemlisi "FETÖ'nün devletin her kademesine sızdığı" tezi üzerinde günlerce konuşuldu ve konuşulmaya devam ediyor. 

Aslında bunların hiçbirisinin sızma olmadığı; FETÖ olayının çıkışından çok önce yapılan yayınlardan, yazılan kitaplardan, hazırlanan iddianamelerden anlaşılıyor. Şu bir gerçek ki; siyasi erkler, FETÖ'yü devletin her kademesine yerleştirdi, destekledi. Özel sektörde yapılan dolandırıcılıklar, hak yemeler, dernek ve vakıflar üzerinden aklanan paralar, hepsi göz ardı edildi.

Tüm bunları alt alta topladığımızda 15 Temmuz ve sonrasındaki sürecin nasıl geliştiğini daha iyi görebiliriz. İlerleyen yıllarda bu sürecin muhasebesi, basının özgürleşmesi halinde daha objektif bir şekilde yapılacaktır.

15 Temmuz'un bir diğer önemli etkisi de toplumun günlük yaşamına oldu. FETÖ'cülerin hapishaneleri doldurmasıyla birlikte adi suçlular serbest bırakılmaya başlandı. Hırsızlık, gasp, yaralama gibi suçlardan cezaevinden çıkanlar aynı gün yeni suçlara bulaşıyorlar. Çünkü yakalansalar dahi çok kısa bir süre cezaevinde kalıp, denetimli serbestlikten faydalanacakları için bunu bir kariyer haline getirmiş durumdalar.

Özellikle taciz, tecavüz ve kadınlara yönelik şiddet olaylarının temelinde de bu sorunlar yatıyor. Kendi sapık ruhlarını tatmin etmek isteyen, bir tomar sorunlu tip aramızda dolaşıyor. Hapishaneden, mahkemelerden, polisten çekinmiyorlar.

"İslam" adı altında kadınların kılığına-kıyafetine karışanların suç geçmişleri incelendiğinde İslam'la hiçbir bağlantılarının olmadığı görülüyor. Yaptıkları sapkınlığı meşrulaştırmak için toplumun bir yerinde gizlice uyuyan "gerici" reflekse atıf yaparak, kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Ancak tablo bambaşka...

İşin en tehlikeli kısmı da vatandaşlar da, artık adalete ve kolluk kuvvetlerine güvenmiyorlar. Seçim sonuçlarını en iyi bilen anket firmalarının başında gelen ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu da geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet'e yaptığı açıklamayla bu duruma dikkat çekti. AKP içindeki vatandaşların bile Kılıçdaroğlu'nun "adalet yürüyüşüne" destek verdiğine vurgu yaptı.

Bu yüzden son günlerde AKP sıralarından yürüyüşü hedef alan açıklamalarda çok ciddi bir azalma var.

Vatandaşlarının adalete güvenlerini kaybettiği bir ortamda, işlerin yoluna girmesi oldukça zor demektir.

Bir diğer sorun da vatandaşların kendi adaletlerini sağlaması yöntemidir ki; herkes polis, herkes hâkim, herkes savcı haline gelir, kaos başlar.

Vatandaş, polisi aradığında çözüm alamıyor. Vatandaşların kendi elleriyle yakaladıkları suçluların, karakoldan serbest kalmalarını görmesi büyük bir güvensizliğe neden oluyor.

Özellikle kadınlara yönelik taciz ve şiddet eylemlerine dikkat edin. Vatandaşların birçoğu yakaladıkları yerde bunları dövüyor, kameraya çekiyor, sosyal medyada yayınlıyorlar.

Adana'da Türk kızlarına sarkıntılık eden Suriyeliler, Samsun'da Türk kızlarının fotoğraflarını çekip tacizde bulunan bir başka Suriyeli, vatandaşlar tarafından yakalandı, dövüldü, linç edilmeye çalışıldı.

İzmir'de şort giyen kıza tacizde bulunan şahsı dövüp kameraya çektiler. Bir başka olay İstanbul Beylikdüzü'nde yaşandı "Şeytana uydum, hamile eşim var" diyen tacizci orada darp edilip, yine sosyal medyaya servis edildi.

Türkiye, giderek bu görüntülerle anılmaya başlıyor. Son derece tehlikeli, son derece suistimale açık bir durum. Sapıklığın yaygınlaşması, adaletin görevini yerine getirmemesi Türkiye'yi 15 Temmuz gecesi kadar etkiliyor.

Özellikle kadınlarımıza yönelik sapıkça yaklaşımların, mahkemeler nezdinde cezasız kalmasının hiçbir açıklaması, mantığı bulunmuyor.

Cumhuriyet rejiminin temel dayanaklarından birisi adalet ve kadınlara verilen haklardı. Ne yazık ki her geçen gün bu hakları fazlasıyla kaybediyoruz. Kadını değersiz kılan bir toplumda, annelik değersizleşir, ahlaki çürümüşlük kurumsal hale gelir.

Annesinden "kul hakkı" korkusuyla yetişen bir evlat ne hırsızlık yapabilir ne de başkalarını taciz edip, haksız yoldan kazanç sağlayabilir.

İşte bu yüzden onun bunun eteğine, şortunun boyuna karışan sapıkları bu toplumun dışına atmak zorundayız. Ve bu yüzden adalet kurumu çalıştırılmak zorundadır.

Yazarın Diğer Yazıları