Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

"Kendim ettim, 'kendim' buldum, kime ne?"

Halimize bakıp soruyoruz; "Kendim ettim, 'kendim 'buldum kime ne?" deyip işin içinden sıyrılabilir miyiz? Eğer kendimizle ilgiliyse, belki mümkün; ama milletimiz ve milyonlar söz konusuysa, hayır... Bizim derdimiz beka meselesi... Bıçak kemiğe dayanmış; sıyrılmak öyle kolay değil. Bu defa da, "Bir musibet bin nasihatten yeğdir" deyip ümide kapılabilir miyiz? Ne mümkün; bir değil bin musibet olmuş da "yola devam" inadı değişmemiş! Hani, "Nuh der de peygamber demez" sözü var ya, işte öyle. Bir de, "senden büyük yok" çığlıkları atan, şakşakçı, mürai güruh var; insanı dinden imandan eder. Neyse konumuza dönelim.

Buradan biraz geçmişe gidelim,

AB, 17 Aralık 2004 zirvesinde Türkiye'den ne istemişti?

1)            MGK'ya ulusal güvenliği koruma ve psikolojik savunma ile TSK'nın Cumhuriyetini koruma ve kollama yetkisinin kaldırılması. (Yapıldı.)

2)            Anadillerde yayınlarda süre sınırı ile devletin bölünmez bütünlüğüne saygı gibi kesin sınırların kaldırılması. (Yapıldı.)

3)            Öcalan'ın yeniden yargılanması. (Yapıldı.)

4)            Dini topluluklara tüzel kişilik verilmesi. (Beklemede.)

5)            Katolik ve Protestan topluluklara vakıf kurma hakkının tanınması. (Yapıldı.)

6)            Ekümenlik sıfatının aleni kullanılması. (Yapıldı.)

7)            Alevilerin Müslüman azınlık olarak kabul edilip korunması. (Beklemede.)

8)            Anadillerde bölgesel yayın ve eğitim yapılması.(Yapıldı.)

9)            Siyasi partilerin Türkçe dışında dil kullanabilmeleri.(Yapıldı.)

10)         Kürt azınlıkların diğer azınlıkların hak ve özgürlüklerinden yararlanması. (Böyle bir azınlığımız yoktur. Ama yine de yapıldı.)

11)         AB ile ilişkilerde, Türkiye'de ve diğer bölge ülkelerinde bulunan kayda değer Kürt azınlıklar ile AB'deki mevcut Kürt diasporasının dikkate alınması. (Kısmen yapıldı.)

Tamamı 53 maddedir. Bu örneklere dikkat edilirse; hepsinin de Devletin egemenliği, Milletin birliği ve Vatanın bütünlüğünü hedef aldığı görülmektedir. Bu bakımdan da AB yetki alanına girmemekte ve müktesebatına da aykırıdır. Ortak olacağınız AB'nin böyle bir yetkisi olabilir mi? Asla. Zirveden sonra, Dışişleri Bakanımız bakın ne diyor: "Bunların hepsi de gerçekçi istekler. Az bile yazılmış, hepsinin gereğini yapacağız." Aynı sözleri Başbakan da, bir şekilde tekrarlıyor. AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunter Verheugen ise; "Tam üyeliğe inanmıyorum. Bunu Türkler de biliyor tabii. Buna rağmen Türkler, 'İhtiyacımız var, bize bu perspektifi sunmalısınız" diyor. Buna tiyatro diyebilir miyiz? Ama hedefsiz değil.

İnanarak söylüyoruz ki Türkiye'nin beka noktasına sürüklenmesinde AB'nin payı diğerlerinden çok fazladır.

Uçurulma ve kıskanılma

Resmi rakamlar elinizde ise karşılaştırma çok kolay. Bazı göstergelere bakalım:

Ortalama yıllık büyüme hızı: 1946-2002 yüzde 5,1; 2003-2016 yüzde 4,6; 2007-2016 yüzde 3,3; 2016 yüzde 2.9 büyüdük.

Millî Gelir (GSMH) 2002 yılı 280 milyar dolar; 20016 yılı 520 milyar dolar.

Kişi başına millî gelir: 2002 yılı 4.261; 20016 yılı 6,600 dolar.

Toplam borç durumu 2002 yılı 201 milyar dolar; 2016 yılı 733 milyar dolar.

Yatırımların GSMH'ye oranı: 2002 yılı toplam yüzde 17,3; 2016 yılı toplam yüzde 20,6. İşsizlik: 2002 yılı toplam yüzde 10; genç 19,2; 2016 yılı toplam yüzde 12,1, genç yüzde 20,7 (Kaynak İlhan Kesici).

Ekonomist Hakan Özyıldız, başka bir noktaya dikkat çekerek; ekonominin en önemli göstergesi işsizliktir; İş yaratmayan bir model ne kadar büyüme sağlarsa sağlasın başarılı sayılamaz; Buna bir de iş yaratmayan büyümenin borçla finanse edilmesi saçmalığını eklenmektedir.

Ekonomiden hiç anlamayan, ama bakkal hesabını bilen biri bu tabloya bakınca; Türkiye'nin uçamadığını, ekonominin büyüyemediğini, aksine borç batağına ve işsizlik felaketine düştüğünü görecektir. Bunun kıskanılacak bir tarafı olamaz.

Referandumda ne denildi, ne oldu?

Referandumdan sonra hızlı kararla terör ve ekonomi başta her sıkıntı halledilecekti. Ne oldu? Aksine yıkım hızlandı. Her gün şehit cenazeleri geliyor. Ocaklar yanıyor. Kaçırılan muhtarların, Güvenlik/Köy Korucularının, öğretmenlerin, vatandaşların cesetleri yollarda. Terör Maçka'ya sıçramış. Terörün amacı ve ideolojisi hedef alınınca sonuç böyle oluyor. Bela yurt dışında da kol geziyor. Irak'ta, PKK yuvaları ve Barzani küstahlığı, Suriye'de, İsrail ve ABD'ye yaslanan PKK/PYD terör örgütü kantonlar kurmuş; güneyden ve Hatay'ın doğusundan kuşatılmışız. Hedef, İskenderun üzerinden Akdeniz'e inmek. Ege'de adalarımız açıkça işgal ediliyor, Kıbrıs cephesi tehlikede. Hasılı tam bir beka meselesi.

Kurtarıcı Cumhurbaşkanın Başdanışmanları da bir alem. Biri çıkmış, "1924'teki Kuruluş Felsefesi, yani, dışlayıcı ve baskıcı Türk Milletinden kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milletine geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur. İkinci kuruluş dönemi diyebileceğimiz bu sürecin felsefesi, kapsayıcı ve özgürlükçü millet yaklaşımıdır. Türkiye Toplumunun bugün oluşturmaya çalıştığı millet, artık Türkiye Milletidir. ... Sessiz değil halkımız gümbür gümbür bir devrim yapıyor farkında mısınız? Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor, 16 Nisan Kutlu Olsun". Öteki biri de "federasyona geçilmeli" fetvası veriyor.

Cumhurbaşkanı bu yıkıcılara ne yaptı? Kendisi de böyle düşündüğünden, hiçbir şey. Anlayana sivrisinek saz, gerisine davul zurna az...

Yazarın Diğer Yazıları