Kerkük canımız (4)

Mesud Barzanî, ne zaman kendi topuğuna sıktı biliyor musunuz? Militanlarına Kerkük'ü işgal ettirip "Türk" esamesini silmeye kalkışmakla... Bir gün devran dönecekti. İhtiraslarını gemleyemedi... Ve bitti!

Kabile, aşiret zihniyetine karşı Peygamberimiz gibi mücadele verilirse -İslâmcılarımızın pek hoşuna gidecek bir kavramı kullanayım- "ümmet"e giden yol açılır. Netice itibarıyla aşiretler ve kabileler vardır. Kur'ân'da da sabit. Bir de "güç" vardır. Kim kimi etrafında toplayacak? Güçlü bir kabile etrafında "takva" imtihanından geçebilirsiniz!

Kureyş, Hicaz'ın en güçlü kabilelerinden biri değil miydi?! Hz. Peygamber'in kabilesi merkez alınarak İslâm yayılmadı mı? (Namazda Fatiha'dan sonra zammı sure olarak sık okuduğunuz Kureyş Suresi'nin tefsirini bir inceleyin... O zaman Kureyş'ti, şimdi ise "Türkler" diyebilir misiniz, diyemez misiniz?!) 

Hürmet edilen birçok İslâm uleması neden Türk için "İslâmın bayraktarı" demiştir?

Musul-Kerkük'ün tarihine, burada girmek isterdim. Ancak yazıyı çok uzatırız, Özellikle Kerküklülerin, hem araştırmalarına, hem yaşadıklarına dayanarak kaleme aldıkları çok sayıda kitap var. Bunlar takip edilebilir. Meselâ; Prof. Dr. Suphi Saatçi Irak Türklerine dair ayrıntılı eserler neşretmiştir. Onun,"Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri", bizi aydınlatacak bir çalışmadır. 4. baskısı çıktı. (Ötüken Neşriyat).

 Konuyu Süleyman Demirel'in ve Ziya Gökalp'in değerlendirmeleriyle -şimdilik- kapatacağım.

Neler olup bittiğini anlayabilmek için, Hulûsi Turgut'un "Barzani Olayı" kitabını, hele şu zamanda okumak lâzım. Kitapta, Demirel'in de bir değerlendirmesi yer alır. Demirel şöyle der:

"Musul Meselesi, Kerkük Meselesi'ni de içinde taşır. O, ayrı bir hic­randır. (…) Musul, ilk olarak 1055-1056 yıllarında Selçuklu Devleti'ne bağlanmış­tır. 1514 tarihinde Osmanlı hâkimiyetine girmiş, daha sonra 1534'te Ka­nuni Sultan Süleyman tarafından Bağdat'ın zaptıyla birlikte, bu beraber­lik perçinlenmiştir. Süleymaniye; Kerkük ve Musul sancaklarından mey­dana gelen bir vilayetin merkezi olmuştur. 1000 seneye yakın süre Türk beylik ve devletlerinin -400 senesi Osmanlı Devleti olmak üzere- idare­sinde kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sona ererken, İngilizlerin işgaline uğramıştır. Bu işgal, savaş hukukuna uygun değildir." (s. 471).

Problem "İngiliz işgali"dir. Hal yolu da bu hukuksuzluğun bitirilmesidir!

 A. Öcalan'ın İmralı duruşmaları sırasında hatırlattığım Ziya Gökalp'in "Türklerle Kürtler" makalesinin son paragrafı şöyle biter:

"Hulâsa, Türklerle Kürtler bin senelik, müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak, hem maddî, hem manevî bir sûrette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek düşmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azîm ile kurtulabilirler. O hâlde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki milletin, birbirini sevmesi, her iki taraf için hem dinî, hem siyasî bir farîzadır: Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir."( Ziya Gökalp, "Türklerle Kürtler", Küçük Mecmua, S. 1 (5 Haziran 1338 [5 Haziran 1922], s. 7-11).

Gökalp'i anlayalım!

Yazarın Diğer Yazıları