Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit <br>YUSUF

Hüseyin Macit
YUSUF

Kıbrıs'ta birleşme neden olmaz?

Kıbrıs'ta mevcut durumun devamı sürdürülebilir değildir. 1963'te Kıbrıs Cumhuriyeti yıkıldıktan sonra ortaya çıkan durumdan günümüze kadar, Kıbrıs Türkleri zararlı çıkmış ve önemli kayıplara uğramıştır. Mevcut belirsizlik ortamının yarattığı travma ve ikilemler nedeniyle Kıbrıs Türkleri olumsuz şekilde etkilenmeye devam etmektedir. Akılcı olan birleşmenin sağlanmasıdır. Ne var ki mevcut kafadaki ve niyetini bozmuş Rum ile bu mümkün değildir.

Bir bütün olarak, geçmişte yaşanmış olumsuzluklara rağmen, huzur ve barış ortamında, geleceğe güvenle bakılabilecek bir düzende yaşamayı kim istemez? Kıbrıs sorununun olmadığı, iki halkın birbirine saygı, sevgi duyduğu, kendine eşit gördüğü, horlamadığı, aşağılamadığı, aralarında ortaklıklar kurduğu, dostluklar geliştirdiği, çatışmasız, sürtüşmesiz birleşik bir Kıbrıs'ta yaşamaya kim karşı çıkabilir? Unutmayınız geçmişte iki halkın barış içerisinde, yan yana iç içe yaşadığı huzurlu günler olmuştur.

Ne yazık ki bunlar geçmişte kalmıştır ve zamanı ne yazık ki geriye götürmek mümkün değildir. Zamanı geriye sararak 1955'te kurulan ve adayı kan gölüne çeviren EOKA terör örgütünü, buna karşı mücadele etmek, Kıbrıs Türkü'nün adadaki varlık mücadelesini sürdürmek için kurulan TMT'yi, Enosis ve Megali İdea saplantılarının aşırı tesiri altında kalan Makarios, Grivas, Yorgacis, Papadopulos gibi eli kanlı siyasilerin yaptıklarını, 1963-74 arasında yaşananları, toplu mezarları, göçmen kamplarını, kan ve gözyaşını ortadan kaldıramazsınız.

 Rum tarafı mükafatlandırıldı

Kıbrıs Türkleri tüm bu yaşananlara rağmen 2004 yılındaki referandumda Annan Planı'na 'evet' demiş ve birleşmeden yana tercih kullanmıştır. Rum'la birleşerek barış ve huzur içinde yaşama arzusunu göstermiştir. Ambargo ve izolasyonlardan kurtularak, dünyayla birleşme adına gereken tercihi yapmıştır. Avrupa Birliği'nin, ABD'nin ve diğer ilgili ülkelerin yetkililerinin 2004 döneminde Kıbrıs Türklerine evet demeleri için neler vaat ettiklerini hatırlayacaksınız. Evler, arabalar, villalar ve neredeyse başımıza avro yağacağını söylediler. Nihayetinde AK Parti hükümetinin de telkinleriyle Annan Planı'na evet dendi. Rum ne yaptı? Hayır demesine rağmen AB'ye üye yapıldı baş tacı edildi. Anlaşmadan, uzlaşmadan kaçan taraf olmasına rağmen mükafatlandırıldı.

1963-64 Kanlı Noel ve Akritas Planı'nın devreye konup Kıbrıs Türklerini topyekûn ortadan kaldırma girişiminden ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yıkmalarından sonra BM tarafından mükafatlandırıldıkları gibi. Kıbrıs'ı kan gölüne çeviren Rum tarafı, BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı 186 nolu kararla Kıbrıs'ın meşru hükümeti olarak ilan edilmiş ve Kıbrıs Türkleri adeta cezalandırılmıştı. 1963-64'te canımızı kurtarmak için verdiğimiz onurlu mücadele 'devlete başkaldırı' olarak yorumlanmıştı. 1974'te Yunan Cuntası'nın Enosis gerçekleştirmek üzere Makarios'a darbe yapması sonrasında, uluslararası anlaşmalardan doğan hakkını kullanarak Kıbrıs Türklerini mutlak yok oluştan kurtaran garantör Türkiye'nin bu onurlu müdahalesi de bugün hâlâ daha 'işgal' olarak yorumlanmaktadır.

Anlatmak istediğim, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye adada barış için, huzur için ne yaparsa yapsın neticesinde cezalandırılmış, saldırgan, savaşçı, hak yiyici, gaspçı, terörist taraf Rumlar ise ödüllendirilmiştir.

Rum tutumu değişmiyor!

Bütün bu adaletsizliklere rağmen Türk tarafı olarak 1968'den bugüne yeniden anlaşma ve birleşme için müzakerelere katıldık. Akla hayale gelmeyecek şekilde tavizleri Rum'a vermeye razı olduk. En son Crans Montana'da Kıbrıs Türkünün güvenliğini, can ve mal emniyetini riske atacak şekilde, Türkiye'nin garantörlüğünü ve adadan askerini çekmesini dahi Rumlarla müzakere etmeyi kabul ettik. Ne oldu? 1964'teki, 1974'teki, 2004'teki Rum zihniyeti ve bağnazlığı ile karşılaştık.

 Rum tarafının son dönemdeki illa da müzakere diye tutturmasının arkasında ciddi planlanmış, belirli bir stratejiye dayalı tuzak vardır ve çok dikkatli olunmalıdır. Cumhurbaşkanı Akıncı'nın 16 Nisan akşamı Anastasiadis ile yapacağı görüşme sonrası, yani kendisinin deyimiyle Rum'un 'niyetini' öğrendikten sonra bunu Türk halkı ile paylaşması ve atılacak olan adımların kapalı kapılar ardında değil, şeffaf bir şekilde tüm kesimlerce katkı konarak kararlaştırılması gereklidir.

Yazarın Diğer Yazıları