Kılıç yarası...

Bir telefon... Söylemekle söylememek arasında gidip gelmeler... Yutkunmalar... Sonra "acı haber":

- Altemur Kılıç'ı kaybettik!

Kılıç yarası gibi;

"Beklenen" ölüm yokmuş demek ki...

Her ölüm "erken"miş sahi...

***

Velhasıl, aynen böyle oldu;

Altemur Kılıç hayatını kaybetmedi; o uçmağa vardı. Kaybeden biziz.

Doğruları biraz daha kaybettik.

Mertliği biraz daha kaybettik.

Cesareti biraz daha kaybettik.

Amansızlığı, amasızlığı biraz daha kaybettik.

Heyecanı biraz daha kaybettik;

90 yaşına vardığımızda kaçımız 20'lik bir dimağla, enerjiyle, inançla, en önemlisi "hâlâ diri tutabildiğimiz" umutlarla kalem savaşı verebiliyor olacağız acaba.

O verdi.

Kendisi verdiği gibi bizim caydığımızı hissettiği anlarda, hiç gocunmadan, bunu iş, görev belleyip "böyle gitmeyeceğine", "bir şeyleri değiştirmenin elimizde olduğuna" inandırma seansları düzenledi bize uzun telefon konuşmalarında...

Övgüyle... Takdirle... Gururlandırarak... Onurlandırarak... Bu sıfatların bir kere yüklendiği kaleme halel getirmeme sorumluluğunu yükleyerek omuzlarımıza; dik durmaya mahkum eden büyüklerimden biriydi -dikse sahiden kalemim- kendi adıma beni...

Minnettarım.

Çok özleyecek, çok arayacağım...

Ve "hayat"ın bir "olmak ya da olmamak savaşı" olduğu uyarısını hiç unutmayacağım;

"Evet, hayat bir mücadeledir, herkes için. Ya tehlikeleri göze alıp mücadele eder ve makus talihinizi yenersiniz. Ya da yenik düşersiniz..."

Ya olursunuz, ya da olmaz...

Söz veriyorum Altemur Amca, elim şu kalemi tuttuğu müddetçe "olmak" için olacak uğraşım...

***

Sen de mi Brütüs(!)

-----

Altemur Kılıç, son yazılarından birinde yazmıştı:

"Tarih boyunca her ülkenin kendine has hainleri, küstahları ve 'Brütüs'leri çıkmıştır ve çıkacaktır da..."

Asıl olan sizin Brütüs'lere "sen de mi" demekten başka ne yaptığınızda!

***

Yassıada mağduruydu

------

"Kılıç Ali'nin oğlu olmak" suçundan çok hakarete, saldırıya uğramışlığı vardır Altemur Amca'nın...

Saldırganlarının çoğu siyaseten Menderes'in gömleğine sarılırlar ama ne hikmetse Altemur Kılıç'ın da Menderes ve arkadaşlarıyla birlikte Yassıada'da yargılanmış "orantısız demokrasi mağdurları(!)"ndan olduğu gerçeğini atlarlar.

***

Nasihat...

--------

Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatı kadar süksesi olur mu bilmem malum çevrelerde...

Misli Baydoğan'ın yeni kitabı Hû Diyen Karga'daki "Selçuklu Hikayeleri"nden aktarıyorum, buyurun bu da Dukak Bey'in oğlu Selçuk (Bey)'a nasihatı:

 "Bir gün gelir ki iki nehrin arasına inmek istersin. Sulak ovaları, gür ormanları, besili hayvanları özlersin. Kendi adınla, kendi ilini yurt tutmaya, tuttuğunu dikmeye, soyunu soylamaya, boyunu boylamaya niyetlenirsin. Bilesin ki il tutmak sade kılıç zoruyla, kol gücüyle olmaz. Güney illeri artık İslam halifesinin ordularına komşudur. Onlar sade komşu değil, halifenin yolunda gaza edenlerdendir. Güneye bir yapı gibi inersen, halifenin Tanrısına da savaş açmış olursun. Bir Tanrı karşısında kılıçla kazanılacak zafer yoktur. Bunu düşün ve Tanrı ile savaşmadan il tutmanın yolunu bul."

Ne dersiniz, güneyimizde, güneydoğumuzda, doğumuzda haritaları insanların inançlarını kılıçla yenerek değiştirmeye yeltenenlere ibret olur mu bugünlerde?

Yazarın Diğer Yazıları