Kılıçdaroğlu: O konuyu Baykal ile konuşacağım!

Kılıçdaroğlu: O konuyu Baykal ile konuşacağım!
Gazeteci Ayşenur Arslan, Halk Tv ile ilgili Kılıçdaroğlu'yla görüşmesini bugünkü köşesine taşıdı.

Halk TV'de bir dönem "Medya Mahallesi" programının sunuculuğunu üstlenen Birgün yazarı Ayşenur Arslan, kanalla ilgili olarak kullandığı "İktidar Cumhuriyet’i boğazlarken, BirGün’ü bitirmek için elinden geleni yaparken, sıra Sözcü’ye gelmişken, Halk TV kendi kendisini imha ediyor" ifadesiyle ilgili olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisini aradığını söyledi.

Ayşenur Arslan'ın "Kılıçdaroğlu aradı ve dedi ki..." başlığıyla yayımlanan (27 Mayıs 2017) yazısı şöyle:

Geçen hafta, AKP iktidarının otoriter rejimi toplumun –en azından yarısının- rızası ile dayatmasından… Yani hegemonyadan... Ve bunu yapabilmek için din / eğitim / medya gibi aygıtlardan yararlanmasından... Yani bugünkü tablodan söz ederken, sözü Halk TV’ye getirmiştim.

CHP’nin elinin altında, sesini duyurabileceği pek az kaynaktan en önemlisinin heba edildiğini iddia etmiştim.

O gün, akşam saatlerinde CHP Lideri Kılıçdaroğlu aradı.

Yazmak için iznini aldığım konuşma özetle şöyle geçti:

KK: Ayşenur Hanım, Halk TV bize ait değil. Yani CHP’nin televizyonu değil.

BEN: Biliyorum. Zaten ben de CHP’nin demedim. “CHP’nin elinin altındaki televizyon” dedim. Ancak, aradaki organik ilişki ortada. Kaldı ki, siz / ben bilsek de sokaktaki insana sorsanız CHP’nin televizyonu der. Ve oradaki her yanlışlık size fatura edilir. Nitekim şu sıralarda neler neler yazılıyor. Özellikle İstanbul’da neler oluyor bir bilseniz...

KK: Biliyorum. Her şeyi biliyorum. Ama ne yapabiliriz ki! Televizyon bizim kontrolümüzde değil.

BEN: Orasını bilemem elbette. Ben sadece, o kadar önemli bir kaynağın nasıl kullanıldığını yazabilirim.

KK: Ben Deniz Bey’le bir konuşayım… Bakalım ne yapabiliriz...


Bilmeyenler için kısaca aktarayım: Yasalar, siyasi partilerin kendi televizyonlarının olmasına engel. Ancak partiler, bu engeli televizyonu “dışarıdan bir isme” kurdurarak aşıyor. Ve organik bir ilişkiyle destek alıp veriyor. Halk TV de Deniz Baykal’ın genel başkanlığı sırasında, yakın bir akrabası tarafından kuruldu. Baykal genel başkanlıktan gitse de, Halk TV’de daha çok onun sözü geçti. İlişkisi tamamen kopmadı.

Dolayısıyla, Halk TV “hizmet satarak” CHP’den o hizmetin karşılığını alsa da partinin “kontrolünde” olmadı.

Doğrusu, kontrolünde olması da gerekmiyor. Ancak, bugünkü yapısından da kurtarılması gerekiyor.

Yani; reklam alabilen, ses getiren, toplumun sesini yansıtabilen, evrensel yayın ilkelerini uygulayabilen, özellikle İstanbul’da “gecekondu televizyonu” olmaktan çıkabilen bir kanala dönüşmesi gerekiyor.

Taksiye binin... Pazara çıkın... Alışveriş merkezlerini şöyle bir dolaşın... Beyoğlu’nu gezin...
Bin AH işiteceksiniz.

AKP / RTE’ye oy vermiş olanlar bile ekonomik sıkıntıdan, işsizlikten patlama noktasında gibi.
Yargıdan söz etmeye bile gerek yok. Her şey ortada.

Açlık grevindeki iki eğitimciye savcının soruları... O sorulara ve elbette “verilemeyecek” yanıtlarına rağmen tutuklanmaları...

O haber sonrasında Yılmaz Özdil’in yazdığı gibi “demokrasinin, basın özgürlüğünün, adaletin falan değil insanlığın yok olduğu” günlerdeyiz.

Böyle günlerde gerçek habercilik / yayıncılık yapabilecek bir televizyonun gücünü tahmin etmek zor değil.