Kim haklı? Karar sizin

Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yıl dönümünde, dünyanın gelişmiş on ülkesi arasında bizim de yer alacağımız ifade edilmektedir. Halkımızın yıllardır isteği de bu yönde olup, kalkınmış ve müreffeh bir ülkede, mutlu bir yaşam sürmektir. Bize ise halkın arzusu doğrultusunda ortaya konulmuş bu güzel hedefe, inşallah varırız demek düşer.
Olur, mu derseniz? Bunun olup olamayacağına yapılanların sonuçlarına bakarak birlikte karar verelim. Söylenenler oldukça güzel şeyler, yapılanlar ise güneşi balçıkla sıvamak gibi bir şey. Tabii ki istenirse olmaması için hiçbir neden yok.
Her şeyi bildiğini iddia edenler kendi milletini hakir görüp eziyet etmekten zevk alan sadistlerdir. En kötü olanı ise böylelerin söz sahipliğinde felakete sürüklenmiş, kurtarılmayı bekleyen bir ülkede yaşama bahtsızlığı içinde olmamızdır.
Bu durumun herkes farkında olup, zaman zaman dillendirseler de çıkarları gereği olsa gerek ki, hiç kimse yanlışları düzeltmediği gibi sorunları yumak haline getirerek çözümünü de engellemekteler.
Hükümet yetkilileri, ülkenin çağ atlatıldığını, eğitim alanında büyük reformlar yapıldığını ve gelecek için önemli mesafeler katledildiğini ifadeyle gelecek yıllarda mutlu yaşanılacağını söylerken, Cumhurbaşkanı eğitim alanında başarılı olamadığımızı, gereken köklü reformları gerçekleştiremediğimizi, doğru bakanları ve bürokratları bulamayarak çok insan değiştirdiğimizi söylüyor.
Kimin haklı ve kimin haksız olduğuna bakmadan, eğitim alanında yapılanların bir kısmını hatırlamak suretiyle takdiri Türk milletine bırakalım. İşte o yapılanlardan bir kaçı, Osmanlı dönemine methiyeler dizip, Cumhuriyete saldıran bir anlayış içerisindeki mantıkla eğitim alanında alınan kararlar.
Bölücübaşının her alanda olduğu gibi eğitim alanında da isteklerinin yerine getirilmesi. Onun “Kültürel soykırım yapılıyor” diyerek hedef gösterdiği yatılı bölge okullarının kapatılmaya gidilmesi. Bazı güç odaklarının baskısına dayanamayarak dershanelerin kapatılmayıp, serbest kıyafetten vaz geçilmesi ve sınıfta kalmanın geri getirilmesi. Yani dün aldığı karardan bugün vazgeçerek halkla alay edilerek yalan söylenmesi.
Bugünlere gelmemizde büyük katkısı olan ve eğitim ordusunun yetişmesinin temelini teşkil eden öğretmen liselerinin kaldırılması. Önce dershanelerle başlayıp, üniversitelerle devam eden ve şimdi ise özel okullarda Kürtçeyi serbest bırakarak eğitimde dil birliğinin bozulması.
İnançlı gençlik yetiştireceğim diyerek yola çıkıp, başöğretmenimizi ayyaşlıkla itham edilmesi. Mili bayramları yasaklayarak, okul müdürlüklerine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenlerinin getirilmesi. Görevde kalmış üç beş tane okul müdüründen de bu branşın öğretmenlerinden direktif almalarını Ankara’nın da Allah’ın da böyle istediğini söyleyen bir anlayışın sergilenmesi.
Devamlı müfredat programları ve sınavlarla oynayarak çocukları kobay gibi kullanarak, velileri ve öğretmenleri ne yapacağını bilmez hale getirmek. Okullarda uyuşturucu yaşının 15’e kadar düşmesine seyirci kalarak, yarınlarda toplumdan kopuk, Sağlık Bakanlığı araştırmalarıyla da sabit olan beş kişiden birinin hasta olduğu nesiller yetiştirmek.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’nün yıllık olarak yayınladığı raporunda çalışan ve eğitim almayan 15-29 yaş grubunda OECD ülkelerindeki yüzde 16’lık gruba rağmen ülkemizde bu oranın yüzde 35 olduğu. Bunun yüzde 50’sinden fazlasını da kadınların oluşturduğunun açıklanması.
Kısa birkaç örnekle yapılanları anlatmaya çalıştığımız bu duruma göre Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında dünyanın kalkınmış ilk on ülkesi arasında yer alıp alamayacağımızın. Eğitim alanında ne kadar atılım gerçekleştirdiğimiz konusunda, Cumhurbaşkanının mı yoksa hükümetin mi haklı olduğunun kararını sizler verin. Gündem belirlemek, çıkar temin etmek, günü kurtarmak ve gerilen toplumun gazını almak üzere söylenen sözlere artık bu milletin karnı tok. Bu sözler devamlı yedirildiği için şişkinlik yapmaya başlamıştı.

Yazarın Diğer Yazıları