Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Kimmiş Amerikancı?

1993 yılının sonlarına doğru ünlü Tercüman Gazetesinin kan kaybının önüne geçilerek atılım yapılma projesi için teklif almıştım. Bıçkın gibi delikanlıydım. Ancak büyüklerime sormadan, istişare etmeden de boşuna adım atma niyetim yoktu. Kafamda bir sürü proje vardı. Bir taraftan Tercüman'ı Türkiye'nin yeniden bir numaralı gazetesi yapmak, diğer taraftan Milliyetçi-Ülkücü genç kalemlere geniş imkanlar sunacak gazete okulu oluşturma planım vardı. Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş'e vardım. Yapılan teklifi ve projeyi heyecan ile anlattım. Sakince dinledi. İlk tepkisi "Çok güvenme, genç yaşta hayal kırıklığı insanı ömür boyu  takip eder" telkini ile başladı konuşmaya... Tercüman'ın 1980 öncesi ve sonrası Milliyetçi-Ülkücü haberlere traj kaygısı ile yer vermesine rağmen, ülkücülerin özlemindeki "milli kuruluş" olmadığını hatırlattı. Ve başladı anlatmaya: "12 Eylül'den önce Tercüman'ın sahibi Kemal Ilıcak benimle görüşmek istemiş. Ülkücü şehidimizin cenazesi için İstanbul'daydım. Önce başsağlığı diledi. Ardından gazete ve matbaalarına komünist teröristlerin saldırılarda bulunduğunu binaların ve inşaası süren Tercüman Konutları şantiyesinin korunması için ülkücü gençlerden yardım talep ettiğini uygun lisan ile söyledi. Öfkelendim. "Devletin polisi var jandarması var. Ülkücü gençleri kim koruyacak!" diye çıkıştım. Kemal Bey kibarca polisin de siyasete bulaştığını, ülkücü gençleri işçi olarak istihdam etmek istediğine dair laf evirip çevirdi. En son dayanamadım: "Peki ya Kemal Bey, bizim ülkücü gençleri her gün hedef gösterip vurduran Aydınlık Gazetesi'ni niye Tercüman'ın matbasında basıyorsunuz?" diye lafı gediğine koydum. Suçüstü yakalanmış gibi telaşa kapıldı. "Aman efendim, bunun hiç bir kiymet-i harbiyesi yok. 5-6 bin gazete basıyoruz. Bunu da Amerikan Büyükelçisi'nin ricası ile yapıyoruz" demez mi? "Özürünüz kabahatinizden büyük" diyerek ayağa kalktım. Ilıcak da çekti gitti..."

Türkeş'in anlattıkları ile ağzım bir karış açık kalmıştı. "Nasıl yani, Amerikalıların ricası ile mi basıyormuş?" diyebildim. "Niye anlamadın" diyerek tebessüm etti Rahmetli... Heyecan ile "Fakat efendim, Aydınlık ve Perinçek Mao'cu, Çin taraftarı değil mi? Amerikan alehtarı yayın yapanlara, Amerikalılar nasıl yardım yapar?" diye safça sordum. Bir öğretmen edasıyla: "Nasıl bilemezsin?" diyerek makamının duvarındaki dünya haritasının başına geçerken: "Unutmaki Türkiye'deki ideolojik hareketlerin çoğunun ardında Amerika vardır. Sol örgütler dahil... Sen asker sayılırsın. Harbiye okudun haritadan da anlaman lazım" diyerek. Önce Türkiye'nin sınırlarını gösterdi. Haritada halen doğu sınırı için SSCB yazıyordu. Sonra Çin'i gösterdi. "Sakın bana Rusya nere, Çin nere diye sorma! Amerika Türkiye'deki sol örgütlerin çoğunluğunun Marksist-Lenist yani Rusya yanlısı olduğunu bildiği için o örgütleri kendi aralarında bölüp bir kısmını Maocu-Çinci, bir kısmını Enver Hocacı-Arnavutlukçu olarak bölüp etki alanlarını daraltmaya çalışmıştır. Bu günde farklı yöntemleri kullanır. Bunları unutma..." dediğinde dünyayı yeniden keşfettiğimi sandım. Ezberim bozulmuştu... Bizim Çin'ci sandıklarımızın aslında Amerikancılığını o gün anladım. Akabinde Perinçek ekibinin farklı zamanlarda çıkardıkları dergi ve gazetelerin arşivine daldım. O gazete ve dergilerde geçmişten bu yana görev alanlarla konuştum. Perinçek'in eski eniştesi Gün Zileli'nin "Ev, Havariler, Sapak ve Yarılmalar" adlı otobiyografileri ve kitaplarını okudum. Gün Zileli boş durmuyor. Perinçek'in 20 Haziran 2017 günü "Cumhuriyet yargısının bugün altın devrini yaşadığını" söylemesi üzerine CHP'nin başlattığı Adalet Yürüyüşü'nün ABD destekli, Fethullahçı ve PKK yanlısı olduğunu ileri sürmüştür. Doğrusu, yargının "altın devrini" yaşadığını söylemeye AKP'liler bile cüret edememişti. Ve Doğu Perinçek bunu da söyledi. Şaştık mı? Şaşmadık! Çünkü 2014 yılında başlayan AKP ile ittifak politikasının buraya varacağı o zamandan belliydi. Aslında bu çizginin başlangıç noktası 1975 yılındaki "Sovyet sosyal emperyalizmi" politikasıdır. İzlenen çizginin bir mantığı vardır ve mantık daima iktidardakilere ya da güçlü iktidar adaylarına yamanmaktır diyor. Haksız mı? Şimdi soruyorum, İşçi'den Vatan'a uzanan isimle idealistçe gönül verenler iktidara yamanma politikalarını onaylıyor mu?

Şimdi birileri hemep çıkıp, "Peki ama, sen de yıllarca Perinçek'in kanalında program yaptın. Silivri'de onları savundun" diye haklı olarak soracaktır. Biraz sabır. Yarın bu sütunlardan Perinçek'i tanıma, tanışma ve yüzleşmeyi ve hesaplaşmayı da yazacağım.

Yazarın Diğer Yazıları