Kimsenin yanına kalmaz bu resmin vebali!

1 Kasım seçimlerinin hemen arkasından dillendirmeye başladığımız onca itiraz, aylardır yazdıklarımız, söylediklerimiz ortadayken, bugün oluşan "fotoğraf"ın dışında kalmak, yokmuş gibi davranmak "konforu"nu tanımıyor ne yazık ki tarih bize.

Tanıyor olsaydı, kendi adıma, inanın bugün bir tek satır bile yazmazdım!

Utanç verici!

***

Sandıktan koalisyon ortaklığına en yakın aday olarak çıkıp da 5 ay içinde -her ne sebeple olursa olsun- oylarının yarısını, milletvekillerinin yarısını kaybetmiş, TBMM Başkanvekilliği gibi bir makamı PKK terör örgütünün siyasi uzantısı varsayılan gruba kaptırmış olan hangi siyasi parti olursa olsun; mensupları bu "sonucu" sorgulardı. MHP'liler de sorguladı; bu doğal, öngörülebilir, anlaşılabilirdi bir tavırdı.

Anlaşılmaz olan yasallığı, meşruluğu, "hak" olması bir yana son derece olağan bu "sorgulama"ya kafadan, daha en baştan "ihanet" yaftası vurulmasıydı. "Samimi" niyetlerle hareket edenler (de) "hain" ilan edilince, ola ki "hainane projeler" içinde olanlar da "yaşam alanı" buldu bu genellemenin içinde!

 "1100 imza da toplasanız yok hükmündedir" demek yanlıştı.

MHP tabanının genel eğilimi bu sorgulama sürecinin bizzat Genel Merkez eliyle, usulüne, geleneğe uygun biçimde yürütülmesinden yanayken; bu işin "hain", "ajan", "paralel" vs. ilan edilen kişilerin şahsi çabalarına "terk edilmesi" yanlıştı.

Tüzükten kaynaklanan bir hakkı değerlendirmek yerine mahkemeye sevk etmek ve sonrasında da "partiyi mahkemeye verdiler" diye şikayet etmek yanlıştı.

MHP Genel Merkezi sözcülerinin üslubunu çok eleştirdik ama o üsluba "rüzgâra kapılıp" -ülkücü hareketin ölçülerini yerle bir edecek şekilde- aynıyla karşılık verenler de yanlış yaptı; aydın, kentli iddiaları olan bir harekete "mahalle kavgası" görüntüsü hiç yakışmadı.

Teşkilat kapatmalar, "ihraç sopası" kaldırmalar yanlıştı. Ama atanmayı kabul edip sonra da istifa ederek "ders vermeye" kalkışmak, ülkücü hareketin teamüllerini sulandırmak da yanlıştı.

Adliye koridorlarında da çok yanlış yapıldı ya; iş oraya geldikten sonra "kaçınılmazdı" varsayıp sıralamayacağım onları.

Yargıtay'ın Türkiye'nin bütününü/bütünlüğünü de ilgilendirir hale gelen bir meselede ilan edilen kurultay tarihinden önce kararını açıklamaması yanlıştı.

Yandaş medyanın yürüttüğü "gitme kal" kampanyası, yargıdan yükselen buram buram "siyaset" kokusuna RAĞMEN MHP'lilerin, MHP'lilerle, "AKP'yle mücadele eder gibi" mücadele yoluna "sapması" yanlıştı; MHP Genel Merkezi'nin "karşısındakilerin" ülkücü olduğunu, "muhalif"lerin de "karşılarındaki"nin MHP Genel Başkanlığı "makamı" olduğunu bir an bile aklından çıkarmaması gerekirdi; çok defa bu "asli gerçek" gözden kaçırıldı; yanlıştı.

"Makul"u temsil ettiği için bu denli desteklenmiş bir süreç yine "makul" biçimde; Yargıtay kararı beklenerek nihayete erdirilebilir, "gerginlikten beslenme" yoluna gidilmeyebilirdi.

Velhasıl dün baktım, şöyle bir nabız yokladım; bütün kapıları bir daha açılmamak üzere, açılmayacakmış gibi çarpıyor MHP'liler birbirlerinin yüzlerine. Kardeşlik, ülküdaşlık ne varsa bütün hukukları ezip geçmeye meyilli bir "nefret" işitiliyor bütün kelimelerden önce.

 

***

Neticelerinin MHP'nin fersah fersah ötesine geçeceği aşikar bu sürecin sonunda "aklıselim"in, "ülkücü irade"nin galip gelmesi ve bunca yanlıştan Türkiye Cumhuriyeti'nin selametine olan "doğru"nun çıkmasını temenni etmekten başka -bugün itibarıyla- diyecek başka bir şey yok galiba!

 

Ve…

Türk Milliyetçiliği de bunca şehidin, bunca özverinin, bir milli mücadelenin sonunda "devletleşmiş" kutlu bir emanetse eğer; tarih elbet yargılayacaktır onu mahkeme salonlarına da, sokaklara da düşüren vebal sahiplerini…

Yazarın Diğer Yazıları