Kırmızı çizgileriymiş!..

Rum liderliği açıkça “Kırmızı çizgimiz budur; bundan taviz yok” diyerek, iki kesimli, iki toplumlu federasyona gidişin (1963’de yıkıp sahiplendikleri) 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin, (Makarios’un ölmüştür ve gömülmüştür dediği; 48 yıldır uygulamadıkları) Anayasasını tadil yolundan geleceğini vurguluyor ve “Türk tarafının iki yeni eşit birimin (devletin) varlığı ve ortaklığı kabul edilemez” diyor. 1960 Devletinin (ortaklık değil) üniter bir devlet olduğunda da ısrarlılar. Garantilere ve garantörlere hayır, asker ve  “yerleşikler” dışarı.
Görüşmelerin temelini teşkil eden bu konularda tarafların yaklaşımlarındaki bu zıt görüş halledilmeden (ve dünya, eli kanlı, suçlu Rum idaresini meşru hükümet olarak algılamağa devam ettiği bu durumda) KKTC halkı olarak, devam eden görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamayacağını görmemek için kör olmak gerekmektedir.
AB’ye hile ile, Yunanistan’ın şantajı ile, Garantör İngiltere’nin desteği ile Kıbrıs’ın tümünü temsilen girdiler. Bu yüksekliklere yaslanmışlar; bize ve Türkiye’ye karşı meydan okuyorlar. İki kesimli federasyon uygulanabilir değil ama, Türk askerinden kurtulmak için bunu görüşmemiz gerekir diyorlar. Helenizm davası için uğraşıyorlar. Hem de Yunanistan’ın tam desteği ile! Hedef, Kıbrıs’ın tamamen ellerine geçmesini engelleyen iki engelden kurtulmak! Bunlardan biri, KKTC, diğeri ise Garanti Antlaşması.
KKTC halkı için olduğu kadar Türkiye için de, bunlar da bizim kırmızı çizgilerimiz. Buna rağmen görüşmelere devam ediyoruz ve BM Genel Sekreteri de bu gidişattan olumlu sonuç bekliyor. Neden? Çünkü o da, Kıbrıs meselesine, Güvenlik Konseyi’nin 1964’te aldığı geçersiz, yanlış açıdan bakıyor. Kıbrıs’ta tek halk vardır diyor. BM Barış gücünü, her altı ayda bir, “Kıbrıs Hükümetinin” rızası ile göreve devam ettiriyor.
Kıbrıs meselesinde tartışılacak konu (1) Kıbrıs Rum idaresinin meşru Kıbrıs Hükümeti olmadığı, (2) Rum idaresinin sahtekarlıkla elde edilmiş olan AB üyeliğinin KKTC’nin toprağını ve halkını kapsamadığıdır; (bazılarının, AB pasaportundan yararlanmak için gasp edilmiş haklarını kullanması bu gerçeği etkilemez. AB, KKTC halkının olurunu almadan, Kuzey AB üyesi olmamıştır ve olamaz) (3) Rum idaresinin hiçbir şart altında Kıbrıs Türklerinin hükümeti olamayacağı ve (4) 1960 Garantileri aynen devam etmedikçe iki taraf arasında uzlaşmanın kalıcı olamayacağıdır.
Bana imzasız bir mektup göndererek KKTC’nin varlığını ret eden; idarecilerin tümünü kötüleyen; Rum mallarına (zamanın Başsavcısı ile Başhakiminin ikazlarına rağmen) tapu verilmesinin yanlışlığını vurgulayan kişiye, bu münasebetle  “inanırsan varsın” ) demek istiyorum.
Bugün tapuların verilmesini, mal-mülk meselesinin takas, tazminat ve sınırlı iade ile halledilebileceğini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kabul etmiştir. “Takas, tazminat ve kısıtlı iade” formülünü New York’ta Genel Sekreterin Alman Hukuk Müşaviri “olur; mutlak iade şart değildir” diyerek beni destekledikten sonra uygulamaya başlamıştık. Halkımıza bu tapuları vermemiş olsaydık, buraları çölleşecek, halkın tümü ya Rum’a boyun eğecek, ya da çekip gidecekti.
KKTC, “vatan-millet-sakarya” diyen  “ham humcuların”  eseri değildir. KKTC,  “vatanım, bayrağım, Türkiye’m” diyerek can verenlerin ve kahramanların eseridir.
İmzasız olduğu halde, kimden olduğu aşikâr olan bu ümitsiz vatandaşa da bu vesile ile selamlar olsun.
Anlayana sivrisinek saz...

Yazarın Diğer Yazıları