Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Kırmızı ev

Sevgili okuyucularım bu hafta sizlerle farklı bir çalışmayı paylaşmak istiyorum. “Kırımızı ev”  isimli tüm düşlerin, renklerin, estetik, dans, müzik ve birbirinden güzel yorumların bu çalışmada buluştuğunu düşündüğüm, Devlet Opera ve Balesi tarafından Kasım ayından bu yana sahnelenen 2 perdelik müzikli oyun.
Geniş bir seyirci kitlesine ulaşması hedeflenen oyun gerçekten de amacına ulaşmış görünüyor. Kırmızı ev; eserin realizasyonunu yapan Leyla Çolakoğlu’nun “Hayat bir gündür, o da bu gündür”  projesinden yola çıkılarak değişik müzik türlerini bünyesinde buluşturuyor. Meraklıları için son derece özel bir seçki; jazz, pop, müzikal-arya-napoliten-chanson-sirtaki-flâmenko-roman müziklerinden seçmeler. Her birisi Devlet Opera Balesi solistleri ve dansçıları tarafından mükemmel hazırlanmış, doğal olarak seyircinin de haklı beğenisini kazanıyor.
Hepsi birbirinden ayrı dans adımlarına sahip olan sirtaki-flâmenko ve roman danslarının yanı sıra birbirinden farklı müziklerin ve zor icraların da yer aldığı gösterim sizleri tatlı bir nostaljinin içerisine sürüklüyor. Özellikle flâmenkonun başkaldıran öfkesi-isyanı, roman müziklerinin insanın içini kıpır kıpır yapan ritmi seyirciyle, sahne üstü arasında müthiş sıcak bir iletişim sağlıyor. Bir dönemin unutulmaz parçalarından oluşan napolitenlerse bir çoklarımızın yüreğinin derinlerinde bir yerlerde kalmış anılarla ya da unutulmayan anlarla buluşturuyor sizi. Sevdanın denizinde ıslanıp, duyguların denizinde ısınıyoruz. Kırmızı evde, hayatın ve sanatın her dalında inatla ve gururla tek başına dolaşan Mmm Tresor’un yaşamında yarattığı en önemli şey, bir caz kulübüdür. Buram buram müzik kokan ve her tür müziğin kokusunda duvarlarına sindiği bu mekânla birlikte yaratılan diğer yaşamların anılarıyla, hatıralarıyla dop dolu, zamanı ve mekânı olmayan bu kırmızı evde çingenelerin, primadonnaların, kaybedenlerin kazananların ortak mücadelelerine tanık olurken, yaşantılarına ait verdikleri ipuçlarıyla da iç dünyalarını tanıma fırsatı buluruz. Farklı hayatların, farklı karakterdeki insanların aynı evdeki yaşantıları, acıları, hüzünleri, coşkuları... Tıpkı, dünya denen kocaman evdeki farklı hayatlar, insanlar gibi... Oyunun temasında da anlatılmak istendiği gibi, MmmTresor’un âşıkları ve kulüp sakinleri bize kendi dünyalarını dansla, şarkıyla en iyi ifade ettikleri biçimde ulaşırlar. Ritmin ve sözcüklerin evrensel diliyle...
Leyla Çolakoğlu, yazımın başında da sizlerle paylaştığım gibi kendi söylemiyle, Eda Alanson’a ait metni incelerken, “Her tür izleyici kitlelerine ulaşmak, onlara popüler müziği eğitimli ve donanımlı sanatçılarla beğeniye sunmak”  fikrini önemsiyor. Bu düşünceyle konunun bir caz kulüpte geçmesi, kozmopolit bir ortamda olayların ve sık sık karşılaştığımız karakterlerin canlanması, normalde bizlerin de hayatın akışı içerisinde yabancı olmadığı, alışılmış görüntüler. Eserde çok güçlü bir kadronun imzası var sahneye koyan, Devlet Opera ve Balesi başrejisörü, Gürçil Çeliktaş. Konu ve realizasyon Leyla Çolakoğlu, koreograaafi Nilgün Bilsel Demireller. Metin, Eda Alanson, korrepetitör Johan Botka. Benim de nostaljik şarkılar-napolitenler ve şiir akşamlarında birlikte görev aldığım çok başarılı bir eşlik piyanisti. Maria Sümenova karakterinde efsane dansçı Meriç Sümen Kanan ve Lucio Castello karakterinde dönüşümlü olarak Hakan Aysev-Aykut Çınar görev alıyor. Özellikle de Fransızca şarkılarda Atilla Demircioğlu’nun performansı muhteşemdi. Eserde ODTÜ eşli danslar topluluğu ve video ekibi de görev almış. Ortaklaşa çıkan mükemmel bir çalışma. Görsellik-estetik-unutulmaz şarkılar, başarılı bir müzikli oyun. Hepsi bu eserde buluşmuş.
Orkestrasından dekor, kostüm, ışığa kadar tüm ekibin ellerine sağlık. Ocak ayı içerisindeki son gösterim 26 Ocak Cumartesi akşamı farklı bir akşam olsun diyorsanız kaçırmayın...
İyi seyirler.

Yazarın Diğer Yazıları