Kırmızı Kitap efsaneleri

Eski Türkiye’nin müzmin hastalıkları teker teker nüksediyor. Devletin bağışıklık sistemi de bozulduğu için eski hastalıkların bünyeyi daha derinden yıpratma riski bulunuyor! Soğuk Savaş artığı gayrinizami harp kurmayları kendilerini güncellemediği için Türkiye ve dünyadaki değişimi doğru okuyamıyor. Gençlere aşkın idealler sunmak varken yine  “düşük yoğunluklu çatışma” taktiklerini kullanıyorlar! Kitlelerin kutuplaştığı, gençlerin birbirini kırdığı tozlu puslu ortamı psikolojik harp metotlarıyla önce gerip sonra yumuşatmayı maharet sanıyorlar! Üstelik arındırmak yerine bulandırdıkları suda kendileri de yönlerini kaybederken dış güçlerin avlanmasını kolaylaştırıyorlar!
Bin yıllık tecrübeden süzülen devlet aklını temsil ettiğini iddia eden aksaçlı efendiler, bunama emareleri gösteriyor! Kendileri saltanatlarını koruduklarını, hatta güçlendiklerini düşünebilirler ama gerçekte yaptıkları iş kaos baronluğudur! Şahıslarına biçtikleri rol farklı olsa da coğrafyamızda yüz yıldır süre gelen dağılma sürecini hızlandırmaktan öte bir başarılarına da maalesef rastlamıyoruz!
Toplumun kendini yönetmekten aciz olduğunu, seçimle gelen yöneticilerin yeteneksiz ve yürürlükteki mevzuatın yetersiz kaldığını dolayısıyla bir  “üst akla”  ve bunun operasyonel birimlerine gerek duyulduğunu savunmak cehalet değilse hastalıklı bir ruh halinin belirtileridir. Tabii ki bu kanunlar üstü adeta yarı tanrısal statü de yalnızca zât-ı şahanelerine mahsustur! Üstün ve derin devletten hesap sormaya kalkışanların ve hukuk devletini savunanların hükmü ise peşinen verilmiştir: Hain, casus ve paralel!
Aksaçlı vâsilerimiz(!) toplumu küçümsedikleri kötü huyları, ilginçtir kendi bünyelerinde fazlasıyla barındırır! Halkı Batı hayranlığı ile suçlarlar ancak tüzükleri, teşkilatlanmaları ve yöntemleri Batılı müttefiklerinin tıpkı basımıdır! Güya yüzleri Doğu’ya doğrudur. Hatta el altından Batı düşmanlığını körüklerler ama ülke sınırları içindeki en basit güvenlik ve istihbarat konularında dahi Stratejik Müttefikleri ABD’den destek ararlar! Memlekette İngilizce, Fransızca ve Almanca yabancı dille eğitim özendirilirken kendi imkanlarıyla Rusça, Türk lehçeleri ve Arapça gibi doğu dillerini öğrenenler dahi potansiyel suçlu muamelesi görmüş, devlet kapıları yüzlerine kapatılmıştır.
Megalomanlıklarını meşrulaştırmak için bütün büyük devletlerin de benzer gizli kurullar marifetiyle idare edildiğini iddia ederler! Dünya genelinde bu tür söz sahibi gizli odaklar yoktur demiyorum. Çoğu ülkemizi hedef alan yapılanmalar vardır ve bunlara uygun bir dille karşılık da verilmelidir. Söylediğim şudur; devlet kapalı kapılar ardında, denetlenemeyen ve sorgulanamayan bir kadronun inisiyatifine teslim edilemez. Çünkü vesayet kurumları kısa sürede suç örgütüne dönüşür ve dönüşmüştür. Hanedanlıklar kontrol edilebilir ama komitacılar yalnız ülkesini değil tüm dünyayı savaşa sürükler ve sürüklemiştir!
İç çatışmalar, ekonomik krizler ve darbeler yaşanırken hiçbiri ortada görünmez! Zaten bugünkü konumlarını da ancak muz cumhuriyetlerinde rastlanan bir darbeyle kazanmışlardır! Bin yıllık Türk devlet geleneğinin bir Kırmızı Kitap’ta yazıla geldiğini ileri sürerler ancak bunun 27 Mayıs 1960 darbesi ardından NATO konseptinden uyarlandığını gözden kaçırırlar! Batılı müttefiklerimiz de öncelikli dış tehdidi dikte ettikten sonra yurt içinde kimin düşman belleneceğini yerli ortaklarına bırakırlar!
50 yıllık MGK açıklamaları tarandığında Ege ve Kıbrıs sorunu hariç neredeyse tüm dış politika kararlarının NATO direktiflerinin yansıması olduğu görülür. Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri de haliyle buna göre düzenlenmiştir. Kamuoyunu yönlendirmekle görevli çoğu yazar ve gazeteci maskesi takmış elemanları ise Kırmızı Kitap’ın nasıl muhteşem bir eser olduğunu, ülkenin bu sayede ayakta kaldığını, içeriği ortaya saçılırsa sadece bölgede değil tüm dünyada dengelerin sarsılacağını anlatıp durur.
Kendilerine gizem katmak amacıyla, Kırmızı Kitap’a ihanet eden devlet adamlarının soyunun kurutulduğunu dahi ileri sürerler. Bunlara göre Merhum Adnan Menderes ve çocuklarının hazin akıbetleri bu yüzdendir. Bu noktada az düşünseler aslında bunun bile ABD Başkanı Kennedy ve ailesinin dramatik sonlarına ait derin devlet masallarının basit bir uyarlaması olduğunu keşfedebilirler. Fakat sorgulamak istemezler çünkü büyük sır çözülürse, kendilerine layık gördükleri muazzam rolleri de değersizleştirecektir!
Milletin ruh köklerine, manevi dinamiklerine indirilmiş en derin darbe; vatandaşların birbirlerine hain nazarıyla baktırılmasıdır. Halbuki ustaları CIA, iç düşman korkusu yayarak toplumu bir arada tutma yönteminin zararlarını, McCarthyizm tecrübesiyle test ederek, 60 yıl önce terk etmiştir! Akıl için yol birdir. Eğer bir düşman seçilecekse, içeride değil dışarıda seçilir. Ulusunda iç düşman arayan, nefret tohumları ektiği için aslında bilerek veya bilmeyerek kendi ülkesine düşmanlık yapar! Zaten asıl düşmanın da aradığı bu sakat zihniyettir!

Yazarın Diğer Yazıları