Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Kıssa’dan hisse hikayeler

Birbirinden güzel yaşanmış ve günümüze kadar aktarılmış hikayeler aslında ibret ve tecrübe dolu. Birçoğumuz bilse de belki genç okuyucularım için faydalı olur düşüncesiyle iki güzel hikayeyi sütunuma taşıdım.
Cömertlik...
Hz. Ali’nin ağabeyi Cafer B. Ebu Talib’in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü.
Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu “Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?” Köle sıkılarak cevap verdi: “İşte bu üç parça ekmek.” “O halde neden kendine hiç ayırmadın?” “Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.” “Peki sen ne yiyeceksin şimdi?” “Oruç tutacağım.” Bunun üzerine, Abdullah B. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi: “Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum.”
Cömertliğiyle meşhur Abdullah B. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve “Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin” dediklerinde, şu karşılığı verirdi: “Ama o elindeki her şeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını .”
Paylaşmak için ziyafet sofrasına gerek yok. Sevgiyle sunulan bir küçük ekmek yeterli.
Değişen sizin kalbiniz...
Bir padişah, erkandan birkaçıyla payitaht civarında bir gezintiye çıkmıştı. Bir kaç saat sonra yolları üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında mola verdiler Olgunlaşmış, tam kıvamını bulmuş olan narlar iştah kabartıyordu. Padişah bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı bir adamı yanına çağırdı sordu:
“Bu güzel nar bahçesi kimin?”  “Benimdir efendim, babamdan miras kaldı.” “Oğlun, uşağın var mı?” “Allah bize oğul uşak vermedi efendim, karı kocadan ibaret iki kişilik bir aileyiz.” “Peki ben de bu ülkenin hükümdarıyım, şuradan bir nar şerbeti sıksan da içsek.” İhtiyar kalaylı, tertemiz bir tas getirdi. Ağaçtan iki nar kopardı ve sıktı. İki nar tam bir tası doldurdu. Padişah içti ve çok beğendi. Vücuduna bir zindelik ve ferahlık yayılmıştı. Çiftçi padişahın beraberindeki herkese nar şerbeti ikram etti. Padişah ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle ihtiyara veda edip yola koyuldular. Yolda şeytan padişahın kafasını karıştırmaya başladı. “Madem bu ihtiyarların mirasçıları yok, ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini, bir kaç kuruş verip ellerinden alayım” diye düşündü. Geri dönerlerken aynı bahçenin yanında yine konakladılar. Padişah ihtiyardan bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi. İhtiyar bir tas nar şerbeti yapıp sundu. Fakat padişah bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi. Sabahkine hiç benzemiyordu. Sordu: “Baba ne oldu böyle, bu nar şerbeti sabahki ile aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç de hoş değil.”  “Aynı nardan evlat, aslında tadında da bir değişiklik yok, asıl değişen sizin kalbiniz. Tebaanızın malına göz koydunuz, bunun için de narların tadı değişti. İyi niyet sunduğunuz şiddette size geri döner. En çabuk kirlenen yer yürektir.
Su ve sabun tüm kirleri yıkar ama yüreğinizde barındırdığınız fesatlık hiçbir şekilde temizlenmeyecektir.”

Yazarın Diğer Yazıları