Yaşadığımız çağın bir ayrıcalığı da dijitalleşmenin hayatımızın her alanına yansıması; özellikle kitap, gazete gibi yazılı ve basılı nesnelerin, benzer içerikteki bilgi ve belgelerin hiçbir sınırlamaya tabi olmadan çıplak gözle zor görülebilecek hacimdeki teknolojik aygıtlara, belleklere depolanabilmesi; kayıt altına alınabilmesi ve bu şekilde insanın hizmetine sunulabilmesidir. Bu elbette en başta kitap, gazete gibi basılı ürünler için önemli bir çığır oluşturmakta, büyük kolaylık teşkil etmektedir. Fakat bu büyük imkân ve kolaylığa rağmen basılı kitapların değeri hiç eksilmeyecektir. Okumayı sevenlerin, yaşadığımız hayatta okumayı ilgi alanlarının merkezine almış olanların gözünde bildiğimiz, alıştığımız şekliyle kitap daima saygınlığını koruyacaktır. Gelişmiş toplumlarda bu konuda hiçbir sorun yoktur. Sorun bizim gibi okuma-yazmada tökezleyen, okumayı-yazmayı sevememiş toplumlarda görülmektedir.
59 yıldan bu yana 27 Mart-02 Nisan 2023 tarihleri arasında "Kütüphane Haftası"nı hiç aksatmadan hatırladığımız, çeşitli etkinliklerle kutladığımız halde toplumumuz kitap sevgisi ve okuma alışkanlığı kazanmada bir arpa boyu bile yol alamamıştır.
2013'ten bu yana tam on yıldır çeşitli yayın organlarında (gazetelerde, internet sitelerinde, sosyal medya platformlarında) Kütüphane Haftalarında yazdığımız on yazıyla bu ukdeye birçok yönüyle değindik. Okuma sevgisizliğini, okunacak nesnelere karşı toplumumuzun ilgisizliğini, hevessizliğini somut bilgi ve belgelerle anlatmaya çalıştık. Bu durumu toplumumuzun "yumuşak karnı" olarak niteledik. Erişmiş olduğumuz 59. Kütüphane Haftası'nda da ne yazık ki pozitif yönde bir gelişmeye tanıklık edemiyoruz. Birçok alanda olduğu gibi kitap ve okuma konusunda da "böyle gelmiş, böyle gider" durumu geçerliliğini koruyor.
İşte size on yıldan bu yana "Türk insanı ve kitap" konusunda yazdıklarımızdan güncelliğini ve geçerliliğini bugün de aynen koruyan bazı pasajlar:
"Toplumumuzda okuma alışkanlığı ve bu konuda oluşabilmiş kısıtlı bir kültür daima küçük bir azınlığın tekelinde kalmıştır. Ülkemizde gülünç seviyelerdeki gazete tirajları da, ortalama bin-iki bin tirajla basılan kitaplar da mevcut mütevazı durumlarını hep bu azınlık okuyucu kitlesine borçludur."
"Modern insan için kitap, gazete, ne olursa olsun okunacak bir nesne; yemek içmek gibi günlük hayat gereksinimidir. Özellikle kitap, eğitimli insanlar için vazgeçilemez ilgi nenelerinden birisidir. Ama Türk insanı için kitap hiçbir zaman günlük hayatın bir parçası, bir vazgeçilmezi, bir olmazsa olmazı olamamıştır."
"Okuma zevkini tatmış kimseler için 'kitap' sözü kadar güzel çağrışımlara sebep olan başka bir söz az bulunur. Okuma alışkanlığı kazanmış bir kimse için 'kötü kitap' yoktur. Kitapseverlerin çoğunluğu; Goethe'nin, 'İyi bir yanı bulunmayacak kadar kötü kitap yoktur' ve Sabahattin Eyüboğlu'nun, 'Kitap bir zehir bile olsa, panzehri yine bir kitaptır.' biçiminde ifade ettikleri gerçeğin bilincindedirler."
"Okuma özürlü bir toplum oluşumuz bizi aynı zamanda yazma özürlü de kılmıştır. Sosyal medyada bir çığ gibi büyüyen yorumlara, karşılıklı yazışmalara dil titizliğiyle baktığımızda yazım, anlatım, noktalama yanlışlarından geçilmediğini görmekteyiz. Gelişmiş hiçbir ülkenin vatandaşı anadiline bizim vatandaşımız kadar saygısız değildir."
"Bizim toplum olarak gerçek anlamda çağdaşlıktan, modernlikten, başka bir ifadeyle uygarlıktan uzak oluşumuzun kanıtı, kitaba karşı ilgisizliğimiz ve duyarsızlığımızdır. Kitabı günlük ihtiyaçlarımız arasına katana kadar, ona olmazsa olmaz bir nesne olarak yaklaşana kadar uygarlıkla mesafemiz sürecektir."
Ve Yaşar Kemal'in bir tanıklığı:
"Gezdiğim, gördüğüm hiçbir ülkede, yazın denize gittiğinde kumda güneşlenirken eline bir kitap alıp okuma fırsatını, yüzükoyun kuma yatarak ziyan eden Türklerden başka bir halk görmedim."