Kıyamet çoktan koptu...

Hayrettin Karaman hoca, 2 Nisan tarihli Yeni Şafak gazetesinde “Adaylık ve aracılık” adlı makalesinde önemli tespitlerde bulunarak toplumu ikaz etmektedir. 13 yıldır nerede ise her gün yapılan haksızlıkları ve zulümleri dile getirmemize rağmen sesimize kulak veren olmadı. Bu nedenle Hayrettin hocanın gelinen noktada durumun vahametini çok geç olmasına rağmen fark etmesi ve görmesi önemlidir. 
Hoca yazısında aynen şöyle diyor: “Bugünlerde milletvekilliği için adaylık başvuruları ve aday adayları arasından aday seçimi için çeşitli aşamalarda çalışmalar var. Aday olmak isteyenler hayat hikayelerini ve ehliyet vasıflarını beyan ederek başvurmakla yetinmiyor, hemen her kapıyı çalarak aracı (torpil) arıyorlar. Başka zamanlarda da bir göreve atanmak, bir iş bulmak isteyenler yine tercih sebebi olacak vasıflarını zikrederek başvurmakla yetinmiyor, araya adam koymaya çalışıyorlar.
Her iki gruba da “siz ehil ve layık iseniz, başkalarına tercih edilecek nitelikleriniz varsa zaten sizi alırlar, aracıya ne gerek var” dendiğinde şu cevabı veriyorlar:” İşler sizin sandığınız gibi olmuyor, dayısı olmayana ne görev var ne de iş, ehliyete değil dayıya (aracıya, torpile) bakılıyor... 
Bu tespitler doğru ise başımıza kıyametin kopması (işlerin çığırından çıkması, bozulması, halkın zarar görmesi, ülkenin huzur, adalet ve güç kaybetmesi) kaçınılmaz demektir. Nitekim Efendimiz (s.a.), “İşler ve görevler ehil (layık, hak eden) kimselere verilmediğinde kıyameti bekle” buyurmuştur.
İnsan olanda ahlak ve/veya din olması gerekir. Ahlakı ve imanı veya yalnızca ahlakı olan insanların ehil olmadıkları, hak etmedikleri işleri ve görevleri talep etmemeleri gerekir; çünkü bu talep zulümdür, haksızlıktır, başkalarının haklarını gasp etmektir, kul hakkına girmektir, düzenin bozulmasına sebep olmaktır... ki bütün bunlar dine ve ahlaka aykırıdır.
Devlet memuru seçen ve atayan bazı kişiler ve makamlar yakınlık, aidiyet, menfaat ilişkisi, torpil gücü gibi kıstasları kullanarak iş görüyorlar. Başımıza gelenlerin çoğu da bu yüzden geliyor.
Çare topyekûn bir ahlak ve dindarlaşma seferberliğidir. Toplumda adaletsiz ve ahlaksız olanlara karşı topyekûn olumsuz tavırdır. Bu tavır onları temel insan haklarından mahrum bırakmak değildir, itibar bakımından herkesi hak ettiği yerde tutmaktır. Aksine davranış zulümdür, kötülüğe prim vermektir, kıyamettir”.
Sayın Hocam, kaale alırlar mı, almazlar mı bilmem, bu doğru ve haklı tespitlerinizi Sayın Cumhurbaşkanına ve Hükümet Üyelerine ulaştırsanız da 13 yıldan beri başta Milli Eğitim olmak üzere bütün Devlet kurumlarında devam eden hak gaspları ve zulümler sona erse, hakkı yenenlerin hakkı geri verilse ve ülkemizde yeniden barış ortamı tesis edilse güzel olmaz mı?
On üç yıldır Milli Eğitim’de taş üstüne taş bırakılmadı. Bir kanunla 73 bin idarecinin görevi üzerlerinden alındı. Yerlerine hiçbir tecrübe ve bilgi birikimi olmayan ve hiçbir sınavı kazanamamış yandaş sendika üyesi olmaktan başka bir özelliği olmayan kişiler getirildi. Toplum öyle bir noktaya taşındı ki; başkasının hakkını yemek meşru kabul edilir hale gelindi. Haksızlığı ve zulmü telin suç olarak algılanır oldu.
Hatta İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde daha ileri gidilerek yandaş sendikanın üyesi olmayanların hakkını yemenin caiz olduğuna dair fetva alındığını söyleyecek kadar gafiller türedi.
Ülkede ahlak, hukuk ve İslami değer diye bir şey kalmadı. Her şey tarumar edildi.
Nitekim Danıştay sınavsız yapılan şube müdürlüğü atamalarını hukuka aykırı bularak yürütmesini durdurduğu halde Milli Eğitim Bakanlığı Danıştay kararını görmezlikten gelmektedir. Yine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da 2014/702E sayılı kararı ile yapılan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü atamalarını “kariyer ve liyakat ilkelerine uygun, objektif kurallar çerçevesinde atama yapılması engellendiğinden” yapılan bütün düzenlemeleri hukuka aykırı bulmuş ve yürütmesini durdurmuştur. Bakalım Bakanlık şimdi ne yapacak?
İstanbul’da müdürlerin puanlamasının iptali davasında da İstanbul 8. İdare Mahkemesi iki dosyada yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi söz konusu yürütmeyi durdurma kararlarını kaldırmıştı. Bunun üzerine İstanbul 8. İdare Mahkemesi aynı iki dosyada “Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu incelendiğinde, değerlendirme kriterlerinin; olumluluk arz eden düşünce yapısı, tavır ve davranış, vasıf, karakter ve benzeri niteliklerden oluştuğu, bu kriterlerin evet ya da hayır ile doldurulacağı ve hayır denilen kriterler için puan verilmemesi öngörülmüş olup, bu duruma göre, hakkında değerlendirme yapılan yönetici için puan verilmeyen kriterler bakımından, puan vermemenin dayanağının, somut bilgi ve belge ile açıklığa kavuşturularak ispatlanması gerekmektedir” diyerek bu kez esastan iptal kararı vermiştir. Ancak ülkemizde mahkemenin kararlarına uyan yok. Hak yemeyi meşru görenlerin sayısı gittikçe artmakta.
Kıyamet çoktan koptu, farkında olan var mı? 

Yazarın Diğer Yazıları