Kızılbey ve vefa

Psikologlar, insanların atalarının ve yakınlarının mezarları başında ağlayabilmesinin çok rahatlatıcı olduğunu söyler. Kayıp yakınlarıyla ilgili sorunların temcid pilavı gibi her öğün tekrarlanması da bununla ilintilidir. İnsanlar ölüme ve haksızlıklara bir süre sonra alışabilir ve kabullenebilir fakat başucunda ağlayabilecek bir mezar bulamazlarsa içlerindeki acı kolay kolay dinmez hatta öfkeye dönüşebilir.
Büyük devrimler gerçekleştirilirken arada küçük hataların işlenmesi normal karşılanabilir. Ancak devrimin sahipçileri, işler yoluna koyulduktan sonra geriye dönüp bu yolda haksızlığa uğrayanların dertleriyle ilgilenmek zorundadır.
Kızılbey Vakfı’nın hatırlanması ve tarihteki mümtaz yerlerine konulması da Cumhuriyet nesli için önemli bir sorumluluktur. Okuyucuların çoğu bu aile ve vakfın ismini ilk kez duymuştur. Bir okuyucumuz dikkat çekmese konunun hassasiyeti nedeniyle ben de yazmayabilirdim. Sanırım ulusal medyada ilk kez bu sütunlardan duyurulmuş olacak.
Başkent Ankara, 1920’li yıllarda neredeyse tamamen Kızılbey Vakfı üzerinde inşa edilmiştir. Şimdiki Ulus semtinde ilk TBMM, eski Sayıştay, Merkez Bankası, Osmanlı Bankası, Ziraat Bankası, PTT, Devlet Opera ve Balesi, Ankara Palas ve eski Stad Oteli, 100. Yıl Çarşısı, Kızılbey Vergi Dairesi gibi birçok binanın arazisi bu vakfa aitti. Ankara’nın en eski köprüsü Akköprü’yü yaptıran da Kızıl Bey’dir.
Kızılbey Vakfı adını, Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat döneminde Anadolu Valisi (Beylerbeyi) olan Bayındır aşiretinin beyinden almıştır. İsmi bazı kaynaklarda Seyfeddin Kızıl Bey şeklinde yazılıdır. Kızıl Bey, aydın, sözü geçen, alimler kadar fakirlere de sahip çıkan, hayırsever ve varlıklı bir devlet adamı olarak bilinmektedir. 1220 yılında kurulan Vakıf, Milli Mücadele’ye büyük bir destek vermiş ilk Meclis’in ve diğer resmi kurumların inşası için gereken arazi ve binaları tahsis etmiştir. Her nasılsa, ’mülhak’yani kurucusunun soyundan gelenlere şart edilmiş bir vakıf olsa da yönetimi 1924 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.
Kızılbey’in türbesi, bugünkü Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binası’nın yerinde iken bugün ayrıntılarını bilmediğimiz bir sebeple yıkılır ve mezar kaybolur. O dönem türbe yerindeki inşaat faaliyetleri sırasında Kızılbey’in çalışanların rüyalarına girdiğine dair anlatılanlar dilden dile dolaşır. Bu söylentilerden birisini,  “Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri” isimli eserde, dinler tarihi uzmanı ve Türkçülük idealinin önemli isimlerinden Prof. Dr. Hikmet Tanyu şöyle aktarır:  “Ziraat Bankası çevresinde bulunan türbenin (Kızılbey) yıkılmasına emir veren ilgili zatın çıldırdığı, öldüğü ve türbeyi yıkma esnasında amelelerin ’burası tekin değildir’diye itiraz ettikleri, nihayet tuhaf bir şaşkınlık ve bağırışla işi bırakıp kaçtıkları o yıllarda Ankara’ya yayılmıştı.”
Cami olarak kullanılan medresenin ve türbenin yerleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1931 yılında satışa çıkarılır. Yeni Cumhuriyet kurulurken en önemli gelir kaynaklarından biri bu paralar olmuştur. Oysa bu vakfa ait eserler sadece Ankara’nın değil Anadolu tarihinin de birçok dönemine ışık tutmaktadır. Anadolu Selçuklularının sanata, ilme, kültüre verdikleri önemi tarihçiler bu eserlerin kitabelerinden çıkarmaktadır. Mesela Külliye’nin tamirine ilişkin kitabe Germiyanoğullları dönemiyle ilgili nadir belgelerden birisidir.
Vakfın mirasçılarının sessiz kalarak konuyu dedikodu malzemesi yapmaması, Anadolu insanının civanmertliğine mükemmel bir örnektir. Peki Cumhuriyet’in çocukları bir vergi dairesine ismini vermek dışında niçin vefa göstermiyor? Maalesef onların alicenaplığı bizlerin vurdumduymazlığının gerekçesi olmamalıdır.
Vakıf eserlerine sahip çıktığını iddia eden Hükümet’e önemli bir görev düşüyor. Eğer söylediklerinde samimiyseler Kızılbey’in adını ve eserlerini yaşatsınlar. “Bankaları yerinden kaldıramayız” diyorlarsa Vakıflar’a ait Araştırma Merkezi binasını değerlendirebilirler. Eğer türbe ve cami tamamen tahrip oldu diye düşünüyorlarsa Büyükşehir Belediyesi’nin bastırdığı  “Edebi ve Tarihi Şahsiyetleriyle Ankara” kitabında Külliye’nin yıkılmadan önce çekilmiş fotoğrafları yayınlandı. Kitabeleri, ahşap kapısı, ceviz ağacından işlenmiş minber parçaları ile Selçuklu tahtını ise yine yeri Kızılbey tarafından bağışlanan Namazgâh tepesindeki Etnoğrafya Müzesi’nde bulabilirler...

Yazarın Diğer Yazıları