KONUK KALEM / Bahadır

KONUK KALEM / Bahadır
Biri, bir olay, bir kitap, bir şey...

Hayatlarımız ne kadar da kırılgan. Bir anda ya da kısacık bir süreçte, nasıl da savrulup gider bambaşka, daha önceleri aklımıza bile gelmeyen bir yöne. Ve hemen hiç kimse, en güçlüler bile sonuna kadar direnemez, bir yerde pes eder. Yeni, başka olan galip gelir...

Bir şeye karar veren bir insan çıkar ortaya. Kararlıdır, azimlidir, sabırlıdır, çalışkandır, hırslıdır, yeteneklidir, zekidir, akıllıdır, sezgileri güçlüdür, insanı tanıyordur... Velhasıl başarı için ne gerekiyorsa vardır onda. Ve projesini gerçekleştirdiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. İnsanlar, hayatlar, çevre, yaşam bile değişmiştir.

Ruhumuzu yaralayan, duygularımızı inciten ve bizi içimize kapatan bir şeyler yaşamışızdır. Hayatlarımızın hep öyle gideceğini, her şeyi içimizde yaşayacağımızı sandığımız anlarda biri çıkar karşımıza. Ruhlarımızın derinliklerine, duygularımızın en hassas noktalarına dokunmayı başarır. Ve bütün hayatımız tepeden tırnağa değişir. Başka biri olup çıkarız.

Dip dalgaları genellikle kendini belli etmez. İsmi üzerinde diplerden, derinlerden akıp gider. Ancak sezgileriyle bu işlerin erbabı varabilir farkına. Ve bir gün, bir anda ya da kısacak bir zaman diliminde o dalgalar fırtınaya dönüşür, eskiyi parçalar ve yerine yeniyi koyar. Hazırlıklıysanız, akıllıysanız, donanımınız varsa sağ salim kıyıya tutunur, yeni bir hayat inşa edersiniz kendinize. Aksi durumda bitkisel hayat kaçınılmazdır.

Bir yerde, bir zaman diliminde tozlu raflardan bir kitap çekip alırsınız. Bir şey onu okumaya iter sizi. Ve daha başlarda çarpılırsınız. Sizi anlatıyor kitap, sizin hayatınıza dokunuyor, size bir şeyler söylüyordur. Kendinizi mecbur hisseder ve devam edersiniz. Ve bazen kitabın tamamı, bazen bir cümle, veya birkaç sayfa... Anlarsınız ki bunlar hayatınızı değiştirmeye yetti de arttı bile...

Dünyanın bir yerinde, bir ülkede, bir şehirde bir olay olur. Görünüşte sizin hayatınızla hiçbir bağlantısı yoktur. Ancak çok geçmeden bunun öyle olmadığını bizzat deneyimlersiniz. Zira o yaşanan olayın sonuçları, sizin de hayatınızı değiştirmeye başlamıştır bile.

Denilebilir ki, belki de hayatın gizi buralardadır. Sürprizlerinde, planlarımızı bozmasında, aniden üstümüze çullanmasında...

 

*

2-021.jpg

BE­YE­FEN­Dİ

Nereye gitti bu adamlar?

Bir zamanlar işyerine daha çok vapurlarla gidip gelirken, bir şey dikkatini çekerdi. Kravatlı adamlardı bunlar... Dikkatle izlerdi bu adamları Beyefendi. Genellikle iyi giyimli olurlardı. Yüz de yüz kesinlik diye bir şey olamaz elbette, ama yüz hatları kentli olduklarını ima ederdi. Tavırlarında incelik vardı. Garip gelirdi ona, adamların hepsinin de çaylarını demli içmesi. Transa geçmiş gibi önlerindeki bültenin dışında hiçbir şeyle ilgilenmezlerdi. Birkaç yapraklık bültendi bu. At yarışı bülteni efendim derdi içinden, at yarışı... Bu ciddi, demli çaylarını yudumlamayı bile zaman zaman unutan adamlar, ellerinde kalemlerle ilginç hesap ve işaretlemeler yaparlardı bülten üzerinde. Bazıları derin düşüncelere dalardı. Kimisi bu düşünce anlarında denize bakardı. Çevresine ölü balık gözleriyle bakanlar da vardı. Aradan uzun zaman geçti. Ve geçenlerde birkaç kez vapura binme şansını elde etti Beyefendi.  Eskiden olduğu gibi arka bölüme postu attı. Çay içti, martılara simit attı. Keyif aldı. Ancak bir burukluk kaldı içinde yine de. Zira bu eski bültenci ciddi muhteremlerden birini bile göremedi. Ve muhtemelen teknoloji kopardı bu insanları vapurlardan diye mırıldandı...

 

*

1-022.jpg

OKUYUNUZ

Günlerden bir gün “Güzellik” ve “Çirkinlik” dalgaların kıyıya ulaştığı bir deniz kenarında karşılaştılar. “Hadi denize girip yıkanalım” dediler birbirlerine. Elbiselerini çıkarıp yüzdüler. Sonra, “Çirkinlik” sudan çıkarak “Güzelliğin” elbiselerini giydi ve gitti. Daha sonra “Güzellik” çıktı sudan, fakat elbiselerini bulamadı. Kendini çıplak hissedip utandı ve mecburen “Çirkinliğin” orada kalan elbiselerini giydi ve kendi yoluna gitti. Ve o gün bugündür insanlar “Güzellikle Çirkinliği” birbirine karıştırırlar. Ama yine de “Güzelliğin” yüzünü önceden görmüş olanlar elbisesine rağmen onu hemen tanırlar. Ve yine “Çirkinliğin” yüzünü önceden görenler elbisesi saklamaya çalışsa da onu tanırlar.

 

*

 

İŞTE O KADAR

Hayatı keyif alarak yaşamayı başaramazsan, onu bir yük olarak omuzlarında taşımak zorunda kalırsın.