KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü
Türkmenler için de güvenli bölge ihdas edilmelidir

Bilindiği üzere 10 Haziran 2014 tarihinde IŞİD’in öncülüğünde Kuzey Irak’ta küresel güçler tarafından başlatılan insanlık dışı operasyonlarda, öncelikle başta en fazla zarar gören Türkmenler olmak üzere Hıristiyanlar ve Şebekler de hedef olarak seçilmişlerdir. Ancak iki gün önce IŞİD’in, Kürt bölgesel yönetimin kontrolünde olan ve Kürtler için stratejik öneme sahip olan Sincar kentini ele geçirmesiyle sular duruldu, dünya ayağa kalktı ve her şey yön değiştirmeye başladı. Bu işgalden sonra çaresiz kalan Kürt Bölgesel Yönetimi Türkiye başta olmak üzere dünya kamuoyunun dikkatini çekerek yardım talebinde bulundular. Bu bağlamda yaşanan gelişmeler özetlendiğinde;
-KDP, PKK ve PYD örgütleri bir araya gelerek IŞİD’e karşı savaş ilan ettiler.
-Fransa Cumhurbaşkanı krizin BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının gerekli olduğunu, 
-ABD Başkanı Obama, bölgede nokta operasyonlarının yapılacağını ve bölgeye insani yardımların da başlatıldığını, 
-Talabani’nin Süleymaniye’deki KYB’si de bölgeyi savunmaya hazır olduğunu ve bu amaçla İran’la temasa geçtiklerini, 
-Kürtlerle iyi ilişkiler içerisinde olmayan merkezi hükümet ise Irak ordusunun Peşmerge ile müşterek operasyonlar yapmaya başlayacağını açıklamışlardır. 
Irak ve bölgede yaşanan son gelişmeler nedeniyle Başbakan Erdoğan başkanlığında yapılan güvenlik zirvesi de kritik durumu görüşmek amacıyla toplanmıştır. 
İki aydan fazla bir süredir katliamlara maruz kalmalarına ve yerlerinden yurtlarından göçe zorlanmalarına rağmen Türkiye başta olmak üzere dünya kamuoyunun sessiz kalmalarına bir türlü anlam veremediğimiz yaklaşık 300.000 Türkmen’in yaşadığı bu trajedi Yeniçağ gazetesinin sütunlarında ise sürekli yazıldı ve çizildi. 
Üzülerek ifade edersek Ankara’nın; Türkmenlerin içinde bulunduğu bu dramatik meseleye sadece insani yardımlar açısından bakması, ister siyasi ister coğrafi veya toplumsal boyutlarının da dikkate alınmaması Türkmen toplumunda tedirginlik yaratmıştır. Esasen ihtiyacı olan insanlara yardım elini uzatmak insani bir görevdir. Diğer taraftan dini açıdan baktığımızda ise fitre, zekat ve sadaka gibi yardımlar da hasenat olarak bu görev kapsamı içinde yer almaktadır. Dolayısıyla çöl ortasında,  yerinden ve yurdundan uzaklaşmak zorunda kalanlara yardım gönderdik diye hiç kimsenin övünmesine gerek olmadığı kanısındayım.  
IŞİD’in kontrolden çıkmasıyla Sincar’ı ele geçirmesinin ardından kentten kaçan binlerce Yezidi ve Türkmen sığındıkları Sincar dağında mahsur kalınca Irak meclisinde toplantı yapıldı ve dünya ayağa kalktı. Buna benzer dramatik durum Türkmeneli Bölgesinde 60 günden beri yaşanmakta olmasına rağmen hiç kimse oralı olmamıştır. Çünkü Sincar Kürtler için stratejik bir öneme sahiptir. Zira Erbil - Rojava hattı Sincar’dan geçmekte ve aynı zamanda Sincar, Erbil - Rojava hattını da Diyarbakır’a bağlamaktadır. Yoksa Türkmeneli yerleşim merkezinde Telafer başta olmak üzere Musul’a bağlı bir dizi Türkmen köyü ve Kerkük’ün batısındaki Türkmen köyleri ile Hıristiyanlara ait Alkoş, Tilkef gibi köyler ele geçirildiğinde ve Şebekler de göçe zorlandığında neden bu kadar yaygara yapılmamıştır? 
ABD’nin Sincar’da yaşanan durumu göz önüne alarak daha önce de Balkanlarda, Irak’ta ve başka ülkelerde yapıldığı gibi mevcut terör saldırılarını gerekçe göstererek müdahale hakkını meşru görmektedir. Aslında, Türkiye’nin de krizin başladığı günde böyle bir müdahale yapmasının meşru olduğuna dair düşüncemizi  “Caydırıcılık ta bir müdahaledir” başlıklı yazımızda dile getirmiştik. 
Hali hazırda Türkmenlerin güvenli bir bölgeye ihtiyacı vardır. Bu itibarla Türkiye’nin, Türkmenler için 1991’de olduğu gibi ister kuzeyde ister Kerkük’ün batısında Tazehurmatu’dan başlayarak Himrin dağlarına kadar bu güvenli bölgenin ihdası için devreye girmesi hem Türkmenler hem de Türkiye açısından yararlı olacaktır.