KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü
İki güvenli bölge ihdas edilmelidir

IŞİD terör örgütü tarafından 10 Haziran’da tutuklanan 49 rehinenin geçen günlerde serbest bırakılmalarıyla Ankara’nın eli ve koluyla birlikte önü de açıldı. Bu gelişmenin hemen ardından BM’deki genel kurul toplantılarına katılmak amacıyla Newyork’da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temasları sırasında IŞİD ile ilgili Ankara’nın askeri ve siyasi adımlar atabileceğini açıklamıştır. Bu bağlamda Suriye’ye müdahale ve tampon bölge oluşturma konusu Türkiye’nin gündemine oturdu ve başkentte pek çok soru işaretine de yol açtı. Bu çerçevede Ankara’da müdahil olalım mı olmayalım mı hususunun sorgulanmasının yanı sıra önlem amacıyla emniyet şeridinin bütün sınır hattında veya belli nokta ve alanlarda oluşturulması ve Türk askerinin sorumluluk üstlenmesi gibi seçenekler de tartışılmaktadır. Tabii ki 2 Ekim’de yine tezkere oylanmak üzere TBMM’ne getirilecektir.  
Tampon bölge diğer bir ifade ile güvenli bölge konusu bundan yaklaşık 3 yıl önce Suriye iç savaşının ilk aylarında gündeme gelmiş ve Türkiye’nin de sıcak takibe girmesi istenmiştir. Ancak, o dönemde Ankara, Türkiye’nin güvenliği ve Esed’in kısa sürede devrileceği düşüncesi başta olmak üzere diğer çeşitli nedenlerden dolayı bu fikri askıya almıştır. 
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi IŞİD operasyonunun ana hedeflerinden biri Irak’ta Türkmenleri parçalara bölmek, yerleşim bölgelerinden göçe zorlamak ve dirençlerinin kırılmasını sağlamaktır. Diğeri ise Suriye’nin kuzeyinde, Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Suriye Kürtleri için bir güvenli bölge oluşturmaktır. Bugün Türkiye sınırında Kürt kökenli Suriyelilerden oluşan yığılmaların aynısı 1991 yılında Irak’ta Saddam saldırısından kaçıp Türkiye’ye sığınan Kuzey Iraklı Kürtler için planlandı ve savaş sonrasında güvenli bölge oluşturuldu. 
operasyonunun, Arap Baharı gibi nihai hedefinin, bölge ülkelerinin ardı ardına bölünmesini tasarladığı ve bunun da Ortadoğu projesinin bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Ankara ikinci Körfez krizinde müdahil olmadı veya olamadı. Bunun sonucunda oluşturulan güvenli bölge içinde PKK barınma imkanına sahip olmuştur. Böylece 2003’te 1 Mart tezkeresinin reddi ile Türkiye’nin kırmızı çizgileri buharlaştı ve Türkiye Irak siyasi denkleminin dışına itildi. 
1 Mart 2003 tezkeresine zamanında karşı çıkanlar bugün bu kararın yanlış alındığından söz etmektedirler. Bugün ise IŞİD sorunu ile ilgili olarak itirazların yalnız bazı İslami gruplardan geldiği ileri sürülmektedir. Bu bağlamda Fatih Altaylı’nın 25 Eylül tarihli yazısında  “bir AKP’li ile sohbetinde; İslami grupların IŞİD’in yaptıklarını doğru bulmadıklarını, ancak Türkiye’nin Batı dünyasıyla el ele verip savaş açmasını da tasvip etmediklerini de belirttiğini” ifade etmektedir. Buna ilaveten de konu ile ilgili bir yerden fetva gerektiğini de eklemiştir. ABD ve Batı dünyası yanında IŞİD’e karşı mücadelede bölgenin en büyük beş Sünni Arap ülkesinin aktif biçimde destek verecekleri resmen açıklandı ve fiilen uygulamaya da geçildi. Buna rağmen Türkiye’deki İslami grupların olumsuz görüşleri ise merak konusudur.
Görülüyor ki ABD yolunu çizmiş, Sünni Arap ülkelerinden havalanan askeri uçaklarla Suriye’yi bombalıyor ve PKK ise Rakka ve Kobani’de söz sahibi olmak için uğraşıyor. Diğer taraftan TSK’ya bazı sözde TC vatandaşları tarafından sınırda taşlar atılıyor. Taş atanlar arasında HDP’li bir bayan vekilin de yer alması düşündürücüdür. Yani PKK ve PYD’ye göre Türkiye dışında Suriye’ye ABD dahil herkes müdahil olabilir. Korkunç bir çelişkiler yumağı ortadadır. 
Neredeyse IŞİD’in saldırıları karşısında aciz durumda olan PKK, Peşmerge, PYD gibi gruplara yardım amacıyla Güneydoğudan sivillerin de toplanarak savaşa gitmeleri teşvik edilmektedir. Dikkat edilmelidir KDP ve KYB, ABD’nin 2003’te reel müttefiki olmuş, bugün ise bu rol PKK’ya ihale edilmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte PKK’nın yararlandığı ve Suriye’nin kuzeyinde Kuzey Irak’a benzer bir gelişme olmaması için Ankara’nın dikkatli olması gerekmektedir. Türkiye ne yapıp edip bu müdahalenin içinde yer almalı ve iki güvenli bölge oluşturmalıdır. İlki ileride Telafer’i de içine alacak Türkmenler için bir güvenli bölge, diğeri ise Suriye sınır şeridi boyunca Türkiye’nin de müdahil konumunda olduğu ve Suriye Türkmenlerinin de yer alacağı bir güvenli bölge oluşturulması yararlı olacaktır.