KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü
Başkanlık sistemi - 2

Başkanlık sistemi konusundaki yazımıza geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim. Başkanlık sistemi 12 Eylül 1980'den bu yana Türkiye'de konuşulmakta ve farklı yorumların yapıldığı görülmektedir. Her ne kadar ABD'deki siyasi sistemin ortaya çıkışı ve gelişimi Türkiye'den farklı olsa da Türkiye'de siyasetçilerin çoğunluğunun referans noktası ABD'deki başkanlık sistemi olmakla birlikte son zamanlarda Türk tipi başkanlık sisteminden de söz edilmektedir. 

1980 sonrasında yürürlükte olan parlamenter sisteminin başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi olarak değiştirilmesi yönünde tartışmalar başlamış, hatta 1982 anayasasının hazırlanması esnasında başkanlık ve yarı başkanlık tartışmaları da gündeme gelmiştir. Başkanlık sistemini parlamenter sisteme alternatif olarak öneren ilk siyasi lider Turgut Özal'dır. Bazılarına göre Özal'ın başkanlık önerisinin yanı sıra federasyon modelinden söz etmesinin arkasında ülkenin bölüneceği yolunda farklı planların olduğu kanaatini uyandırması siyasi hayatını tamamen olumsuz yönde etkilemiştir. Özal'ı takiben aynı öneriyi dile getiren Süleyman Demirel siyasi yapıdaki sorunun sistemden kaynaklandığını ileri sürmüş ve parlamenter sistemin tartışılır hale geldiğini belirtmiştir. Demirel'in önerisi gerek siyasiler ve gerekse de kamuoyu tarafından tartışılmış, başkanlık sisteminin uygulanması halinde ülkeyi diktatörlüğe götüreceği yorumları yapılmıştır.

Başkanlık sistemi tartışmaları Erdoğan'ın hem başbakanlık ve hem de cumhurbaşkanlığı döneminde devam etmiş ve halen de devam etmektedir. Erdoğan, başkanlık konusunda bir konsensüs sağlanırsa Türkiye'nin ciddi bir sıçrama yapacağını belirtmekte ve ideal olarak da Amerikan modelini önermektedir.

2007 yılında anayasada yapılan değişiklik sonucunda Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi Türkiye'nin siyasi sistemine farklılık getirmiştir. Erdoğan, göreve getirilmesinin yarı başkanlık modeline uyduğuna da inanmaktadır. Nitekim cumhurbaşkanı tutum ve davranışlarında her hangi bir beis görmeden yarı başkanlık sistemine göre hareket etmektedir. Türkiye'de başkanlıkla ilgili tartışmalar devam ederken başkanlık sisteminin savunulan avantajlarına özetle bakıldığında; doğrudan yetki, kuvvetler ayrılığı, hızlı karar alma, istikrarlı ve güçlü bir yönetim, karar verme yetkisi ve yönetim karmaşasına son vermesi şeklindedir.

Dezavantajlarını savunanlar ise; sistemin rahatlıkla totaliter bir rejime dönüşebileceği ve tek adam sisteminin yaratılmasıyla diktatörlüğe yol açabileceği, Amerikan sistemi benimsendiğinde üniter yapıdan federatif yapıya veya kantonal sisteme geçilebileceği ve ülkenin bölünebileceği, muhalefetin belirli bir süre ile dışlanmasının ise siyasi mücadele ortamının kızışmasına ve kutuplaşmanın sertleşmesine  sebep olacağı, başkanın isterse kendi çıkarına uygun kişileri yüksek görevlere atayabileceği, ABD dışında hiçbir ülkede istikrarlı bir demokratik ortamı sağlamayan bu sistemin devletin bazı organlarında istenmeyen tıkanıklıklara neden olabileceğini ileri sürmektedirler.

Öte yandan bazı siyaset bilimcilerine göre Türkiye'de koalisyonlar istikrarlı politikalar üretemediği ve uzun ömürlü olamadığı için başarısız olmuşlardır. Bu istikrarsızlık hem siyasi ve hem de sosyal alanlarda hissedildiği gibi ekonomide de kendini göstermiştir. Koalisyon hükümetlerinin başarılı olmadığı tezi savunulsa da hali hazırda Avrupa'da birçok ülke koalisyonlar ile idare edilmektedir. Bize göre buradan çıkarılacak sonuç, yanlışlığı veya eksikliği koalisyon sistemlerinde değil kendimizde aramalıyız.

Yeni anayasa konusuna gelince bugünkü meclisin yeni anayasa yapıp yapamayacağı bir anayasal hukuk meselesidir. Bazılarına göre meclis yeni anayasa yapamaz. Gerekçesi ise meclis mevcudiyetinin ve meşruiyetinin kaynağı ve dayanağı olan mevcut anayasanın tamamen değiştirilmesi siyaseten ve hukuken imkansızdır. Yoksa darbeden söz edilir. Bir diğer görüş ise "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir", buna istinaden halkın seçtiği meclis, hukuk kuralları içerisinde yasanın emrettiği sayısal çoğunluğun sağlanmasıyla yeni anayasa hazırlayabilir veya sistem değişikliği yapabilir. Bize göre anayasal sistem değişiminin ötesindedir. Ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine aykırılık teşkil etmediği sürece Anayasada her türlü değişiklik yapılabilir.

1 Kasım AKP'ye tek başına Anayasayı değiştirme yapacak çoğunluğu vermediğinden Mecliste uzlaşma şart. Meclisin onayı için ya 367 sayısı bulunulacak ya da referanduma götürebilmesi için 330 aranacak. Hali hazırda tablo farklı, her ne kadar ''ben seni Cumhurbaşkanı seçtirmem'' denildiyse de bir uzlaşma emaresi de görülmektedir. Başkaları siyasetin bir öngörü ve sanat olduğunu bilmiş olsalardı ülkemiz bu tablolar ile karşı karşıya kalmayacaktı.