KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü
Cenevre Konferansları ve düşündürdükleri...

29 Ocak'ta başlayan ve birkaç gün süren 3. Cenevre Konferansı, BM'nin yıllardır Suriye'de iç savaşa siyasal çözüm bulmak amacıyla yapılan müdahalelerin devamı niteliğindedir. Konferans, Şam yönetiminin temsilcileriyle muhalefet güçleri arasında 2 tarafın kabul edeceği bir yol haritası oluşturamaması ve ülkelerin birbiriyle çatışması nedeniyle 25 Şubat'a ertelenmiştir. Tartışma konusu Esad'lı veya Esad'sız geçiş hükümetinin kurulması olan Cenevre Konferansları özetlendiğinde;

30 Haziran 2012'de BM Güvenlik Konseyinin yanı sıra Türkiye, Katar, Kuveyt ve Irak Dışişleri Bakanlarının katılımıyla yapılan 1. Cenevre Konferansının sonuç bildirgesi kağıt üzerinde kalmıştır.

2013'ün sonlarında Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığına dair oluşan kanaat neticesinde ABD'nin askeri müdahale yönteminden söz etmesiyle kriz zirveye tırmanmıştır. Buna karşın Suriye'deki gelişmeleri yakından takip eden Rusya'nın sert tepkisi ABD tarafından dikkate alındı ve müdahale yerine 15.02.2014'de 29 ülke temsilcilerinin katılımlarıyla 2. Cenevre Konferansı yapıldı. Ancak yine bir netice alınamamıştır.

 

Rusya tabloyu değiştirdi

Suriye krizinin başladığı günden beri kendisinin baş aktörlerinden biri olduğunu kanıtlamaya çalışan Rusya, farklı tezler doğrultusunda ikinci konferans sonrasında düzenlediği Moskova görüşmelerinden de olumlu sonuç alamayınca Eylül 2015'de dünyanın gözü önünde Suriye'ye askeri müdahalede bulunmuştur. Bunun ardından bölgede tablo değişerek kriz daha da derinleşti ve boyutu bölgesel ölçekten resmen küresel konuma dönüştü. Suriye krizinin başladığı günden itibaren sıkıntılarla karşılaşan Türkiye'nin durumu uçak kriziyle daha da zorlaşmıştır. Rusya ve İran tamamen rejimin yanındadır. Rejim de güçleniyor. Birinci konferansa davet edilmeyen ikincisinde ise kendisine yapılan davet geri çekilen İran üçüncü konferansın önemli bir parçası olmayı başardı. Nereden nereye?

 

ABD'nin Suriye politikası

Son zamanlarda Amerika'nın Suriye krizi ile ilgili politikalarından bir bölümünün Rusya'yla örtüştüğü görülmektedir. Hali hazırda ABD'nin öncelikli meselesi IŞİD'in bertaraf edilmesi ve PYD'yi desteklemekle Kuzey'de bir Kürt bölgesinin kurulmasıdır. Esad konusunun ise ikinci hatta üçüncü plana düşürülmesiyle Ankara yalnızlığa itilmiştir. 

PYD Cenevre konferansına katılsın veya katılmasın dolaylı olarak sürecin içindedir. Nitekim ABD'nin özel temsilcisi Brett McGurk'un İngiliz ve Fransız diplomatlarıyla Bağdat - Erbil ziyaretleri öncesi Kobani'de PYD'lilerle bir araya gelmeleri ve Cenevre'de masa arkasında bulunmaları bunun göstergesidir. Ayrıca PYD Batı'da Rusların, Doğu'da maalesef Türkiye'nin müttefiki ABD'nin desteğiyle Türkmen topraklarını kontrolü altına almakta ve kırmızıçizgi olarak ilan edilen "Azez Cerablus" bölgesi Rus jetlerinin yoğun bombardımanları sivil Türkmen ve Arapları hedef almıştır. Türkiye'nin güvenliği bile tehdit altındadır.

Türkmenlere gelince 17 kişiden oluşan Suriyeli muhalefet temsilcileri arasında Türkmenleri temsilen Abdurrahman Mustafa, Türkmen köylerinin yerle bir edildiğini sayıları yüzbinleri aşan Türkmenlerin sığınmacı durumuna düştüklerini dünya kamuoyuna anlatmayı umarız başarmıştır.

Hürriyet gazetesinde 2 Şubat 2016 tarihinde yayınlanan Verda Özer'in makalesinde; bugün Esad adına Cenevre'de masaya oturan Beşar El Caferi ile 1,5 yıl önce mülakat yaptığını, o zamanda da Suriye rejiminin BM temsilcisi olan El Caferi'nin Türkiye'den yardım istediğini, Türkiye'nin Suriye ile birlikte kaybettiğini, en yakın zamanda ilişkilerin yeni bir zemine oturtulması gerektiğini ifade ettiği belirtilmektedir. Bugün ise Batı'yla masaya oturan El Caferi kendini güçlü hissediyor ve Türkiye'ye kafa tutuyor. Gerçekten; nereden nereye?

Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan'ın Türkiye ile Mısır arasında arabuluculuk yapma önerisi reddedilmiştir. Neden? Anlam veremiyoruz. Türkiye dışında tüm dünya Sisi'yi tanımaktadır. 

25 Şubat'ta yapılacak Cenevre konferansından da sonuç alınamayacağı kanaatindeyim. Galiba kriz Amerika'yla Rusya arasında konferanslarda değil sahada çözülecektir. Nitekim her ikisi de Kamışlı'da hava üssü yapma peşindedir. Ankara'nın girdi-çıktı hesapları tutmadı. Bu aşamada Ankara da çözüm için diplomatik arayışlara girmeli ve Ortadoğu politikası gözden geçirilmelidir.