KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü
Vize serbestisi

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu 14 Nisan 2016'da Strasbourg'a hareket etmeden önce yaptığı açıklamada, "Haziran ayında vize muafiyetinin devreye gireceğine inanıyorum. Olmaması halinde Türkiye'nin taahhütlere bağlı kalmasını kimse bekleyemez" ifadesinde bulundu.

Bu açıklamanın hemen ardından AB komisyon başkanı Jean-Claude Juncker'den gelen cevapta; "Türk vatandaşlarına vize serbestisi uygulaması Türkiye'nin AB tarafından talep edilen 72 kriteri yerine getirmesine bağlıdır" ifadeleri yer almıştır.

Son bir ay içerisinde bu konuyla ilgili olarak meydana gelen gelişmelere bakıldığında vize serbesti uygulamasının bir yılan hikayesine döneceği kanısındayım. AB Geri Kabul Anlaşması uyarınca ağır bedeller ödemeyi taahhüt eden Ankara'nın, aynen 1996'da imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması'nda olduğu gibi yarı yolda bırakılacağı hissine kapılması da çok doğaldır. 

Zihniyet değişmiyor

T.C. Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından ve sosyal medya üzerinden alınan bilgilere göre Türkiye'nin 72 madde şartlarından bazılarına göre 44, diğerlerine göre 55 kriteri tamamlamış olduğu, diğer kriterler üzerinde ise çalışmaların devam ettiği iddia edilmektedir. 72 kriterin yerine getirilmesi Türkiye'nin AB üyeliğinin kabulüne kolaylık sağlayacağı düşünülse de Avrupalıların Türkiye'ye karşı zihniyetinin değişmediğini gösteren Avrupa Parlamentosu'nun Nisan ayındaki toplantıda onaylanan Türkiye raporunun akıbeti ise, tartışmaya mahal bırakılmadan, geçmiş yıllarda olduğu gibi yok hükmünde sayılacak ve Avrupa Parlamentosu'na iade edilecektir. Raporda 1915 sözde soykırımının tanınması, PKK'nın AB terör örgütleri listesinden çıkarılmasına dair talepler, AB ile yürütülen müzakere sürecinin yavaşlatılması, Türkiye'ye üye olması için sağlanan fonların kesilmesi yer almıştır. Aslında bunların her birinden dolayı rapor Ankara için yok hükmündedir.

Freedom House Raporu

Ayrıca raporda yukarıda sözü edilen maddelerin yanı sıra, Kopenhag Kriterleri'nden uzaklaşma, diğer bir ifadeyle Türkiye'de demokrasi ve hukuk devleti alanlarında gerilemenin arttığı, ifade özgürlüğü, insan hakları ve hukuk devletine saygı gibi ana alanlarda giderek bu kriterlerden uzaklaşma ve gerileme olduğu ileri sürülmektedir. Öte yandan sözü edilen bu maddelerin hemen hemen aynısının geçtiğimiz günlerde eş zamanlı Freedom House Kurumu tarafından bir rapor halinde yayınlanması ise düşündürücüdür.

Avrupalılar neredeyse AB alanını felç eden mülteci akışı üzerinde anlaşmaya varmak için her türlü çabayı sarf etmektedirler. Her iki rapordan anlaşıldığı üzere yuvarlak ifadeler kullanılarak, Türkiye'de farklı sistem oluşturmaya çalışılmaktadır.

24 Ocak 2016 tarihinde Yeniçağ Gazetesi'nde yayınlanan 'Avrupa Birliği Geri Kabul Anlaşması' başlığı altındaki yazımda, Türkiye AB'ye kabul edilsin veya edilmesin Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine ters düşmediği takdirde Kopenhag ve Maastricht kriterlerini uygulamasının Türkiye'nin geleceği açısından yararlı olacağını ifade etmiştim. 

Türkiye'nin AB'ye katılımında hedef vize serbestisi olmamalıdır. Vize muafiyetinin Türkiye'ye fazla yarar sağlamayacağı kanısındayım. Hatta Türkiye'nin yerine getirmesi gereken şartlar arasında vize uygulaması getirilecek 89 ülke arasında turizm ve ihracat rakamlarımızı etkileyecek önemli ülkeler de bulunmaktadır.

Kim ne derse desin söz konusu dayatmalar kapsamında Türkiye'nin AB üyeliği karşısında en çarpıcı engel, kültürel ve tarihsel kimliğidir. Türkiye'nin eyaletlere bölünmeden ve egemenliğinden ödün vermeden ağzıyla kuş tutsa AB'ye üye olamayacağı kanısındayım.