KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü
Kerkük unutulmasın

Bir Türkmen şehri olan Kerkük, jeostratejik ve ekonomik özelliklerinden dolayı öteden beri hemen hemen her dönemde büyük devletlerin odak noktası olmuştur. Halihazırda Kerkük ve çevresi bir kırılma noktasıyla karşı karşıyadır.

Lozan Barış Anlaşması'nın devamı mahiyetindeki 5 Haziran 1926'da İngiltere ile Türkiye arasında imzalanan Ankara Sınır Anlaşması'nda yer alan şartlar dahilinde Musul ve Kerkük İngilizlere terk edilmiştir. Ancak IŞİD'in Haziran 2014'de Irak'ın en büyük ikinci şehri olan Musul'u işgal etmesinin ardından Kerkük'ün kayıtsız şartsız Kürt gruplarına teslim edilmesi, aynen Birinci Körfez Savaşı'nın sona ermesiyle BM kararıyla alelacele oluşturulan Güvenli Bölge'nin hemen ardından 1991'de ilan edilen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi özerk yönetim arayışlarını yaratmıştır. 

Bilindiği gibi Irak'ta Kürt grupları, Kürt hareketinin başladığı günden beri katıksız bir Türkmen şehri olduğu zamanlarda bile Kerkük'ün bir Kürt şehri hatta Kürdistan'ın kalbi olduğunu, zorlandıklarında Kürdistan bölgesi içinde yer aldığını iddia etmektedirler. Öte yandan başta Kerkük şehri olmak üzere ihtilaflı bölgeler olarak addedilen Türkmeneli haritasında Musul'a bağlı ilçe ve kasabalar, Selahattin'e bağlı Tazehurmatu, Diyale'ye bağlı Karatepe, Hanekin, Mendeli ve Bedre gibi ilçe ve kasabaların da Kürdistan bölgesine dahil edilmeleri gerektiğini ileri sürmektedirler.

Celal Talabani liderliğindeki KYB üyesi ve Kerkük'ün Kürt valisi Necmettin Kerim geçtiğimiz günler içinde Washington'da ABD Başkanı Barack Obama'nın IŞİD'le Mücadele Özel Temsilcisi Brett Mc Gurk ve Amerikan Dışişleri yetkilileriyle yürüttüğü resmi temasların ardından Washington Post gazetesine verdiği demecinde nüfusunun %50'sinden fazlasını Kürtlerin oluşturduğu Kerkük için Bağdat'tan uzaklaşarak ya Kürdistan yönetimine dahil olmalı ya da Kürdistan Bölgesi içinde bölgesel bir yönetim haline gelmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hiçbir etnik grubun görüşünü almadan sanki Kerkük'ün tapulu arazilerine sahipmiş ve nüfusun çoğunluğunun Kürtlerden oluşma nedeninin illegal nüfus kaydırmalarıyla kaynaklandığını dikkate almadan görüş bildirmektedir. Öte yandan Kerim, ABD'nin Kerkük'ün özerk bir yönetim olarak ortaya çıkmasına nasıl baktığı konusunda da herhangi bir yorum da yapmamıştır.

Konu ile ilgili olarak geçmişte yaşanan bazı olaylar incelendiğinde; 11 Mart 1970'de ilan edilen Özerk Bölge Beyannamesi, Kerkük'ün Özerk Bölge'ye dahil edilmemesi ve KDP'nin ağır silahlarını hükümete teslim etmemeleri yüzünden tıkanmıştır. Saddam rejimi ile Barzani arasındaki görüşmeler sırasında Kerkük'ün bölge içine dahil edilip edilemeyeceği hususunda plebisite (referandum) başvurulması üzerinde anlaşmışlardır. Ancak her iki taraf Kerkük merkezinde, aynen Lozan'da olduğu gibi Türkmeneli bölgesinde Türkmenlerin çoğunluğu teşkil ettiğini gördükleri için bu referanduma yanaşmamışlardır.  

 

O zaman bu referandumu yapılmış olsa idi Kerkük'ün bir Türkmen şehri olduğu resmen tescil edilecek ve günümüze kadar devam eden bu tartışmalar da yapılmayacaktı. Nitekim daha sonra Saddam Araplaştırma projesini uyguladı ve 2003'ten sonra da Kürtleştirme politikası uygulanmaktadır.

1 Mart tezkeresinin reddedilmesi ile Irak meselesinde devre dışı kalacağını gören Ankara, ABD ile gerginleşen ilişkilerini düzeltmek için harekete geçti. 18-19 Mart 2003'de Ankara Devlet Konukevinde yapılan toplantıya T.C. Dışişleri Bakanlığı üst temsilcileri ve Zalmay Halilzade'nin katılımlarıyla Kürt partileri dahil Irak muhalefet grup başkanları davet edildi. Toplantıda Saddam sonrası Irak'ın durumu ve Türkiye'nin Kerkük ile ilgili endişelerinin giderilmesi için savaş esnasında Kürt Peşmergelerinin Kerkük ve Musul'a girmeyeceklerinin yanı sıra Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilmeyeceğine dair Kürt gruplarından alınan taahhütname ise ihlal edilmiştir. Barzani 14.04.2003'de El Hayat gazetesine verdiği demecinde, "Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmemesi karşılığında kendilerinin de Kerkük'e girmeyeceklerine dair Amerikalılarla yaptıkları anlaşmaya sadık kaldıklarını, ancak Talabani'nin bu anlaşmayı ihlal ettiğini" ifade etmiştir. 

(Haftaya devam edeceğim)