KONUK KALEM / Emin Ergün Sazak

KONUK KALEM / Emin Ergün Sazak
Gün Sazak’sız 35 yıl...

Sevgili babam Gün Sazak, Seni şehadetinin 35. yılında hasretle anıyorum. Şimdilerde kopyala yapıştır bir söz halini alan “millete hizmet için siyaset” onun fiilleriyle ispatladığı gerçek maksadıydı. Hiçbir zaman şan şöhret peşinde koşmadı. Siyasete servet yapmak, zengin olmak için girmedi. Hatta kendi servetini riske atarak siyaseti, yapılması gerektiği gibi yalnızca halka hizmet için yaptı. En beklenmedik odaklardan gelen tüm baskılara rağmen kaçakçılığın kökünü kazıdı. Türkiye’ye kaçak yollarla giren çok büyük miktarda silah artık Kapıkule’den geçemez oldu. Bu silahlar çeşitli terör örgütlerinin hayalini kurduğu Marksist bir devrimin hikâyesini kanla yazdırmak için dış güçler tarafından eroin karşılığında gönderiliyordu. (Maalesef yine eroin tüccarı başka bir Marksist örgüt halen benzer lanetli rüyalarla Türkiye’yi tehdit ediyor.) Böylesi dış destekli bedbaht bir zihniyet onu hedef seçti. Bu nefretin sebebini beyni yıkanmış daha sonra yakalanan teröristler şöyle açıklamıştı: “Gün Sazak halk arasında devlete olan güveni kuvvetlendirdi ve Devlet-Baba imajını parlattı, Marksist devrim önünde engel oluşturmakta idi.”

Çok iyi hatırlıyorum annem, “Gün, neden korumalarla gezmiyorsun?”  diye sorduğunda şöyle cevap vermişti:

“Beni öldürmeye gelenler benim yerime 20 yaşında gençleri mi vursunlar, ben buna katlanamam!”

Gençlik bir milletin en büyük hazinesidir derdi hep. Bunu bilen karanlık güçler Türk’ün kendi öz hazinesini kendisine düşman etmişti. Halen faşizm teröründen büyük zarar görmüş Almanya’nın Hamburg, Berlin, Kassel şehirlerinde katillerinden birisinin isminin bir parka verilmiş olması ve adına anıt konulması ne kadar talihsiz bir girişimse de, onun şerefli hatırası için Türkiye’de bir o kadar az şey yapıldığını hatırlatıyor bize. Neyse ki, onun yetiştirdiği gerçek ülkücülerden birisi olan Sayın Himmet Kayhan’ın yazdığı  “Gün Sazak, Bir Şehidin Yolculuğu” adlı biyografin, şehadetinden 35 yıl sonra kalplerimize su serpecek, şerefli hatırana yakışan bir eser olacak inşallah. Yakında çıkacak bu kitapta gençlik; bugün içine düştüğümüz karanlıktan çıkışın şifrelerini bulacak.

O çocukları gençleri anlayan, onları yargılamayan ve çok sağlam ilişkiler kurabilen bir baba oldu. Gençliğin hürriyet demek olduğunu ama kişinin hür olmak için önce akıl, edep, hayâ sahibi olması gerektiğini öğretti hep. Küçük çocuklara bile yetişkinler gibi saygı gösterirdi. Yaratılmış her Allah kulunun bir şahsiyeti olduğunu düşünür ve hayatın başında haysiyetlerin eşit olduğunu söylerdi. Hatta şunu bile duydum ondan:

“Oğlum, birisine iyi adamdır diyemesen bile, kötü adamdır deme. Unutma her insanın bir kalbi vardır ve o kalbin, elbet bir yumuşak tarafı vardır.”  

İnsanlara karşı muamelesi fakir-zengin veya üstün-aşağı diye değişmezdi. Ona göre sadece gönül güzelliği iyi bir dostluk için yeterli bir sebepti.

Kimseden nefret ettiğini görmedim. Fakat göz göre göre vatan satanlara çok kızardı. Bu tip insanlar onu çok incitirdi. Hıyanetin altındaki sebepleri düşünürdü. Yine bir gün annemle sohbet ederken ona şöyle demişti:

“İnsanlara çocukluk ve ergenlik döneminde aşılanan derin aşağılık duygusu, ilerleyen yaşlarda önce topluma karşı nefrete sonra da imkân ve zemin bulursa vatan hainliğine dönüşüyor.” 

İşte bu yüzden ülkücü gençlik için hazırladığı eğitim programlarının görünmeyen bir tarafı, her türlü kompleksi gizlice tedavi etmekti. Gençliğe sağlam bir öz güven vermek, onlara düşünmeyi muhakeme etmeyi ve aklın gösterdiği istikamette şartlar ne olursa olsun mücadele etmeyi öğretmek, onun asıl davasıydı. Ben, 11-12 yaşımdayken bile her konuda fikrimi sorar ve düşüncelerime kıymet verirdi. Şimdi anlıyorum ki, benim fikirlerime ihtiyacı yoktu. Bana düşünmeyi öğretiyordu.

Eminim bugünün gençliğini görse bir yandan çok sevinir bir yandan çok üzülürdü. Mağduriyet fitnesinin karşısında duran gençlikle iftihar ederdi elbette. Onu üzecek olan taraf; aklından vazgeçmiş, milliyetçiliği ayaklar altına almış, canlıyken baştan aşağı kin ve nefret kefeni giyinmiş gençlik olurdu.

Merak etme, sen ve senin gibi nice ülkücü şehitlerin dökülen kanları; halkı Allah’la kandıranların yalan dolu saltanatlarını boğmaya yeter de, artar bile.

Ülkücülerin sevgili babası Gün Sazak;

Türk İslam ülküsü her zorluğa rağmen yüksek ilme, irfana, vicdana yürümeye devam edecek. Sen de her daim bu ülkünün al bayrağı olacaksın.

Şehitler ölmediği sürece, vatan bölünmeyecektir.