KONUK KALEM / Prof.Dr.Mehmet Saray

KONUK KALEM / Prof.Dr.Mehmet Saray
21. Yüzyıl’da Atatürk’ü anlamak

Bugün, yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin yetiştirdiği en büyük kumandanlardan ve devlet adamlarından birini, bir barış ve demokrasi erbabının ve bilge bir şahsiyetin yani Atatürk’ümüzün aramızdan ayrılışının 76. yıldönümünde o büyük insanı şükranla yâd ediyoruz. 
Doktora yapmak için gittiğim Londra’da, Atatürk’ümüzün vefatının 30. yıldönümünde o zaman Londra Büyükelçimiz rahmetli Ümit Haluk Bayülken bir konferans tertip etmişti. Konferansın konuşmacıları İngilizlerin meşhur tarihçisi Arnold Toynbee,  “Bir Milletin Yeniden Doğuşu”  adı altında Atatürk’ü anlatan Lord Kinross ve Prof. Bernard Levis idi. Bu 3 ünlü tarihçi, Atatürk’ü Churchill ve DeGauille ile karşılaştırmıştı. Her 3 tarihçi de Atatürk’ün 1. Dünya Harbi ve sonrasında Türk Milleti’ni büyük felaketlerden kurtarırken Türk Milleti’nin içinde bulunduğu büyük zorlukları ve olumsuzlukları belirterek bu 3 lider içinde Atatürk’ün daha büyük işler yaptığını ve diğer 2 liderle mukayese edilemeyecek kadar büyük asker ve devlet adamı olduğunu vurgulamıştı. 
Atatürk’ün o yiğit arkadaşlarıyla birlikte Türk Milleti’ne dayalı olarak kurduğu milli devlet, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk Milleti’nin muasırlaşma mücadelesini başlatmıştır. Türklüğü ile o kadar övünen o büyük insan, birlikte Milli Mücadele’yi yürüttüğü ve Cumhuriyet’in kuruluşuna katkısı olan herkese, etnik kökenine bakmadan anayasa ve yasalar indinde her alanda eşitlik tanımıştır. 
Atatürk anaların doğurduğu en büyük Türk milliyetçisidir. 30 yılı aşkın, Atatürk ve onun kurduğu cumhuriyet üzerinde araştırma yapan, kitap yazan ve ders veren bir hoca olarak üzülerek ifade ediyorum ki ne bu memleketin akademisyenleri ne de bu memleketin aydınları O büyük insanı layıkıyla anlamıştır. Her şeyden evvel O büyük insanı anlamak için onu okumak lazımdır. O karanlık günlerin bir hikayesi olan eşsiz eserini, yani Nutuk’unu, Söylev ve Demeçleri’ni; Tamim, Telgraf ve Beyannameleri’ni; Medeni Bilgileri’ni, askerlik hayatı boyunca tuttuğu Not Defterleri’ni, çok sevdiği milleti için kurduğu Cumhuriyetin inkılaplarını milletine anlatmak için yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarını, çok değer verdiği TBMM’nin her yıl açılış konuşmasında ülkenin her alanda yaptığı hamleleri anlatan, analiz eden, ve yapılması gerekenleri izah eden konuşmalarının bulunduğu Meclis Zabıtları’nı çok az kişinin okuduğu kanaatindeyim. Onu anlamak için mutlaka bu eserleri okumak gerekir. Atatürk’ün bu eserlerinin kitap haline geldiğini düşünürsek o kadar büyük bir yekun tutmadığını görürüz ve ne yazık ki biz bunları okumuyoruz. Ama o büyük insan milletini kurtarmak, devletini müdafaa etmek için cepheden cepheye koştuğu o fırtınalı hayatında her zaman çantasında kitap veya kitapçıklar bulundurmuştur. Öyle bir okuma şevkine sahipti ki, edindiği bilgileri o güzel kafasında yoğurup milletinin ihtiyacı ne idiyse, ona göre ortaya koyardı. Onun bu okuma aşkını son Başbakanı olan 3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’a sorduğumda şu yanıtı vermişti:
“Oğlum, o Türkiye’de yazılıp neşredilen her şeyi okurdu. Ama o dünyada olup bitenleri de çok iyi takip ederdi. Yurt dışından devamlı getirttirdiği kitapları okurdu. Bazen bu okuduklarını o konuda bilgisi olduğuna inandığı kişileri sofrasına davet eder onlarla tartışırdı. Kısaca Atatürk okuduğu bütün bu kitapları, edindiği bilgileri kafasında yoğurur ve Türk milleti için en faydalı şekle sokar ve uygulardı. O öyle bir dahi idi ki, ben her şeyi ondan öğrendim. O benim muallimimdi. O, Türk Milletinin muallimiydi. Bu konuda beni son derece duygulandıran bir olayı da anlatmalıyım. Hastalığının son dönemleri idi. Kendisine hükümet çalışmaları hakkında bilgi arz ettikten sonra bir emriniz var mı efendim diye sorduğumda bana dedi ki: ” Celal Bey, geçenlerde Fransa’ya kitap sipariş etmiştik, hâlâ gelmedi, lütfen ilgilenin. “ Oğlum şu büyük insandaki okuma aşkına bakınız, hasta yatağında benden kitapları soruyordu.”  
O’nun en büyük arzusu Türk Milleti’ni cehaletten ve fakirlikten kurtarmaktı. O bize Cenabı Hakk’ın bir lütfuydu. Yerli ve yabancı devlet adamlarının da kabul ettiği gibi o asırların içinde ortaya çıkabilecek büyük bir insan, büyük bir dahi idi.     
Dünya tarihini tetkik ettiğimizde hiçbir devlet adamının ve kumandanın demokratik prensiplere ve meclise dayalı olarak milli kurtuluş savaşı verdiğini göremezsiniz. Ama Atatürk bunu yaptı. Milletin temsilcilerinin toplandığı TBMM’de milli mücadeleyi yürütürken bütün konularda Meclis üyelerine bilgi vermiş, milletvekillerinin onayını almış ve öyle hareket etmiştir. O’nun gibi milletini ve vatanını seven ve kendini adayan bir lideri tarih ender kaydetmiştir. Gücünü daima milletinden ve onun temsilcilerinden alan Atatürk çalışkanlığı, akılcılığı ve cesareti ile Türk milleti’nin iyiliği ve faydası için o hayati önemi haiz devrimlerini yapmıştır. Bazı zorluklarla ve muhalefetle karşılaştığında o engin tarih bilgisini ortaya koymuş ve tarihten verdiği örneklerle muhaliflerini ikna etmesini bilmiştir. Konuyu bir anekdotla noktalamak istiyorum. Beni Avrupa’ya gönderen hocalarımdan biri olan Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Atatürk’ün tarih çalışmalarından birine katılmış ve bilgilerini genişletmek için Atatürk’ün emri ile Viyana’ya gitmişti. O Viyana’da iken Atatürk vefat eder. Hoca çok üzülür bir hafta on gün matem tutar. Fakat hocanın komşusu olan bir Arap profesör vardır ki o matem tutmaya devam eder. Hoca dayanamaz sorar:  “Sen hâlâ niçin matem tutuyorsun? O, Türkler’in Atasıydı. Bir Türk olarak ağladım, matem tuttum ama hayat devam ediyor. Sense hâlâ matemini sürdürüyorsun.”  Hocanın bu sözleri karşısında Arap profesör der ki:  “Zeki Bey, bizim idarecilerimiz İngilizlerin ve Fransızların telkinleri ile Atatürk’ün Türkiye’de yaptığı inkılaplardan ve kurduğu laik cumhuriyetten dolayı onu kötülettirip okul kitaplarına İslam’a en çok kötülüğü yapan adam diye yazdırtmışlar ve bizlere böyle okutmuşlardı. Ama biz Arap aydınları olarak onun yaptığı inkılapların yalnız Türk Milletine değil bütün İslam milletlerine de ışık tuttuğunu biliyorduk. Şimdi o ışık söndü. Ben matem tutmayayım da kim matem tutsun?” 
O’nu anladığımız gün, O’nun sadece 20. ve 21. yüzyılların değil, daha nice yüzyılların en büyük devlet adamı olduğunu görürüz.