KONUK KALEM / Mehmet Karagül

KONUK KALEM / Mehmet Karagül
Enflasyonla mücadele ve sıkı para politikası

Ülkelerin en tabi hakları olan para basma yetkisine, sınırlama getiren sıkı para politikasının öncüsü ve savunucusu olan Monetarizm, günümüz temel iktisadi sorunlardan biri olan enflasyon konusu üzerine yoğunlaşmakta ve enflasyonun asli nedeni olarak, hep para arzının artırılmasını görmektedir. Monetaristlere göre, sadece enflasyon değil, ekonomideki istikrarsızlıkların birçoğu parasal kökenlidir.

Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerde enflasyonla mücadelede sıkı para politikası olmazsa olmazlardan kabul edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye'nin de içinde bulunduğu ve kronik enflasyon yaşayan gelişmekte olan birçok ülke için IMF'nin başını çektiği küresel aktörlerin, genel geçer iktisat programları olarak liberal eksenli sıkı para politikalarını önermesi birçok yönüyle tartışmaya açıktır.

Enflasyonun, ciddi bir iktisadi sorun olduğundan şüphe olmamakla birlikte, fiyatların genel anlamda ülkenin iktisadi yapısına göre (yüzde 1 ile 4 oranında) artmasının ekonomik hayatın istikrarı ve devamlılığı açısından gerekli olduğu da göz ardı edilmemelidir. Aşırı talep, yetersiz arz ve artan maliyetler gibi çok farklı nedenleri olan enflasyonun tek sebebinin, para arzının aşırı artması olarak görülmesi de doğru değildir.

Dolayısıyla uygulanan sıkı para politikasının, umulan müspet etkilerinden çok daha fazla menfi etkilerinin olduğu da dikkatlerden kaçmamalıdır. Çünkü "sıkı para politikası", sadece yersiz ve aşırı talebi kısmak için geçici olarak uygulanabilecek bir politikadır. Buna karşılık, bu politikanın aşırılık ve süreklilik kazanması halinde; ülkede maliyet enflasyonu, arz enflasyonu, üretim daralması, buna bağlı milli gelir azalması, işsizlik ve ayrıca üretimdeki düşüşe bağlı olarak; dış açık, dış borç ve dış bağımlılık gibi çok daha ağır iktisadi sorunların yaşanabileceği göz ardı edilemez.

Merkez Bankasının, toplam talebi kısarak enflasyonu düşürmek amaçlı uygulanan sıkı para politikasının gereği olarak emisyonu daraltması, ülkede emeği ile çalışan ücretlilerin reel gelirlerini düşürücü etki doğurduğu da inkârı mümkün olmayan bir gerçekliktir. Bu anlamda Merkez Bankasının, yurt içi üretim artışına bağlı ilave geliri karşılayacak nispette ekonominin ihtiyacı olan ilave parayı basması, devletin egemenlik hakkını kullanmasının bir gereği olduğu kadar, toplum tarafından üretilen mal ve hizmetin karşılığı bir gelir kaynağı olduğu da kabul edilmelidir.

Lakin Merkez Bankası, piyasada aşırı talep olmasın düşüncesiyle para basmaktan imtina ederken piyasadaki bankalar, oldukça rahat bir şekilde kaydi para oluşturarak, bir taraftan devletin emisyon konusunda egemenlik hakkına, diğer yandan da toplumun hakkı olan emisyon kazancına ortak olmuş olmuyorlar mı acaba?

Yine Merkez Bankasının, sıkı para politikası programı çerçevesinde sürdürdüğü para arzını daraltıcı politikaya karşılık, özel bankaların; kaydi para araçları ile oluşturduğu ilave alım gücü, tüketici kredilerinin genişletilmesi ve kredi kartlarının kontrolsüz bir biçimde yaygınlaşması, Merkez Bankası'nın enflasyonu düşürme amaçlı uyguladığı söz konusu sıkı para politikasıyla ne ölçüde uyum göstermektedir?

Bu minvalde enflasyon ile mücadele çerçevesinde toplam talebin artmaması için emeği ile çalışanların ücretleri düşük tutulurken, insanımızın kendi kazancı ile yapamadığı tüketimi kredi kartları ya da tüketici kredileriyle yapması ya da yapmaya zorlanması, söz konusu politikanın başarısına ne yönde katkı sağladığı ayrıca ele alınması gereken bir konudur.

Konunun en önemli tarafı ise, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan sıkı para politikaları ile gelişmiş ülkelerin uyguladığı genişletici para politikalarının birbirinden bağımsız ele alınıp alınmayacağı konusudur.

 

E-posta: karagul@karagul.org