Korkma! Ama gerçeklerden de kopma...

"Korkma" sözcüğü Türk Milletinin tarihinde, karakterinde ve yaşama biçiminde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bir abartı belirtisi uyandırmak istemem ama gerçek şudur ki Bizanslılar, Haçlılar, Moğollar ve diğerleri tarihi süreç içerisinde Türk milletinin geç de olsa karşı duruşunu görmüşlerdir. Bugün Türk toprakları üzerinde hesap yapanlar yaklaşık 100 yıl önce bu gerçeği bir kez daha test etmişlerdir. Öyle ki İstiklal mücadelemizin söz bayrağı, bu önemli sözcükle taçlandırılmıştır. En son 15 Temmuz'da bu milletinin evlatlarının nelere karşı durabileceği bir kez daha görülmüştür. Dolayısıyla dün başlayan Musul'u IŞİD'den kurtarma operasyonu çerçevesinde Türkiye'nin korkmadan ama şu temel tehdit unsurlarını göz ardı etmeden söz konusu süreci yönetmesi gerekmektedir. Zira hepimiz çok iyi biliyoruz ki devletin kurumlarıyla son dönemde ıskaladığı en önemli araç, akıl ve bilimin önderliğinde bir stratejik akıl oluşturma hedefi olmuştur. Bunda bugün ortadan kaldırmaya çalıştığımız paralel devlet yapılanmasının etkisi kadar devlet yönetiminde liyakat ilkesinden hızla uzaklaşılmasının büyük katkısı olmuştur. Yakın geçmişte benzer gerçeklerle yüzleşemediğimiz için hızla irtifa kaybeden ve etrafı düşmanlıklarla örülü bir jeostratejik coğrafyanın odağına konulduk. Ve vaktiyle belki diplomasi kanalıyla ötelenecek tehditler bugün askeri hamleleri işaret ediyor.

***

Öncelikle ilk olarak; Türkiye'nin Suriye'deki askeri tabanlı müdahale anlayışı özellikle Başbakan değişikliğiyle birlikte "dostlarını artırma" yaklaşımına evrildi. Uluslararası sistemin müdahil olduğu konularda yumuşak güç unsurlarının bazı koşullarda daha katkı sağlayıcı olduğu görüldü. Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye uzun zamandır geride kaldığı, zemin kaybettiği Suriye'nin kuzeyinde önemli bir mesafe kaydetti. Şimdi Irak için de benzeri bir durum yaşanıyor. Türkiye, Musul'un yeniden tanzimi ve inşasında söz sahibi olmak istiyor. Buna yönelik haklı gerekçeleri olduğu da kesin. Ancak Bağdat ve Abadi yönetimi bunun gerçekleşmemesi için her türlü hamleyi yapıyor. ABD desteği ile bunu yapabilme ihtimali Türkiye'nin devre dışı bırakılma gayretleri açısından hem Irak hem Suriye ve hem de Türkiye'deki kaos planlayıcıları için bir fırsat içeriyor.

İkincisi; Musul ve Kerkük daha önce Özal döneminde ve henüz Kuveyt harekatı başlamadan devletin tepesinde tartışılmış, dönemin tanıklarının anlattığı kadarıyla Özal'ın bölgede başat rol üstlenme düşüncesi kabul görmemişti. Nedenleri çok farklı anlatılıyor ama bir gerçek var ki o günün koşullarına göre bugün çok daha dezavantajlı durumdayız. O gün de Türkiye Irak'ın toprak bütünlüğünü koruma teziyle engellendi ancak sonuç engellenemedi. Irak bölündü ve kuzeyinde Türkiye'ye düşman bir terör örgütü konuşlandırıldı. Gelin görün ki Musul'un hemen batısındaki Sincar'da konuşlanan PKK'lı teröristler, Irak merkezi hükümeti tarafında Türkiye'ye karşı kullanılıyor. Musul operasyonunun neresinde duracakları henüz netleşmese de PKK-PYD ortaklığının Musul'dan Akdeniz'e uzanan bir koridor için alternatif üzerinden durduğu görülüyor. Bugün Musul'da yarın Rakka'da ileri karakol vazifesi biçilen PKK-PYD yapılanmasının Türkiye'nin Musul'daki etkinliği için her türlü kaotik senaryoyu tasarlamasına şaşırmamak gerekiyor.

Üçüncüsü; Türkiye'nin İran ile karşı karşıya getirilme tehlikesi bulunuyor. Mezhep savaşları üzerinden Türkiye'nin tetiklenmek istendiğini Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun son günlerdeki açıklamalarından çıkarabiliriz. Haklı çıkışlar olsa da sürecin odağında mezhep ikileminin de yer alacağı görülüyor. Bu durumda Türkiye'nin bölgede sırtını dönebileceği en önemli yerel unsur olan Türkmenlerin büyük bir tehlikeyle karşı karşı olduğu anlaşılıyor.

***

Gelinen aşamada;

Türkiye, PKK'nın Musul'daki muhtemel ortaklığını önlemek zorunda...

PYD'nin Suriye-Irak koridorunu güçlendirerek Türkiye'nin güneyinde terör üreten mekanizmasını durdurmak zorunda...

ABD ve Abadi'nin engellemelerine rağmen Musul'un yakın geleceğinde masada olmak zorunda...

Bir yandan PKK-PYD bir yandan IŞİD terör örgütlerinin ülke içerisindeki muhtemel saldırılarına karşı etkili tedbirler almak zorunda.

Tüm bunları yaparken millî birliği ve direnç noktalarını ayakta tutabilmek zorunda...

Bu yüzden sakin ve emin adımlarla, tuzağa düşmeden "Korkma" diyebilmenin gücüne varmak durumundayız.

Yazarın Diğer Yazıları