Kredi borcu alarak turizm mi yapılır?

Bankacılık sektörümüz 2002 yılından itibaren hızlı bir şekilde yabancı sermayenin eline geçti ve yabancı sermayenin önündeki tüm engeller kaldırıldı. 1988’den başlayarak yapılan  “bacasız fabrika turizm” propagandasının da sonu gelmiş oldu. Yıllarca insanlarımız yanlış yönlendirildiği için, emekli olduklarında aldıkları tazminat paraları ile kısa sürede zengin olma hayalleriyle turizm sektörüne bir şekilde  “daldılar” . Fakat kısa sürede yıllarca çalışarak hak ettikleri paralarını kaybettiklerinde büyük bir yıkım yaşadılar.
Turizm bölgelerindeki yıkım her geçen yıl biraz daha katlanarak devam ediyor. Bir şekilde turizme başlayan insanlarımız, kaybettikleri paralarını kazanabilmek, bunu başarmaya çalışırken de, kayıt-dışı yollardan elde edilen paralarla turizm sektöründe faaliyet gösterenlerle rekabet etmek zorunda kalıyorlar. Fakat bu süreç artık içinden çıkılmaz bir hal aldı, çünkü üretimden vazgeçen ve başkalarından aldığı paralarla yaşamaya veya iş yapmaya çalışanlar daha çok batağa girdiklerinin farkına varmalarına rağmen, bu durumdan bir türlü kurtulamıyorlar.
Bankaların verdikleri kredi çeşitlerine baktığımızda dikkatimizi,  “turizm kredisi”  adı ile verilen kredi çekiyor. Bu kredilerin miktarına baktığınızda,  “turizm yatırımı”  yapılabilecek bir miktarda olmadığını görüyorsunuz, bu da bize artık turizm sektörünün ve bu sektörde faaliyet göstermeye çalışan insanlarımızın ne kadar zor durumda olduklarını göstermesi açısından önem arz etmekte.
 “Yabancılara Toprak Satışı”  kanununda yapılan değişiklikler sonucunda çok büyük miktarda toprak yabancıların eline geçerken, yabancı şirketlerin Türkiye’de yapacakları ticari faaliyetlerde hiçbir sınırlamanın kalmaması sonucunda, çok kısa bir sürede (zamanında bizim vergilerimizden toplanarak verilen turizm yatırım kredileri ile yapılan devlete ait tesisler) yabancıların eline geçti ve Türk vatandaşlarının haklarını ortadan kaldıran bir süreç başlatıldı.
Bugün artık işletmelerin yüzde yüzü yabancıların olabiliyor, kendilerine Türk ortak almak zorunda değiller. Gelinen bu noktada, dünyanın hiçbir sosyal ve hukuk devletinde göremeyeceğimiz uygulamalara tanık oluyoruz. Kendi vatandaşlarını, diğer ülke vatandaşlarına karşı korumayan ve hatta kendi vatandaşlarını aşağılayan, küfreden ama AB ve ABD’nin tüm politikalarını eksiksiz yerine getirmek için tüm yasal ve sosyal zeminleri hazırlayan yetkililerin, biraz olsun dünyadaki uygulamalara bakmalarını tavsiye ediyorum.
Vatan toprakları elimizden (özelleştirme saçmalığı yüzünden) kayıp giderken,  “turizm teşvik kanunu”  ile de ülkemizi ileriki yıllarda büyük sıkıntılara sokacak olan, yalnızca  “yabancıların yaşayacağı kasabaların” oluşturulmasının önünün açılması, aslında  “turizm yatırımı perdelemesi”  ile farklı hedeflere doğru hızlıca yol alındığını gösteriyor.
Bu zihniyet ve politika köklü bir şekilde değiştirilmediği sürece, Türklerin kendi ülkelerinde kısa bir süre sonra maraba olması hiç de abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Vatan toprağını satarak günü kurtaran ve bu satışlardan komisyonculuk anlamında büyük çıkarlar sağlayan odaklar, çeşitli kanunlarla kamufle edilmiş olan ve gerçek anlamda ülkemizin geleceğini tehdit eden  “turizm yatırım kanunlarının” bir an önce yeniden ele alınması ve değiştirilmesi büyük bir mecburiyet haline gelmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları