Kriz nerede?

1 Amerikan doları 3.90 lira.

1 Euro 4.15

1 litre benzin 5.40

İşsizlik yüzde 12'ye dayandı. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2016 yılı Ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 500 bin kişi artarak 3 milyon 647 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1,3 puanlık artış ile yüzde 11,8 seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 1,5 puanlık artış ile yüzde 14,1 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 1,9 puanlık artış ile yüzde 21,2 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 1,3 puanlık artış ile yüzde 12 olarak gerçekleşti.

Gıda maddelerinde yani et, süt, peynir, zeytin ve benzeri temel gıda maddelerinde fiyat artışı bir önceki yıla göre yüzde 20'nin bile üzerinde.

Artan akaryakıt fiyatlarından dolayı ulaşım yüzde 15 arttı.

2002'de hane halkı borç miktarı 4 milyar ABD Dolar'ı civarındaydı. Şimdi ise 143 milyar dolar. Yani neredeyse her iki aileden birinin bankaya borcu var.

Borcunu ödeyemeyenlerin oranı her geçen gün artıyor. Hükümet bankaları yeniden yapılandırmaya zorlayarak günün kurtarılması sağlanıyor.

***

Buna benzer daha yüze yakın kritik veri.

Dünyanın en iyi ve en kötü ekonomisti bu tabloya "Bu ülkede ekonomik kriz var "der. Hatta bırakın ekonomist olmayı sokaktaki halkta söyler. Çünkü kendi parası adeta dolar ve Euro karşısında pul olmuştur. Ekmeğin ununa kadar yurtdışına bağımlı bir ülkede eğer döviz yükseliyorsa halk fakirleşiyordur.

Yani yine bu verilere göre halk hızla fakirleşiyor. Aslında fakirleşen sadece halk değil, iflas eden, kapanan ve icra yolu ile kepenk indiren şirket sayısı da son yılların zirvesinde. Başta bankalar olmak üzere özel sektörün ödemesi gereken borç oranı 400 milyar dolara ulaştı. Yani Türkiye'nin üretip dışarı satıp en az 400 milyar dolar kazanması lazım ki, kendi kendine yetsin.

İhracatımız zaten ortada. TİM verilerine göre, her ay bir önceki ayın daha da kötüsü.

***

Gelelim can alıcı soruya:

Türkiye'de halk neden krizin farkında değil. Neden halen ülkede yaşanan ciddi bir krizin varlığından haberdar değil.

Bir televizyon kanalında röportaj yapıyorlar. Adama soruyorlar "Kriz var mı?" diye. Adam kendinden emin bir şekilde şunu söylüyor, "Kriz olsa bu AVM'ler bu kadar dolu olur mu?"

Gerçekten de AVM'ler tıka basa dolu.  Mesela bir hafta sonu AVM'lere girmek için kuyrukta sıra bile bekliyorsunuz.

O halde yaşam ile ekonomik veriler çakışmıyor mu?

Elbette hayır! AVM'lerdeki kalabalık hiçbir zaman veri değildir. AVM'lerin ciroları önemlidir. AVM cirolarında son 1 yılda büyük düşüş yaşanıyor. Bu nedenle AVM'deki  kiracılar ile mülk sahipleri arasında büyük bir kira krizi yaşanıyor. AVM'ye gelen insanlar kahvehane mantığı ile geliyor. Çay ve kahvesini içiyor, ayaküstü atıştırmalıklarını yiyor, vitrinleri seyredip gidiyor. Yani AVM'ye önemli bir para bırakmıyor.

 

***

Peki, bu halk krizi ne zaman fark edecek?

Şu anda krizi hissetmemesinin tek bir nedeni ekonomik morfindir. Gerek sık sık devreye sokulan yeniden borç yapılandırmaları, gerek işsizlik maaşları gerekse sürekli olarak yarına yönelik beklentiler kriz algısını ortadan kaldırıyor. Yaşanan krizi görmüyor. Ancak halkın bu krizi görme evresi elbette gelecektir.

Bu yılın ilk üç ayı Türkiye için çok önemli. Ödenmesi gereken 150 milyar doların üzerinde bir borç var. Bunun içinde bankaların sendikasyonları da var. Yani bir süre sonra halk krizin tam merkezinde fark edecektir.

O zaman ne olacak?

Ağustos böceği ile karıncanın hikâyesini hatırlayın!

Yazarın Diğer Yazıları