Kriz yönetimi çöktü...

Rus savaş uçağının düşürüldüğü gün; 24 Kasım tarihinden beri Ankara'da çok çok kötü bir kriz yönetimi sergileniyor.

Türkiye diplomasisi de kelimenin tam manasıyla sınıfta kaldı... Haksızlık ettiğimi düşünmeyin!.. Dilerseniz o güne dönelim;

İlk sıcak saatlerde önümüze  Genelkurmay'ın açıklaması düşmüştü. Savaş uçağı ile ilgili "milliyeti belirlenemeyen"  dendi. "düşürülme" yerine " müdahale edildi" ifadesini kullanıldı. Bunlar çok özenle seçilen kelimelerdi. Çok kısa açıklamaydı. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı da bu doğrultuda bilgilendirildi.  İki kurum ilk sıcak saatlerde önerilen ortak dile uydu. Bir yer hariç!.. Cumhurbaşkanlığı.. Külliye kaynakları sabredemedi. "1 numarayı"  kahramanlık destanında (!) "Başbakan"ın önüne geçirmeleri lazımdı... Hemen Ankara'da tüm gazetecilerin bildiği malum kaynaklar harekete geçirildi. Kulaklara fısıldandı; "Cumhurbaşkanlığı kaynakları diyor ki düşürülen Rus uçağı. Türkiye Rus uçağını düşürdü"... Ekranlarda anında kırmızı "son dakika" ışıkları yandı söndü. Türkiye şok haberle sarsılırken, devlet için de "Cumhurbaşkanlığı kaynakları"ndan doğan  kriz yaşanıyordu. Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığı saç baş yoluyordu. Derhal külliyeye uyarılar gitti. Cumhurbaşkanlığı kaynakları, açıklamasına "tahmin ediyoruz" diye geri vites yaptırmıştı ama iş işten geçmişti. Külliyeden fışkıran kalın varaklı diplomatik atak yüzünden  geri dönülemeyecek ve Rusya'nın üst üste penaltı atışlarına sebep olacak bir süreç başlamıştı.

Gün boyu gözler, bir Genelkurmay'a, bir Başbakanlığa bir  Cumhurbaşkanlığı külliyesine bir de Dışişleri Bakanlığına gitti geldi. Ama o gün her ne  kadar geri planda kalsa da gündemde yeni kabine vardı. Gözler, kimin Dışişleri Bakanı olacağına çevrilmişti. Biz Ankara gazetecileri de Dışişleri Bakanı açıklansa da  Rusya'ya karşı nasıl bir diplomasi izlenecek  ip uçlarını görsek diye bekleşiyorduk. Tahmin edilen gibi oldu; biat kontenjanından Mevlüt Çavuşoğlu koltuğa oturtuldu. Devlet içindeki açıklama krizi sürüyordu. Akşam saatlerine doğru Dışişleri Bakanlığı'nda ne olup bittiğine  baktım. Bir diplomat  kaynağım imalı bir şekilde "Bütün gücümüzü ve konsantrasyonumuzu devir teslim törenine odakladık. Gözümüz başka bir şeyi görmüyor " dedi. Türkiye gerim gerim gerilmişken Dışişleri  Bakanlığımız devir-teslim töreninin ince ayrıntıları ile uğraşıyordu. Diplomasi koridorlarında bir hayal kırıklığı ve moral bozukluğunu da not edeyim, Ali Babacan beklenirken şapkadan yine Mevlüt Çavuşoğlu'nun çıkması  deneyimli diplomatların her nedense(!) canlarını çok sıkmıştı.

Sonra?..

Askeri alanda kurulan bazı temasların ve yapılan izahatların diplomasi ile senkronize edilemediğini gördük. Hal böyle olunca da Putin ve adamları golleri peş peşe sıralamaya devam etti.

Diplomasi alanında ne kadar cılız kaldığımızı anlayabilmek için başımızı bir de Batı'ya çevirmek yeterli. BM'yi, NATO'yı olağanüstü toplantılara çağırdık da ne oldu? Cılız,suyuna tirit açıklamalardan öte ne destek  geldi?..

Ankara, diplomaside ön alalım diye kıvranırken, the başkan, one man show da hiç tereddüt etmedi. Bir zamanlar hayranı olduğu, benzetilmekten büyük haz aldığı Putin ile  sokak dili yarışına girdi. Sanki meydanlarda Kemal Kılıçdaroğlu'na, Devlet Bahçeli'ye seçim eleştirileri yapıyormuş gibi uzuun uzun nutuklar attı;

"ateşle oynama", "dedikodu yapma", "iftira atma", "göğüs göğüse çarpışırız"...

Dışişleri bürokratları, Paris zirvesi için kanal açmaya en azında "fotoğraf diplomasisi" için uğraşırken the başkan diplomatik dile,diplomasi hamleleri yerine hamaseti tercih etti. Sanki önümüzde yeni bir seçim varmışçasına...

Kremlin sözcüleri, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Putin iki cümle laf edip hamlelerini ve yaptırımlarını devreye sokarken biz üyesi olduğumuz NATO'yu bile kıpırdatamadık.Basın hürriyetinde çok nazik olan  stratejik ortağımız ABD (!), the başkanın yakın dostu Obama  bile  arazi oldu. Ankara patlamasından daha çok ağıt yaktığımız Paris katliamlarının mağduru Fransa'nın devlet başkanı Hollande, Putin ile "Esed'li geçişte" anlaştı.

Bizim elimizde başta Karadeniz ve Boğazlar,Montrö sözleşmesinden kaynaklanan en etkili silahlarımız varken Bayır Bucak  Türkmenlerine yönelik katliam daha da hız kazandı.

The Başkan, herhalde Cuma namazı kılma planlarını Şam'daki Emevi Camiinden Moskova'da yeni açılan Camiiye göre  yeniledi ki (!); bizim Rusya'ya ihtiyaç duyduğumuz   kadar onlarında  bize muhtaç olduğu unutuldu.. Rusya'nın Türkiye üzerinden Avrupa'ya sattığı doğal gaz,nükleer santral projeleri, enerji yolları projeleri, Kanal İstanbul projesi vs...

Acaba, the Başkan meydan mitinglerinde 1 ileri 2 geri yaparken, gerginliği düşürmeye çalışıyor mu, çalışmıyor mu derken, külliyeden bir yiğit fırladı!..

Cumhurbaşkanı başdanışmanı, AKP İstanbul Milletvekili, eski TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, Anayasa Hukuku uzmanı, Meclis Başkanlığı için her daim yanıp tutuşan AKP Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu tüy dikti. Sosyal medya üzerinden Putin'e öyle bir galiz küfür savurdu ki Dışişleri Bakanlığı muhataplarına nasıl bir izahatta bulundular? Açıklasalar da öğrensek..

Stratejik çukurluğun derya kuzuları bunlar!..

"Kazan kazan", "yes be annem","değerli yalnızlık", "Van minit",  "p.şt", geldik bu günlere...

Kim tutar sizi? Yürüyün....

 

Yazarın Diğer Yazıları