Krizde devlet batmaz, insanlar sürünür

Döviz riski kritik bir eşiktedir. Bundan sonra sermayeyi ve piyasayı ikna edecek adımlar atılmazsa, bu eşikten dönüş yok gibi görünüyor. Bu dediklerim bir tahmin değil, resmi istatistiklerin gösterdikleri ile yurt içinde ve uluslararası piyasada halen gerçekleşen sonuçlardır. Bu sonuçları zaman zaman istatistik olarak bu köşede verdim. Özetlersek:

*             Cari açık artarak devam ediyor. Sürdürülemez.

*             Dış borçları çevirmek zorlaştı. Türkiye dışarıdan yüksek faizle ancak borçlanıyor. Türkiye'nin dış borçlarının riskini gösteren sigorta primi, 'CDS primleri', tahvilleri çöp düzeyine gerileyen Yunanistan'ın bile zaman zaman üstüne çıkıyor.

* Yabancı yatırım sermayesi girişi azaldı.

*             Yurt içi tasarruflar, dövize çevrilip, yurt dışına transfer ediliyor..

*             Bu sonuçlar ile, raiting notunun düşmesi, uluslararası kurumlar ve AB'nin Türkiye için riskli ve kırılgan ekonomi olarak ilan etmesi, TL'nin aşırı değer kaybına neden oldu. TL, yüzde 25 daha düşük değerdedir.

Bu tespitlere iki açıdan itiraz edenler var... Bir: Bugüne kadar bir şey olmadı. İki: Bizim dolarla işimiz yok. Hatta bir kişi sosyal medyada ben maaşımı TL olarak alıyorum, dolardan bana ne demişti.

Gerçekte döviz sorununun etkisi, esnek kur ve konvertibilite nedeniyle kısa dönemde ortaya çıkmaz. Ancak tahribatı sinsi ve kalıcı olur. Sonunda hepimizi etkiler. Bu etkiyi çok net yaşıyoruz

1- 2004 yılından beri yüzde 10 dolayında seyreden enflasyon yüzde 15'e yükseldi. Gıda fiyat artışı da yüzde 19'a yaklaştı. Bunun nedeni üretimin ithal ara malı ve ham maddeye bağımlı olmasıdır. Kur artışı ithalat fiyatlarını ve üretim maliyetlerini artırdı. Bu maliyet artışı perakendeye yansıdı. Halkın geliri aynı oranda artmadığına göre herkesin satın alma gücü düşü. Yani maaşını TL alan da kur artışından zarar gördü.

Satın alma gücünün düşmesi aç ve yoksul sayısını artırdı.

2- TL'nin aşırı değer kaybetmesi ithal girdi fiyatlarını artırdı. Üretimi zora soktu.

Özden Mengi'nin haberine göre, Adana Sabancı Temsa Otobüs fabrikasında çalışma günü beşten dörde indirildi. İstanbul'da ise Ford Otosan'da boyahane 3 gün kapatıldı ve işçiye izin verildi. 

Öte yandan içeride şirketler kapanıyor. Holdingler borç yapılanmasına gidiyor.

TÜİK, Cuma günü Odalar Birliği'nin kurulan-kapanan şirket sayısı verilerini açıkladı:

* 2018 Haziran ayında kurulan şirket sayısında bir önceki aya göre yüzde 32,67 azalış oldu.

* Kurulan şirket sayısında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,36 azalış oldu.

Özel sektörün kepenk kapatması, işsiz sayısının artması demektir. Bu nedenledir ki fiili işsiz sayısı 5.5 ile 6 milyon arasında kronikleşti.

Kur artışının ihracatı da artırması gerekir. Ne var ki açıklanan verilere göre ihracatta genel olarak yüzde 70 veya 80 oranında ithal girdi kullanılıyor. Bu nedenle kur artışı ihracatı artırmakta etkili olmadı. Ayrıca ithal edilen ara malı ve ham maddeyi içeride üretmek için hukuki alt yapı ve yatırım ortamı uygun değildir.

3- Yıllık yabancı yatırım sermayesi girişi 2017 Mayıs'ında 10.9 milyar dolar iken, 2018 Mayıs'ında 6.5 milyar dolara geriledi. Üstelik iç tasarruflar da dışarıya gidiyor. Bu durumu bazı holdinglerin ve bankaların faaliyetlerini yurt dışına taşımalarından anlıyoruz.

4- Türkiye'nin dış borcu 2017 ilk çeyreği ile 2018 ilk çeyreği arasında 54.3 milyar dolar arttı. Dış borçların geri ödenmesi sırasında, kaynak çıkışı olacak, hem büyüme düşecek, hem de servet kaybı olacak. Yani hepimizin geleceğini negatif etkileyecektir.

Özetle nereden gelirse gelsin, ekonomik istikrarın bozulması, farklı da olsa hepimizi etkiler.

Yazarın Diğer Yazıları