Kubilay’ın şehit edilişine giden olaylar zinciri ve isyanın arkasındaki tarikat
Sahip olduğu imtiyazları kaybeden bazı şeyhler ve aşiret reisleri,
Cumhuriyet rejimine ve inkılaplara daima cephe aldı.
Bu cepheleşme, birçok kez isyanla sonuçlandı.
Bunların yanı sıra etnik ve dini nitelikli,
ayrı bir devlet kurmayı amaçlayan isyanlar da çıktı.
Esasen Anadolu coğrafyası, Osmanlı Devleti döneminde de birçok isyana sahne oldu;
fakat Cumhuriyet döneminde çıkan isyanların niteliği farklıdır.
İsyancılar, Cumhuriyet döneminde doğrudan rejimi hedef almış;
kamuoyu oluşturmak ve taraftar toplamak için dini istismar etmiş ve
inkılaplar aleyhine propaganda yapmıştı.
İsyancıların hedefi Cumhuriyet rejimini yıkmak ve
kaybettikleri imtiyazları geri kazanmaktı.
Bunun için de dini halkı kışkırtma aracı olarak kullandılar.
Karşılarında en büyük engel gördükleri Mustafa Kemal Paşa’yı da hedef almışlar;
ona suikast düzenlemek veya
yabancı bir devletle işbirliği yapmak da dâhil olmak üzere
her türlü saldırıyı ve ihaneti göze almışlardı.
Nesturî İsyanı,
Şeyh Sait İsyanı,
Hakkâri İsyanı,
Mutki İsyanı ve
Tendürek İsyanı 1930 yılına kadar çıkan isyanlardan sadece birkaçıdır.
Fakat 23 Aralık 1930’da yaşanan Menemen Olayı,
sebep ve sonuçları itibariyle diğer isyanlardan farklıdır.
Üzerinden yıllar geçse de toplum hafızasından silinmeyecek niteliktedir.
1929 yılında Amerika’da başlayan ve
etkisini bütün dünyada hissettiren ekonomik kriz yaşanmıştı.
Uzun süren savaş yıllarından sonra ekonomisini henüz toparlamaya başlayan Türkiye de
bu krizden ciddi şekilde etkilenmişti.
Krizin sebep olduğu ekonomik zorluklarla mücadele etmek durumunda kalan
geniş halk kitlelerinde hükümete karşı bir memnuniyetsizlik oluşmuştu.
Bu süreçte 17 Kasım 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası feshedilmişti.
SCF’nin, kendisini feshetmesinden sadece 36 gün sonra
İzmir’in Menemen ilçesinde Menemen Olayı yaşandı.
Menemen olayı, Manisa’da başlayan ve
Menemen’de son bulan irticai bir isyan hareketidir.
İsyanın elebaşı mehdilik iddiasında bulunan 33 yaşındaki Girit göçmeni Derviş Mehmet’ti.
Menemen olayında şehit düşenler ise
Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay,
Bekçi Hasan ve
Bekçi Şevki.
Divan-ı Harp Mahkemesi tutanakları ve esas hakkındaki iddianameye göre,
olayın failleri, yaklaşık 4 aylık bir hazırlık sürecinden sonra
toplandıkları Manisa’da, olayı nasıl gerçekleştireceklerini ve
olayda kullanacakları silahları nasıl tedarik edeceklerini planlamışlar.
Planlar yapıldıktan ve kararlar alındıktan sonra;
Giritli “Mehdi” Mehmet,
Şamdan Mehmet ve
Sütçü Mehmet’ten oluşan grup,
kendilerine “Piçakçı” Mustafa tarafından çuval içerisinde verilen iki silahı da alarak,
6 Aralık 1930 Cumartesi akşamı Manisa’dan Paşa Köyü’ne doğru yola çıkmışlar.
Asiler, Bozalan’da 15 gün kadar kalmış.
Cumhuriyet rejimini yıkmak ve şeriat devleti kurmak isteyen Giritli Mehmet,
bu sürede mehdiliğini ilan etmiş ve taraftar sayısını artırmıştı.
Onun mehdi olduğuna inananların çoğu, uyuşturucunun etkisindeydi.
Giritli Mehmet, gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra beraberindeki asilerle birlikte
23 Aralık 1930 Salı sabahı Menemen’e ulaşmıştı.
Eyleme geçmeden önce yine beraberindeki asilere esrar içirmişti.
Çoğu uyuşturucunun etkisindeki asiler,
saat 06:20’de Menemen’deki Müftü camisine geldi.
Giritli Mehmet, camidekilere mehdi olduğunu söylemiş;
kıtmir isimli köpeği mehdiliğine delil olarak göstermiş ve
onları kendisine katılmaya davet etti.
Kendisine katılmayanların ve direnenlerin şehri kuşatan
70 bin kişilik hilafet ordusu tarafından öldürüleceğini öne sürdü.
Daha sonra üzerinde “İnna fetahna leke…” suresinin yazılı olduğu camideki
yeşil bayrağı da alan asiler,
kendilerine katılanlarla birlikte belediye meydanına geldi.
Karşılaştıkları insanları isyana katılmaya,
hilafet sancağı altına girmeye davet ettiler;
bu daveti kabul etmeyenleri ise ölümle tehdit ettiler.
İsyancılar bir yandan da ortada hükümet olmadığını propagandasını yapmışlar ve
çevredeki esnafı da kendilerine katılmaya zorladılar.
Arkalarından gelen 70 bin kişilik bir ordu olduğunu öne sürmüşler ve de
bu ordunun tüm kuvvetiyle birlikte sözde mehdinin emrinde olduğunu iddia ettiler.
İsyanın elebaşı Giritli Mehmet kendisine katılanlarla birlikte
Menemen’in mahallelerini dolaştıktan sonra belediye meydanına geldi.
Asiler, sabah camiden aldıkları yeşil bayrağı meydana dikmişler ve
bayrağın etrafında ellerinde silahlarla sözde zikre başladılar.
Bu sırada isyandan haberdar olan jandarma yazıcısı Ali Efendi,
beraberinde dört askerle birlikte Giritli Mehmet’in yanına giti ve
onlara ne istediklerini sordu.
Giritli Mehmet, Ali Efendi’ye
“Sen git kumandanına haber ver, o gelsin. Bana top, kurşun işlemez!” karşılığını verdi.
Bunun üzerine Ali Efendi durumu derhal
Jandarma Bölük Kumandanı Fahri Bey’e haber vermiştir.
Kısa bir süre sonra olaya müdahale etmek için
emrindeki acemi askerlerle birlikte gelecek olan
Öğretmen Asteğmen Kubilay’ı korkunç sona götürecek olan
bir dizi ihmal ve yanlışlar burada yaşandı.
Mehdi Mehmet’ten
“Ben Mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum, kimse bana mukavemet edemez, çekil!” yanıtını alan
Yüzbaşı Fahri Bey, hiçbir tepki göstermeden ve karşılık bile vermeden,
üstelik Ali Efendi’nin getirmiş olduğu silahlı 4 jandarma erini de alarak
meydanı terk etmiş ve hükümet binasına çekildi.
Sanıkların mahkemede verdikleri ifadelere göre,
daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın en çok tepki gösterdiği konu olan
Menemen halkının olayı alkışlamış olması,
Fahri Bey’in bu hareketi nedeniyle gerçekleşti.
Fahri Bey’in olaya müdahale etmeden, üstelik askerleri de alarak çekilmesi,
olayın başından beri “bana kurşun işlemez, top, tüfek huzurumda durur” diyen
Mehdi Mehmet ve yanındaki 5 sarhoşu cesaretlendirmiş,
çevrede toplanmış olan kalabalığın da
Mehdi Mehmet’e inanmasına hatta ondan korkmaya başlamasına neden oldu.
Yüzbaşı Fahri Bey, olaydaki bu hatalı davranış ve kararları nedeniyle,
önce Sıkıyönetim Amiri Fahrettin Paşa tarafından şahsen sorgulanmış,
görevden alınmış ve tutuklanmıştır…
Emrine verilen acemi askerlerle birlikte destek için gönderilmiş olan
Asteğmen Kubilay Bey, kısa süre sonra belediye meydanına ulaştı.
Emrinde bulunan 26 askere “süngü tak” emri verdikten sonra
belediye meydanlığındaki kahvenin önünde bırakan Kubilay Bey,
tek başına Mehdi Mehmet ve arkadaşlarına yaklaşmış ve
esrarın etkisiyle sarhoş durumda bulunan Mehdi Mehmet’i yakasından tutup
sarsarak derhal dağılmalarını istedi.
Esrarın etkisindeki Mehmet, itişme sırasında silahını ateşlemiş ve
Kubilay Bey’i ağır şekilde yaraladı.
Olay sonrası Kubilay’ın da görevli olduğu 43. Alay’ın hekimi tarafından hazırlanan rapora göre,
sağ kol altından madeni para büyüklüğünde bir delik açarak giren kurşun,
sol kürek kemiğinin 3 parmak kadar altından
avuç içi büyüklüğünde bir yara açarak çıkmıştır.
Çıkış yarası çevresinde akciğer ve kemik parçaları bulunmaktadır.
Kubilay Bey, yere düştükten 10-15 saniye kadar sonra kalkarak
belediye binasına doğru hareket etti,
ancak binanın kapalı olması nedeniyle camiye doğru yöneldikten sonra
aldığı ağır yaranın etkisiyle cami avlusuna düştü.
Şahitlerin ifadelerine göre,
Kubilay Bey 20 dakika kadar cami avlusunda bu şekilde kalmış.
Bu 20 dakikalık süre içerisinde gerek 1000-1500 kişilik kalabalıktan,
gerek resmi görevlilerden, gerekse askerlerden hiçbir yardım alamadı.
Kubilay Bey’in yanında getirdiği ve meydanda süngüleri takılı şekilde beklettiği
yirmiden fazla askerden hiçbir yardım alamamış olmasının nedeni ise,
askerlerin Kubilay Bey vurulduktan sonra hiçbir tepki vermeden
dağılarak olay yerinden kaçmış olmalarıydı...
Mehdi Mehmet, yanındakilerle bir süre konuştuktan sonra,
Ali oğlu Hasan ve Şamdan Mehmet ile birlikte yaralı Kubilay’ın yanına gitmiş ve
Hasan’ın torbasından aldığı bıçakla halen canlı olan
Kubilay’ın başını gövdesinden ayırdılar.
Ayırdığı başı, belediye meydanına dikmiş oldukları bayrağın direğine takan Mehmet,
direğin ve başın düşmesi üzerine orada bulunanlardan
Yusuf oğlu Kamil’den bir ip alarak başın halen takılı olduğu
bayrak direğini elektrik direğine bağladı.
Bu sırada, Hasan ve Şevki isimli iki bekçi olay yerine gelerek grupla çatışmaya girdiler.
Aynı anda, İzmir’deki alaydan gönderilen askeri birliklerin de
olay yerine ulaşması ve makineli tüfek ateşi açması ile kısa süreli bir çatışma yaşandı.
Çatışma sona erdiğinde; Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet öldürüldü,
Emrullah oğlu Mehmet ise yaralı olarak yakalandı.
Nalıncı Hasan ve Ali oğlu Hasan ise kaçmayı başarmışlardı.
Çok geçmeden, 26 Aralık’ta, Menemen yakınlarındaki Ahiler Köyü’nde yakalandılar.
Bekçi Hasan ve Bekçi Mehmet şehit olmuştu.
Diğer şehit ise, Gazez Camii’nin sol tarafında, bahçede, kasaturası kılıfından çekik,
sırt üstü ve başı boynundan ayrılmış olarak yatan,
25 yaşlarındaki orta boylu, kumral benizli,
saçları az beyazlamış Asteğmen Kubilay Bey’di…
Olaydan 2 gün sonra, 25 Aralık 1930 günü,
İzmir Valisi Kazım (Dirik) Paşa Dahiliye Vekaleti’ne
olayla ilgili ilk bilgileri içeren bir rapor gönderdi.
Kazım Paşa’nın belirlemelerine göre, olayın sorumlusu Nakşibendi Tarikatı’dır.
Manisa’da yaşayan ve Derviş Mehmet üzerinde etki sahibi olan
Şeyh Hafız Hasan, Şeyh Hacı Hakkı ve Hacı Hilmi Efendi isimli şahıslar
Derviş Mehmet’i yönlendirmişlerdi.
Yaralı olarak ele geçirilen Emrullah oğlu Mehmet ve kaçtıktan iki gün sonra
Manisa’da yakalanan Nalıncı Hasan,
bu şahısların Menemen’le olan irtibatlarını sağladıklarını söyledi.
Mustafa Kemal Paşa, olaydan haberdar olunca devlet ricaliyle bir toplantı yapmış,
durumu değerlendirmiş ve alınması gereken tedbirleri belirledi.
Kubilay’ın şehit edilmesi sebebiyle Türk ordusuna bir taziye mesajı göndermiştir.
“Büyük ordunun kahraman genç subayı ve
Cumhuriyetin ülkücü öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Kubilay’ın
temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır!”
Yurdun birçok yerinde isyanı kınayan mitingler yapıldı ve
protesto telgrafları çekildi.
Menemen, Manisa ve Balıkesir’de bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edildi.
Korgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığında Divan-ı Harbi Örfi kurulmuş ve
dört grupta toplam 105 kişi yargılandı.
Bunlardan 37’si hakkında idam kararı verildi…
Fakat 6’sının cezası 65 yaş üzerinde oldukları için 24 yıl hapis cezasına çevrildi.
Yargılanma sürecinde 1 kişi hayatını kaybetti.
2 kişinin cezası da TBMM Adliye Encümeni tarafından 2 yıl hapis cezasına çevrildi.
Geri kalan 28 kişinin cezası ise infaz edilmiştir.
İnfazlar özellikle halkın görebileceği yerlerde yapılmıştır.
Diğer 68 sanığın bir kısmı değişik oranlarda hapis cezası alırken; bir kısmı da beraat etti.
İnfazlar, 4 Şubat 1931’de sabaha karşı 2.30’da gerçekleştirildi.
Olayın tanıklarından Mustafa Şengönül, infazlardan sonra
Menemen’deki atmosferi şöyle anlattı:
“Hepsini astılar gece. Sokağa çıkma yasağı vardı.
Sabahleyin kalktım. Caminin yanından kabak pazarı dediğimiz yere kadar 8-10 kişi vardı.
Ondan sonra tren istasyonunda da 7 kişi vardı.
İpi veren Kamil istasyonda asılmıştı.
Tren yoluna böyle boydan boya asılmışlardı. Hepsini gördüm.”
Mustafa Kemal Paşa’nın Menemen’e olan tepkisi de
Menemenliler için üzücü olmuştur.
Babası Menemen’de posta müdürlüğü görevi yapan ve
olayı yaşayanlardan birisi olan Sabahat Erkal, bu durumu söyle ifade etmiştir:
“Sonradan duyduk ki, Atatürk; Manisa, Menemen çevresinden
trenle geçerken penceresini bile açmazmış.
Biz istasyona giderdik onu görelim diye, göremezdik.”